Up to a point translate Turkish
487 parallel translation
- I had a good time up to a point.
- Aslında gayet iyi vakit geçirdim.
Some of them were, up to a point, fastidious men.
Bazıları, bir noktaya kadar, titiz adamlar.
Only up to a point, Uncle Peppino! Until you old fellows are the ones selling the fish... they will always take advantage of you.
Doğru siz yaşlılar onlara balık satmaya devam edin.
Up to a point, Matilda's technically superb, but her brewing lacks quality.
Matilda'nın teknik açıdan üstün tarafları var, ama kazan kaynatmakta pek iyi değil.
Only up to a point.
- Bir yere kadar.
But these mechanisms work only up to a point.
Fakat bu mekanizmalar bir yere kadar çalışır.
Up to a point, of course.
Bir noktaya kadar tabiki.
Correct, cardinal, up to a point. You will not tell anyone.
Kimseye söylemeyeceğiniz konusuna kadar doğru kardinal.
Russia's helping us, up to a point.
Bir yere kadar Ruslar bize yardımcı.
Yer can have a good time up to a point, but there comes a time when you want to settle down.
Eğlence dediğin şey bir yere kadar, ama artık oturmuş bir yaşam istediğimiz zamanlar var.
Yes, he's a clever man, up to a point.
Bir noktaya kadar zeki bir adam.
I can accept things up to a point.
Bir noktaya kadar kabul edebilirim.
I find you amusing up to a point, Lieutenant, but you've passed that.
Sizi bir noktaya kadar hoş buluyorum, Komiser, fakat siz bu noktayı aştınız.
Up to a point.
Bir noktaya kadar.
I find you amusing up to a point, Lieutenant, but you've passed that.
Komser sizi eğlenceli buluyorum ama bu kadarı yeter.
All one on top of the other. lt was a pointed heap. lt all came up to a point.
Herkes bir diğerinin tepesindeydi.
I wouldn't call it that, but... it was a failure, up to a point.
Ben öyle adlandırmayacağım ama bir noktaya kadar başarısızlıktı.
Up to a point, I want your help.
Olay da bu ya, yardımını istiyorum.
And up to a point, I'll give it.
Olay da bu, ben de ediyorum.
Well, up to a point.
Eh, bir dereceye kadar.
- Up to a point.
- Sayılır.
Up to a point.
Bir yere kadar.
I'm in favor of both, up to a point.
Ben bir noktayakadar her ikisini de destekliyorum.
Very good up to a point.
Bir noktaya kadar çok iyiydi.
Yes. Yes, it did work up to a point.
Evet, bir noktaya kadar işe yaradı.
"never a'no', always a'yeah'!"... Up to this point!
"... hayır demem asla, her zaman evet " Şimdiye kadar tabi!
- Will you really? - Of course I will, up to a certain point.
Belirli bir noktaya kadar tabii ki.
I'm a nice guy up to a certain point, but don't get me sore.
İyi biriyimdir ama beni kızdırma.
But the answer to that is persistence... and the hope that sooner or later something will turn up... some tiny lead that can grow into a warm trail... and point to the cracking of a tough case.
Zor olsa bile küçük bir ipucunun ortaya çıkıp davayı çözecek bir şeye dönüşmesini umut ediyordu.
You make it a point not to show up.
Kasıtlı olarak gelmedin.
So all I can say is to consider that every time you look up at that building you're in a position to point with pride and... - that you'll find it is to develop your reflexes.
Tek diyeceğim o binaya her baktığınızda elinizle gösterip gurur duyabilirsiniz reflekslerini geliştirmek için olduğunu anlayacaksın.
Up to a certain point.
Tabii bir yere kadar.
Surely a good revolutionary would blow up a viaduct not build a strong point to dominate it.
İyi bir devrimci, ele geçirmek için silah yığmak yerine köprüyü havaya uçururdu.
Like if we'd had a crashed plane instead of a dinghy belly-up, the pilot been halfway to Point Dume on his raft by now.
