English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ W ] / Win

Win translate Turkish

36,988 parallel translation
But that doesn't mean I will win, and the only thing that makes that bearable is knowing that Henry will still have you.
Bu kazanacağım anlamına gelmiyor ve dayanmamı sağlayan tek şey Henry'nin hala sana sahip olabileceğini bilmem.
Five hits needed to win. Got it?
5 tane isabetli atış kazanmaya yeterli olacak, anlaşıldı mı?
The problem was, for all its might, Ford didn't have a clue how to win at Le Mans.
Problem şuydu ki, Her ne kadar büyük olursa olsun Ford'un Le Mans'ı nasıl kazanacağına dair hiçbir fikri yoktu.
And on the cards it said, "You'd better win."
Kartvizitlerin üzerinde "Kazansanız iyi olur" yazıyordu.
First place for the Ford GT Mk II, and a first-time win for America at Le Mans.
Ford GT Mk II için birincilik ve Amerika için ilk Le Mans galibiyeti.
Ford would go on to win their next four Le Mans races.
Ford, bundan sonra düzenlenen 4 Le Mans yarışını daha kazanacaktı.
Ken Miles was killed two months after their first win, testing the latest GT40.
Ken Miles ilk zaferlerinden 2 ay sonra yeni GT40'ı test ederken öldü.
- Did you win?
- Sen mi kazandın?
This is the kind of story that is gonna generate buzz and win awards.
- Bu tür haber uğultu oluşturup ödül kazandırır.
I will require your assistance to win his affection.
Onun ilgisini çekmek için senin yardımına ihtiyacım var.
Well, you're never gonna win with that attitude, Dad.
Bu tavırla kazanamazsın zaten baba.
You want to win her back, this is the type of guy she's into now.
Eğer onu geri kazanmak istiyorsan artık bu tarz erkeklere ilgi duyuyor.
I-I'm pretty sure I'm not gonna win the contest, but I will tell you what, I am awake.
Yarışı kazanamayacağımdan epey eminim ama şunu söyleyeyim uyanığım.
So, I-I mean I-I think that's... that's a win.
Özetlemek gerekirse, bu bir çeşit lehime işleyen bir olay.
If it's between you and having kids, you win.
Eğer sen ve çocuk yapma konusuysa, tamam sen kazandın.
I will require your assistance to win his affections.
Onun ilgisini kazanmak için senin yardımına ihtiyacım var.
Win it again next year?
Seneye tekrar kazanmak.
Kid, nerds dressed up in their mother's bathrobes, harassing the electorate, isn't how you win an election.
Evlat, annelerinin bornozlarını giyen inekler seçmeni rahatsız eder, seçimi böyle kazanamazsın.
It's a win-win.
- İki taraf için de kazançlı.
And I want to win, so for the next eight hours, I'm down with all your nerdy crap.
Kazanmak istiyorum, bu yüzden önümüzdeki sekiz saat boyunca buram buram ineklik kokan her planına varım.
Because you wanted to win? No!
- Kazanmak istediğin için mi?
You'll win.
Kazanırsın.
Take the win, Donald.
Zaferi kabul et, Donald.
Did you just win the lottery?
Piyangoyu mu kazandın?
My job as a prosecutor is to win.
Savcı olarak işim kazanmaktır.
All right, my stubbly friend, you and your team win.
Pekâlâ, yakışıklı evlat sen ve takımın kazandı.
And I intend to win it.
Ve bunu kazanmak niyetindeyim.
It's a shame to see a legend like Mr. Weston rely on such dishonest means to win.
Bay Weston gibi bir efsanenin kazanmak uğruna sahtekârlık yapması üzücü.
But if we quit, they win, and then... everyone who lost someone that day... they'll never know peace.
Ama pes edersek onlar kazanır ve o gün orada birilerini kaybetmiş hiç kimse asla huzur bulamaz.
I can't let him win.
Kazanmasına izin veremem.
But if you have any ideas as to who might help us win the next battle, now's the time to share.
Eğer yeni mücadelemizi kazanmaya yardımcı birini tanıyorsan paylaşmanın tam vakti.
Only the most powerful dragons win the right to mate.
Sadece en güçlü ejderler çiftleşme hakkını kazanır.
You know, if Walt actually liked Tim, saw in him what Paige saw, he'd realize that she made the logical choice and he'd stop trying to win her.
Bak ne diyeceğim, eğer Walt Tim'i gerçekten sevseydi Paige'in onda gördüğünü görürdü, onun mantıklı bir seçim yaptığını anlar ve onu kazanmaya çalışmaya son verirdi.
How'bout we actually try to win this election?
Gerçekten bu seçimi kazanmaya çalışmaya ne dersin?
If I'm gonna win her, I want to do it the right way.
Eğer onu geri kazanacaksam bunu doğru şekilde yapmak isterim.
I need to win El Noche's trust.
El Noche'nin güvenini kazanmak zorundayım.
And, in fact, buddy, this is a great opportunity for you to win, brownie points.
Aslında browni puanı kazanmak için çok iyi bir zaman.
You've come to win Miss Saigon
Miss Saigon'u kazandınız
They're done, we'll win, you're safe and you are mine
Kaybettiler, kazandık, güvendesin ve benimsin
And go where people win
Ve insanların kazandığı yere git
I can't breathe, I can't win
Nefes alamıyorum, kazanamam
Big win for the captain.
Kaptan için güzel bir galibiyet.
Well, I guess the good news is that you're not room parent anymore, so... that's a win.
Sanırım iyi haber atık sınıf velisi olmaman, yani bu bir kazanç.
I didn't win.
Kazanmadım.
I got to find a way to win Rodriguez over.
Rodriguez'i yenecek bir yol bulmalıyım.
We win.
Biz kazandık.
We pose as a buyer, we get in on the auction and we win.
Alıcıymış gibi açık artırmaya katılırız ve kazanırız.
"You're gonna win a Nobel prize"?
"Nobel ödülü kazanacaksın."
We'll take the win.
Zafer bizim olacak.
Although, we didn't need to have sex with Howard for ours, so we win.
Gerçi bizim Howard'la sevişmemiz gerekmedi, o yüzden biz kazandık.
It's a win-win.
Bu bir kazan-kazan sistemi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]