What's there to say translate Turkish
316 parallel translation
What's there to say?
Anlatacak ne var ki?
There's never any telling what you'll say or do next but it's bound to be astonishing.
Ne yapip ne söyleyeceginizi kestirmek güç... ama daima hayret verici olacagi kesin.
In spite of the truth of what you say that actually on the surface there's little to choose between you.
Yine de dış görünüşünüze bakıp birinizi seçmek için bir neden yok.
I don't ask you to say what isn't true, but... There's no need to mention to Mrs Baines that you met Julie. - Is it a secret?
Yalan söylemeni istemiyorum, ama Julie ile tanıştığından Bayan Baines'e bahsetmeye gerek yok.
By what right do you dare say that there's a superior few to which you belong?
Hangi cüretle senin de içinde bulunduğun üstün bir topluluğun var olduğunu söylersin?
I let you do it, you go out there and blow yourself to blazes... what's your family gonna say, hmm?
Bunu yapmanıza izin veririm, oraya gider ve kendinizi havaya uçurursanız aileniz bu işe ne der?
What I want to say is... There's the past.
Söylemek istediğim geçmiş vardır.
There's a lot of sense in what you say and I have to admit it.
Anlattıklarında bir anlam var, kabul etmem lazım.
Run'em off the land is what I say... like we should've run Red Cloud off eight years ago... when he sat right in this room signing that half-baked, misbegotten treaty... the one that's keeping you prospectors tied down here... instead of out there where there's enough gold laying right out on the ground... to pay for the whole Civil War.
Tıpkı Kırmızı Bulut'a sekiz yıI önce yaptığımız gibi... burada oturup o yarım yamalak, gayrı Meşru antlaşmayı imzaladığımızda... hani şu siz altın arayıcılarını Bir sürü altının olduğu yere... gitmek yerine buraya bağlayan antlaşmayı imzaladığımızda... Hepsi İç Savaşın parasını çıkarmak için -
As you say, she's lost her only child... but if there's any shadow over Rhoda because of what has happened... then I have to live under it... and my husband does, too.
Sizin de dediğiniz gibi tek evladını yitirdi ama eğer olanlar yüzünden Rhoda zan altında kalıyorsa bununla yaşamak zorunda kalan benim ve bir de kocam tabii.
Yeah, they say there's no end to what a good salesman can make out there.
Orada iyi bir tüccarın yapabileceklerinin sınırı yok derler.
I suppose there's no one of you out there that has the gumption to say what you think.
Sanırım orada başka türlü düşündüğünü söyleyecek, buna cesaret edecek kimse yok.
There is still something in there, that's what you want to say, right?
Hala işe yarar bir şeylerin kaldığını söylemeyeceksiniz, değil mi?
What I'm trying to say is that - is that there's someone else. - What?
Söylemek istediğim başka birinin daha olduğu.
Well, there's a great deal in what you say, sir, but I gave their father a solemn oath that I'd never allow their unfortunate malady to become the object of public scrutiny.
Söylediğiniz şeyde haklısınız efendim ama babalarına çok önemli bir söz verdim : ... talihsiz hastalıklarının insanların ilgi odağı olmasına asla izin vermeyeceğim.
What's there to say?
Konuşacak ne var ki?
There are so many finks and police spies in this court, paid by the government to infiltrate us, that I can't even believe what I say any more!
Bu mahkemede içimize sızmaları için hükümet tarafından kiralanan çok sayıda ihbarcı ve polis casusu var. Öyle ki artık ne söylediğime ben bile inanamıyorum.
What you're tryin'to say is there's no charge, right?
Yani beni tutuklamayacağını söylemek istiyorsun, öyle mi?
I often wonder what happened to all the things we had there. I don't say it out of nostalgia.
Sık sık işleri nerede bitirdiğimizi merak ediyorum.
What I meant to say... was that I drove out to Parker Motors... but when I got there, Parker's car was gone.
Evet, efendim. Komiser, Kolumbo, eminim sürücü belgeniz vardır.
I'd say there's a good chance you're not what Speed refers to as a "bleeder".
Speed'in "kanayan" dediği cinsten olmama şansın yüksek derim.
Let's say that there is no God, and each man is free to do exactly as he chooses. Well, what prevents you from murdering somebody?
Tamam, diyelim ki Tanrı yok ve herkes her istediğini yapmakta tamamen özgür.
What I've come to say is if there's to be a fight, I'm all there is.
Demek istediğim çatışma olacaksa bir tek ben varım.
What's there to say about me?
Benim hakkımda konuşacak ne var ki?
I mean, when you think about it and consider that your feelings of love begin when you're about 10 and if you live to, say, 70 well, that's pretty limiting, because what chance is there that he'll be alive at the same time you are?
Demek istediğim aşkı düşünüp, onu hissetmeye başladığında 10 yaşında olsan ve diyelim ki, 70'ine kadar yaşasan bile bu çok sınırlı olur, çünkü onun da, seninle aynı zamanda yaşama olasılığı nedir ki?
What's there to say?
Söylenecek ne var ki?
There, that's what I wanted to say.
