Asık translate English
77,791 parallel translation
Birbirimizi tanımıyor olsaydık bana asılıyor olurdun.
If we were strangers, you'd be hitting on me.
O da sağlık aracı çalışanı olarak işe girmiş.
So he took a job as a mobile health tech.
- Bu profesör. Açık ve net.
It's the professor, clear as day.
Derini kıyafet diye kullanırlar.
They'd sooner use your skin as an outfit.
Bir kere dünyaya geldiler mi bildiğin hayat artık bitmiş demektir.
Once they show up, life as you know it is over.
Çok sinirli ve kalbi kırık bir şekilde öldü.
And she would've died, pissed as hell and heartbroken.
Bildiğiniz gibi Proje V'nin ilk kısmı tamamlandı.
As most of you know, Phase One of Project V is nearly complete.
Buna karşılık senin öldürmeni eğlenceli bir tarafı var.
Mm. As opposed to the fun-packed death you have planned.
Sizin gücünüz azalırken karşıtlık bir şekilde tersine dönüyor.
As it's powering down in you, the polarity is somehow reversing.
Kara ve ben burayı çocukken keşfetmekten hoşlanırdık.
Kara and I used to love exploring this place as kids.
Anlaşıldı. çıkarma ekibi en kısa sürede sizinle orada buluşacak.
Copy that. The extraction team will meet you there just as soon as possible.
Bildiği ne varsa en kısa sürede hepsini öğrenmeliyiz.
We've got to get to what she knows as soon as we can.
En aşırısı 13 yaşımızda Alice'in Cooper'dan edepsiz kısımları sesli okumasıydı.
The best I had was Alice Wilson reading the dirty bits of Jilly Cooper out loud when we were 13.
Üniversitede aşık olduk.
We fell in love at university.
Gerçekler umurunuzdaysa kız da benim kadar sarhoştu.
Did she get a fresh start? If you're interested in the truth, the girl was as pissed as I was.
Bunu olabildiğince kapsamlı ve sıkı şekilde araştıracağız.
We'll investigate this as thoroughly and robustly as we can.
Orada sıkıntılar yaşadığın için gelmiştin buraya.
You came here as you were having problems there.
Neye? Trish'e aşık olduğuna mı?
What, that he's in love with Trish?
Birine aşık olmakta yok evet ama birini takıntı haline getirmekte var.
Being in love with someone isn't, but stalking is.
Ona takıntı seviyesinde aşık olduğunu biliyoruz.
We know that he's in love / obsessed with her.
Tecavüzün için Leo ile birlikte Michael'ı da tutukladık. Senin dışında üç ayrı tecavüz davası için de.
We've charged Leo alongside Michael for your rape... as well as three other non-recent cases of rape.
Bir araya toplanmaktan vazgeçmemeliyiz. Bazılarımız için bu alışkanlık haline geldi.
Not giving up meeting together, as some are in the habit of doing.
Kısa süre önce zincire vurulmuş olduğum gibi o da zincire vurulmuş hâlde tutuluyor.
Held in chains, just as I was held in chains.
- Kimse kılıç da çekmeyecek!
No-one is to as much as raise their sword!
Yeter ki kılıcım Kjartan'ın kalbine saplansın, toprak umurumda değil.
As long as my sword finds Kjartan's heart, I do not care.
Kayıp kızı da bulun.
Find the missing girl as well.
Hâkime kıyafetiyle sahneye çıkarsınız.
And you walk onto stage, dressed as a judge.
Asıl sen beni dinle ufaklık, iyice bir dinle.
You listen to me, little boy, and you listen very carefully.
Dâhice bir fikir bulmak, ışık açıp kapamaya benzemez.
Having a brilliant idea isn't as easy as turning on a light.
Tahmin edebileceğiniz gibi Klaus'un hukuki savı, Thurgood Marshall'ın şüpheli zihniyetine ve Ida B. Wells'in bükülmez ahlaki iradesine sahipti. Bu ifade, "layıkıyla etkileyici ve ziyadesiyle ikna edici" anlamına gelir.
