English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / Tin

Tin translate Turkish

2,371 parallel translation
Yeah, man. That tin helps.
Evet canım, yardımcı olacak.
Let's send a tin to the man who got the wrong hip operated on.
Hadi bir kutu da yanlışlıkla kalça estetiği yaptığımız adama gönderelim.
I need some tin foil.
Bana ince bir folyo lazım.
- Yeah, tin foil.
- Evet, ince folyo.
I'll be perfectly happy with a tin of salmon.
Ben yedi adet konservem ile gayet mutlu olurdum.
And all that money you put in the tin box every Sunday.
Bir de her pazar kiliseye bağış yapıyordun.
It did just what it says on the tin.
Herşey üzerinde yazdığı gibi oldu.
"I stole milk from breakfast and made butter in an old cocoa tin."
Kahvaltıdan süt çalıp eski bir kakao tenekesinde yağ yaptım.
I took his fingers with bolt cutters, his toes with tin snips, his balls with a hacksaw, and his penis with a box cutter.
Parmaklarını cıvata keskisi ile hallettim. Tırnaklarını tenekeci makasıyla. Taşaklarını demir testeresiyle.
We steal pennies out of blind people's tin cups.
Kör dilencilerinden kupalarından paralarını çalarız.
There's a tin behind you.
Arkanda bir teneke var.
Just rattling a little tin cup to the entire world.
Teneke bardağı tüm dünyanın gözü önünde tıngırdatmak.
You can't just forget about it because the tin man says it was an accident.
Teneke adam bunun bir kaza olduğunu söyledi diye olayı unutamazsın.
I see a tin mug?
Gördüğüm şey metal bir bardak.
- Wait. You-You were Noddy Comet.
Sen Noddy Comet'tin.
Stinson, Barney Stinson singing this song
Ezik miyim ben? # Stinson Barney, Stinson, S-tin-son. #
♪ With a pocket full of tin, I was very soon taken in
# Ceplerim bozuk para dolu, yakında hepsi uçup gidecek
But when it came to stuff worth pinching one continent had it all, ivory, copper, cotton, rubber, wood, tin, gold, diamonds, and people.
Ama konu araklanmaya değecek tüm maddelerin bir kıtada toplanmasına geliyor, fildişi, bakır, pamuk, lastik, odun, kalay, altın, elmas, and ve insanlar.
You were Jack the Ripper!
Sen karın deşen Jack'tin.
He doesn't even see how the tin-cans got us right where they want us.
Makinelerin bizi istedikleri yer ve zamanda nasıl bulduklarını bile anlayabilmiş değil.
Didn't I warn those tin-plated desk jockeys?
Onları uyarmamışmıydım ben?
( Charlie ) No, the tin man.
Yok, ince düşünceli olan.
I mean, it's like Cat on a Hot Tin Roof.
sıcak teneke çatıdaki kedi gibi. şey gibi..
Give the lady tin, Johnny!
Hanıma bir onluk ver, Johnny.
Could you spare the tin for a hot drink?
Bana sıcak bir şeyler ısmarlar mısın?
I'm gonna open it up like a tin can.
Seni konserve kutusu gibi açacağım.
You better some have nice treats for me in this tin wagon.
Bana bu teneke kutusundan daha iyisini sunmalıydın.
This is the pork done by Chef Tin, no problem.
Bu domuz eti, Usta Tin tarafından hazırlandı. Gayet iyi.
Before the competition, We'd like to invite the last champion, Master Tin Chau-dao from the King of Cantonese Restaurant.
Yarışmamıza başlamadan önce geçen yılın şampiyonu Güney Çin Restoran'ı Ustası Tin Chaudao'yu sahneye davet ediyorum.
Sis, what is Tin doing?
Kardeşim, Tin ne yapıyor?
Ken from the Sum's Restaurant and Tin from the King of Cantonese Restaurant.
Sum Restoranı'ndan Ken ve Güney Çin Restoranı'ndan Tim.
Master Tin, how can you get these ingredients...
Tin Usta, bu malzemeleri nasıl aldın?
Home made flapjacks, in the biscuit tin.
Kutuda ev yapımı kek var.
He must've stashed his money in Elsie's biscuit tin.
Parayı Elsie'nin bisküvi kutusuna saklamış olmalı.
Come on, Guv she knew that money was in the biscuit tin.
Hadi ama, Şef! Paranın bisküvi kutusunda olduğunu biliyordu.
So you left her the money in her tin?
Öyleyse kutuya parayı bırakan sendin.
- The 500 quid that was in that tin.
- Kutudaki 500 sterlin.
So, it's the old bloody tin, then, is it?
Bizim eski teneke, değil mi?
Tin, sir? Tin flute - - suit. Oh.
Teneke ile uyumlu bir takım elbise.
R. Tin in the car? M.
Arabada kalayım.
- Neil, go away! - This is the tin hat.
Neil, uzaklaş.
Look, if it means getting off of this tin can, then we're all in.
Bak, eğer bu teneke kutudan kurtulacağımız anlamına geliyorsa o zaman hepimiz varız.
Open up our heads like tin cans.
Kafamızı konserve gibi açacaklar.
Hey, listen, man, when you sex her up, Have her talk dirty to you through a tin can.
Hey, dinle, adamım, onunla yatarsan, onu teneke kutuyla çirkin şeyler konuştur.
Oh, so basically it's a fancy tin can.
Yani konserve kutudan yapılan telefonun süslüsü.
I live right down kedzie, so... she took the tin, I think.
Ben Kedzie'nin aşağısında oturuyorum, bu yüzden... Sanırım trene biniyordu.
Really? He's got tin like you've got crabs.
- Gerçekten mi?
Did the words "patron" or "mentor" or "tin" pass his lips?
- Sanırım yakında. Patron, hoca ya da para kelimeleri ağzından çıktı mı?
Well, we are engaged, but I find my tin is never quite in order. Your tin?
Nişanlandık ama mangırımın pek düzenli gelmiyor.
"Alice began to feel drowsy..." "Once upon a time, 25 tin soldiers..." "Imagine, long ago, elephants had no trunks..."
" Alice tek başına oynamaktan o kadar çok sıkıldı ki bahçede dolaşmaya başladı bu sırada zıplayarak uzaklaşan bir tavşan gördü ve peşinden koştu, büyük bir delikten aşağıya yuvarlandı bu sırada annesinin söylediklerini düşündü iyi çocuk ol ve beni çok üzme demişti.
No tin.
Beş kuruşum yok.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]