Evet, söylemek istediklerim bunlardı işte.
There's no logical explanation for what I'm going to say to you now.
Size şu anda söyleyebileceğim mantıklı bir açıklama yok.
What's there to say.
Söylenecek ne var ki?
What's that he's trying to say there?
Bebeğim ne demeye çalışıyor?
What I wanted to say was, that there were one or two unwords, only very recent.
Söylemek istediğim şey, bir ya da iki kelimedışı var, sadece çok yakınlarda.
Well, this isn't easy to say and I don't know what song it's from, but there's a line in some song that goes, "l've got you under my skin."
Bunu söylemek kolay değil ve hangi şarkıda geçtiğini bilmiyorum ama bir şarkıda şöyle bir söz var : "İçime işlemişsin."
Nick, what I'm trying to say is, do you think there's ever a chance that we'll get back together again?
Nick, şunu demek istiyorum... Tekrar bir araya gelme şansımız var mı sence?
That's right, Ben, that's right! When I look at that man I say what's there to worry about?
O adama bakınca, korkacak ne var diyorum!
What's there to say?
Söylenecek ne var?
What's there to say?
Ne anlatsam ki?
What's she going to say when I don't show up for dinner for the next 20 years to life? [DOORBELL RINGS] There's the long arm of the law!
Oh, sanırım dışarı çıkıp eski günlerin hatırına birkaç popo koklayacağım.
If you don't believe by now that what I did was an act of conscience to stop the war... then there's nothing I can say to you that's going to make you understand.
Yaptığımın savaşı durdurmak için vicdani bir eylem olduğuna hala inanmıyorsan... anlamanı sağlamak için sana söyleyeceğim birşey yok.
You must give them what is theirs. There's nothing more to say.
Onlara, onların olanı vermek zorundasın.
Well, what's there to say? L mean, I shot him before he shot me.
Ne söyleyebilirim ki o beni vurmadan önce ben onu vurdum.
- Dr. Wilkins said yesterday what due to the ignorance of the poisons less common for the doctors, there are countless cases of murder what passed unnoticed.
- Dr. Wilkins dün diyordu ki tıp bilimindeki daha az yaygın zehirler bilinmediğinden dolayı hiç şüphe duyulmamış sayısız cinayet vakası varmış.
There's a lot of groups, lot of institutions in this country want to control your language, tell you what you can say and what you can't say.
Bir çok grup bir çok dernek var bu ülkede dilinizi kontrol etmek isteyen neyi söyleyebileceğinizi ve neyi söyleyemeyeceğinizi belirlemek isteyen.
What do you say to those out there who wish to suppress David's doodle?
Şu dışardakilere David'in eskisleri için ne diyorsun?
There's a trick to getting what you want when you say prayers.
Dua ederken istediğini elde etmenin bir hilesi var.
There is nothing more remote from what I'm discussing than a conspiracy theory. If I give an analysis of, say, the economic system, and I point out that General Motors tries to maximise profit and market share, that's not a conspiracy theory.
Yüksek Mahkeme Yargıcı Paul da medyanın, anayasa değişikliğinin toplumsal amacı üzerindeki, yani halkın, siyasi süreçte söz sahibi olmasını sağlayan önemli etkisinden bahsederken bunu ifade eder.
What I'm trying to say is, what the younger generation has learned is that there's absolutely nothing for us to watch on CBS and that you have to be yourself.
Demek istediğim şu : Genç Kuşak CBS'te seveceğimiz hiçbir şey yayınlanmadığını ve kendisi olması gerektiğini öğrendi.
What the hell are you? It's the business of the Highlanders. There is nothing to do with the government officials.
Bunlar değersiz barbarlar.... insan bile sayılmazlar!
What's there left to do, Mr. Prosecutor?
Geriye yapacak ne kaldı, Sayın Savcı?
Too bad there's not a button to push to find out what he was gonna say.
Basıp onun ne söyleyebileceğini öğrenebileceğimiz bir düğme olmaması ne kötü.
There's nothing that I can say that'll make what I did all right. I know that, but I need you to know that it came from someplace good.
Yaptığım şeyin doğru olduğunu söyleyecek değilim ama kötü niyetimin olmadığını bilmeni istiyorum.
What I'm trying to say... is, uh, there's a right time and place for everything.
Söylemeye çalıştığım şey şudur ah, her şeyin, doğru bir zamanı ve yeri vardır.
what's there 92
what's there to think about 27
what's there to talk about 67
to say the least 206
to say good 30
to say goodbye 37
to say 74
to say what 25
what's up 12096
what's your name 4643
what's there to think about 27
what's there to talk about 67
to say the least 206
to say good 30
to say goodbye 37
to say 74
to say what 25
what's up 12096
what's your name 4643
what's happened 1050
what's the 204
what's the matter 6346
what's going on 16788
what's wrong 10695
what's this 5587
what's that 9620
what's up man 17
what's wrong with you 2123
what's your address 58
what's the 204
what's the matter 6346
what's going on 16788
what's wrong 10695
what's this 5587
what's that 9620
what's up man 17
what's wrong with you 2123
what's your address 58