As you can well imagine, Klaus'legal argument had all the apocryphal insight of Thurgood Marshall and the moral aplomb of Ida B. Wells, a phrase which here means it was thoroughly impressive and utterly convincing.
Artık nihayet güvendesiniz çocuklar, anne babanızın istediği gibi.
You're finally safe now, children, just as your parents wanted.
Araba yürür hâlde olduğuna göre bizim gitmemiz lazım artık.
As long as the vehicle is operational, then we really must be going.
Çiftlikten kaçan bir ineğin peşindelermiş. En kısa zamanda birini yollayacaklarmış.
It seems there's an escaped cow from a local dairy farm giving them the runaround, but they assured me they'll send someone as soon as they're able.
Geçici sekreterim olarak işe aldığım, daktilomu kıran, kanca elli adam mı?
You mean the hook-handed man who worked as my temporary secretary and broke the typewriter?
Ama Klaus yukarıdan baktığında, çalıların tanıdık, kötücül bir gözü andırdığını görünce labirenti hem sır hem de tehlikelerle dolu bir yere benzetti.
But as Klaus looked down at it, seeing the way the hedges snaked to form a familiar sinister eye, it seemed to contain both secrets and danger.
- Neden heykel kılığındasınız?
- Why are you dressed as a statue?
Onca sert görünen kampanyacının ilk başkanlık dönemlerini zar zor atlatışını izledim.
I've seen bare-knuckle campaigners barely make it through a single term as president.
Bir şey olursa, Penny'nin parmağına kıymık bile batsa hemen haber verin.
If anything happens, if penny gets a splinter, I want to know as soon as possible.
- Mümkün olduğunca sık geleceğim.
I'm gonna get back as often as I can.
Şeffaflık olmadan milletimizin bekaya ulaşabileceğine inanmıyorum.
I do not believe that we can survive as a nation without transparency.
Başkanınız olarak, benim ve hükûmetimin, tüm hususlarda dürüst ve açık olacağından emin olunuz, gerçekler beni nasıl etkilerse etkilesin.
As your president, I assure you that I and my administration will be honest and open on all matters, regardless of how the truth reflects upon me.
Yalnızca sahadaki federal ajanları değil, tüm halkı koruyacağını düşündüğü, anlık bir karar verdi.
He made a split-second decision that he felt protected not only the federal agents at the scene, but the general public, as well.
Lütfen artık Hildur'ın taziye defterini imzalar mısınız sanki onun için gelmişsiniz gibi?
Now, would you please sign Hildur's condolences book as if that's what you came in here to do?
Ona aşık olduğun için mi?
Because you love him?
O kadar para saydık ki yeni de gitsin.
Well, it might as well be the money it cost.
Ne kadar sürerse sürsün, onları sıkı kontrol altında tutarım.
I'd keep a firm grasp of them, as long as it took, and I'd give them right back to you
Bildiğim kadarıyla Tanrı lütfederken karşılığında hiçbir şey istemiyor. Sevgi ve bağlılık dışında.
The whole point, too, of God's grace, as I understand it, is that it asks nothing in return, but love and devotion.
Ona ilk defa aşık olduğumu hatırlıyorum.
I remember when I first fell in love with her.
Bir erkeğe aşık olduğunda, nereye gidersen takip edeceğime söz veriyorum, tamam mı?
I promise I will follow you wherever you want to go when you fall in love with a guy, okay?
Bana kalırsa Marilyn Monroe'nun kıyafetlerinin ve filmlerinin edepsizliği aşığı olduğum bu harika endüstriyi mahvediyor.
I think that Marilyn Monroe and the vulgarity of her clothing and pictures is ruining this great industry that I love.
Tabii senin kızla daha çok sahnen var. Belki de haddimi aşıyorumdur.
Course, you have more scenes with her than I do, so... perhaps I'm being out of line.