Alabora olmuş dingi değil de uçak düşmüş olsaydı pilot şişme botuyla Dume Burnunu yarılamıştı bile.
Well, we was on a date up to Clarke's Point, and, uh... she says, uh...
Bir keresinde "Clarke Kapısı" nda buluşmuştuk. Demişti ki...
He's now talking about the same things about his rehabilitation from his incarceration up to a given point.
Rehabilitasyonu hakkında şimdi yine aynı şeyleri söylüyor, mahkumluğundan bulunduğu noktaya.
If you want my opinion, there is a good... Reason to leave up, what point is correct!
Bana sorarsan, burada kalman için iyi bir nedenin yok, doğru mu?
That matter is, up to a certain point, negotiable.
İşte o sorun belli bi noktaya kadar, tartışılır.
They have a point of view and they're willing to use any means to back it up
Öyle bir bakış açıları var ki haklı çıkarmak için... her türlü yöntemi kullanırlar.
I'm just trying to point out a few facts... to substantiate my story, like the blown safe I've shown you in the study... and like the dressing-up basket you found in the cellar. I'm sure they have, Inspector.
- Yıllar boyunca gözlerim olayları kendileri görebilecek derecede tecrübe kazandı.
Half of the point they go to see them, as much as the music... is to see him smash his guitar, you know. I think that must be a terrible sort of expectation to live up to all the time.
İnsanların sizden hep böyle bir şey yapmanızı beklemesi korkunç olmalı.
- Up to a point.
- Bir yere kadar.
I only brought it up to illustrate a point. I don't want your last dime.
Ortalkda dönenleri daha iyi anlayabilmen için bu konuyu açtm.
You have nothing to do with the whole thing. The kid made it a point to cover up his home life.
Şunu da unutma ki üçük Leclou evinde olanların ortya çıkmaması için büyük güç sarfetti.
But days and years passed by, he gave up Government service, the soft down on his chin turned into stiff bristles, his waist broadened, his hair had begun to come out, he turned thirty, and he had not advanced a step in any direction, and was still standing at the same point as ten years before.
Fakat günler ve yıllar geçti, devlet işinden ayrıldı,... yüzündeki kıllar sertleşti, beli kalınlaştı, saçları dökülmeye başladı,... otuzuna ulaştı,... hiçbir yönde faydalı bir adım atmamıştı,... ve hala on yıl öncesiyle aynı noktada duruyordu.
I don't have to point out to you that... if we can prove it had nothing to do with Israel, we could be averting one mother of a major flare-up.
Bunu açıklamak zorunda değilim... Eğer, İsrail'le alakası olmadığını kanıtlayabilirsek, ateşi söndürmüş oluruz.
Well, have an affair, and up to a certain point... you can really feel that you're on firm ground, you know.
Bir ilişki yaşarsın, ve bir noktada gerçekten sağlam bir zemin üzerinde olduğunu hissedebilirsin.
Up to a certain point he did well yet there are some trees, Watson, which grow to a certain height and then suddenly develop some unsightly eccentricity.
Belli bir ana kadar iyiydi. Bazı ağaçlar vardır, Watson, belli bir boya erişinceye kadar büyür. Sonra aniden çirkinleşip acayip hale bürünürler.
It gives us a chance to feel superior, and to point up a fundamental moral breakdown in society, but it doesn't really affect us, does it?
Bu bize kendimizi üstün hissetme şansı veriyor ve toplumumuzdaki ahlaki çöküşü gösteriyor ama bizi gerçekten etkilemiyor değil mi?
The point is, yesterday's nerd can grow up to be a wonderful and giving man.
Önemli olan şu, dünkü uyuz büyüyüp harika ve verici bir erkek olabilir.
There's kind of a catch-up time... if there's a problem with the booster or something, we're there at the pad until the count gets to a certain point, and then we're called to proceed to the spacecraft.
Üzerinde bir çeşit senkronizasyon cihazı olacak. Herhangi bir parçada sorun olursa orada olacağız. Geri sayım bitene kadar da yanınızda olacağız,... ardından uzay aracının kalkışına izin vereceğiz.