English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / The problem is

The problem is translate Turkish

9,623 parallel translation
I don't understand what the problem is.
Sorunun ne olduğunu anlamıyorum.
Yeah. The problem is that I still have this trace that doesn't fit into the scenario.
Ama sorun şu ki hâlâ bu senaryoya uymayan bir bulgu var.
♪ but the problem is, when I move in ♪
♪ but the problem is, when I move in ♪
I don't understand what the problem is.
Sorunun nerede olduğunu anlamadım.
The problem is you need to tell us you were joking, Mr. Sweeney.
Sorun ; bize şaka yapıyor olduğunuzu hala belirtmemiş olmanız Bay Sweeney.
The problem is you, Gabriel.
Sorun sensin, Gabriel.
I think the problem is, this has been designed to sell many, many times and to still look good in ten years'time.
Bence asıl problem, bunu çok fazla satmak için ve önümüzdeki 10 yıl içerisinde hala güzel görünmesi için tasarlamışlar.
See, the problem is backtracking the path of the bullet.
Problem merminin geldiği yolu geriye doğru izlemek.
I mean, the problem is, we only have one fax machine, and it takes four minutes per page.
Yani, bir tane faks makinemiz var o da her sayfayı 4 dakikada yapıyor.
Now, the problem is not disease or war or anxiety.
Asıl sorun hastalıklar, savaş ya da endişe değil.
The problem is our brain.
Asıl sorun beynimiz.
The problem is, so did we.
Sorun şu ki, biz de bayıldık.
The problem is the Gemini kept the existence of the 1903 prison world a secret for generations, so find the key to that particular jail cell,
Sorun şu ki, meclis 1903 evreninin varlığını nesillerdir gizli tutuyordu.
The problem is, you just picked the two greatest characters of all time, so...
Sorun şu ki, sen gidip gelmiş geçmiş en mükemmel iki karakteri söyledin, yani...
Sam, the problem is you.
Sam, sorun sensin.
The problem is, if he's not behind the kidnapping, we don't have any other leads and it's... a little over an hour till the deadline.
Sorun şu ki kaçırılmanın ardında o yoksa elimizde başka bir şey yok ve bir saatten biraz fazla süremiz var. Kaçıranlarla haberleşmemizin yolu da yok.
The problem is I'm Catholic.
Asıl sorun Katolik olmam. 39,5 Derece
The problem is that we already sent the scripts to Rob Reiner, and he thinks they're too cookie-focused, and he wants us to de-cookie them.
Sorun şu ki, senaryoyu Rob Reiner'a yolladık bile,... o da senaryonun fazla kurabiye odaklı olduğunu düşünüyor ve bunu azaltmak istiyor.
The problem is we only have 45 minutes.
sorunu çözmek için 45 dakikamız kaldı.
Well, there's nothing wrong with you neurologically, but judging on the symptoms in your file, the problem is more likely psychological.
Yani nörolojik olarak bir sorunun yok ama dosyandaki semptomlara bakılırsa büyük olasılıkla sorun psikolojik.
The problem is, the head honcho doesn't seem to appreciate that.
Sorun şu ki, patronumuz bundan pek memnun değil.
You know, the problem is, how are you gonna prove that you are Michael Boudreau?
Asıl sorun Michael Boudreau'nun sen olduğunu nasıl ispat edeceksin?
This is the problem.
Sorun bu.
- What the hell is your problem?
- Sizin sorununuz ne? - Bu korkutucu!
But that is not the essence of the problem.
Ancak daha temel bir sorunla karşı karşıyayız.
This is the problem when everyone knows your business.
Herkes işini bildiği zaman problem oluyor.
You know, the problem with being a double agent, Sam, is that you never really know where your loyalties lie.
Çifte ajan olmanın sorunu şudur ki Sam hiçbir zaman sadakatinin kimden yana olduğundan emin olamazsın.
Yeah, I think maybe the problem here is that Lamborghini is owned by Audi.
Evet, bence buradaki asıl problem Lamborghini'nin... sahibinin Audi olması.
Well, this is the problem with quick engagements.
Sorun aceleye gelen nişanlıklar.
This is the problem with you men.
Bu erkekliğinize bakan bir sorun.
I have no problem going after Penguin with everything we've got, but if we start kicking down the doors of average citizens and policing through fear, we're no better than he is.
Tüm gücümüzle Penguen'in peşine düşme konusunda hiçbir tereddütüm yok. Ama sıradan vatandaşların kapısını çalıp korku salmaya başlarsak ondan farkımız kalmaz.
- I think a problem the police have had is our inability to admit our mistakes, so this campaign was, um... a mistake.
Sanırım polislerin şu anda yaşadığı sıkıntı hatalarımızı kabul etmemizdeki yetersizliğimiz. Bu kampanya bir hataydı. Sen söyledin ve ben savunucu davrandım ve dinlemedim.
I don't think the nibs being too yummy is the problem.
Bence parçacıkların lezzetli olması asıl sorun değil.
See, the problem is the product.
Sıkıntı ürün.
Which is exactly the problem!
Sorun tam olarak bu.
What is the problem?
Problem ne?
You know what the real problem is?
Asıl sorun ne biliyor musunuz?
Problem with that is then you'd have total control of the ship.
Asıl sorun bunun ardından geminin tüm kontrolünü eline alacak olman.
The problem for the Army is this.
Ordunun sorunu şu.
Well, boss, the main problem is Marge Simpson!
Patron, asıl problem Marge Simpson!
I think that Saul is the problem.
Kanaatimce asıl sorun Saul. Fikirleri fazla radikal.
- I guarantee... - Cos this is the problem.
Çünkü sorun şu.
This is the problem with explosions.
Yangın olaylarının da zorluğu bu işte.
Then I got to thinking, I'm like, " What is really the problem here?
Burada asıl problem ne diye. Ne diye.
The party culture is the problem.
Parti kültürü başlı başına sorundur.
Um, the problem I have is, OK, I'm at the precise age when I'm growing out of the Nissan and into the Bentley.
Problem şu, öyle bir yaştayım ki... Nissan alacak yaştan Bentley alacak yaşa geçiş yaptım.
The only problem is getting the thermos away from her.
Tek zorluk termosu ondan almak olacak.
This problem is growing - by the minute.
Her dakika problem daha da büyüyor.
The problem with the sub is the sound matting.
Denizaltının sorunu ses yalıtımı.
Which is why you're going to isolate and remove whatever it is in the formula that contributes to the zombie problem.
- Bu yüzden sen zombi sorununa neden olan her türlü formülü ayıracak ve yok edeceksin.
The problem I've got, though, is one, will everybody believe that the stake is in fact in the ground, and, secondly, when software comes back and says what they can do by summer or spring of'87,
Ben bir sorun görüyorum. İnsanlar ilk adımın atıldığına inanacak mı ve ikincisi, yazılım ekibi geri döndüğünde ve 1987 yazına kadar neler yapabileceklerini söylediğinde bize doğruyu mu söylüyor olacaklar?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]