Bağışlayın efendim translate English
239 parallel translation
Beni bağışlayın efendim.
Forgive me, sir.
Bağışlayın efendim.
Begging your pardon, sir.
- Bağışlayın efendim, doğruca size geldim.
- Forgive me, sir. I came straight to you.
- Bağışlayın efendim,
- Excuse me, sir.
Bağışlayın efendim, fakat her zaman demokraside askerlerin bile düşünme hakkı vardır diye düşünmüşümdür.
Forgive me, sir, but I've always understood that in a democracy, even a soldier has the right to think.
Bağışlayın efendim ama uğruna savaştığım toprak, kendim için değildi.
The land that I fought for was not for myself.
Bağışlayın efendim.
- Why? Begging your pardon, sir.
Bağışlayın efendim.
Pardon me, sir.
İzinsiz geldiğim için bağışlayın efendim. - Evet?
Excuse me, sir, for intruding.
Bağışlayın efendim.
Beg pardon, sir.
Bağışlayın efendim.
Excuse me, sir.
Bağışlayın efendim ama, reklam yapmamız şart.
For-Forgive me, sir, but we really must advertise.
Bağışlayın efendim ama bu sabah göreve döneceğinizi söylemiştiniz.
Forgive me, sir, but you did say you were returning to duty this morning.
Bağışlayın efendim.
I beg your pardon, sir.
Sorduğum için bağışlayın efendim ama buraya han'fendi için mi geldiniz?
Forgive my asking sir, but are you here about the mistress?
Oh, beni bağışlayın efendim.
Oh, forgive me, sire.
Lütfen kabalığımı bağışlayın efendim
Sir, please excuse him for his rudeness
Bağışlayın, efendim.
Excuse me, sir.
Bağışlayın Dr. Vollin, Dr. Halden telefonda efendim.
Excuse me, Dr. Vollin, Dr. Halden is on the phone, sir.
Bağışlayın ama efendim, o Bolşevik hanımla tanıştığınızdan beri... sizde bariz değişiklikler gördüm efendim.
If you'll forgive me, sir, ever since you met that Bolshevik lady... I've noticed a distinct change in you, sir.
Eğer bu şekilde söylediysem, bağışlayın, efendim.
Take a very cool attitude, if I may say so, Sir.
Bağışlayın, efendim.
Begging your pardon, sir.
- Bağışlayın Saygıdeğer Efendim.
- If you will excuse us, Your Eminence.
Efendim, bağışlayın... ama bazen, şey...
Senor, forgive me but sometimes, well...
Efendim! Beni bağışlayın.
Master, please forgive me!
Bağıslayın efendim.
Forgive me, sir, and please lie...
Efendim, sizi rahatsız ettiğim için beni bağışlayın, ama çocuğun yatağa gitme vakti geldi.
My lord, forgive me for disturbing you, but it is time for the boy to go to bed.
Bağışlayın yüce efendim.
Pardon, pardon, royal one.
Şu var ki, yaptığımız şey, bağışlayın ama efendim düşmanla işbirliği olarak yorumlanabilir.
The fact is, what we're doing could be construed as forgive me, sir, collaboration with the enemy.
Bir dakika lütfen, bağışlayın, efendim,
Just one moment please, excuse me, sir,
Bağışlayın, efendim.
I beg your pardon, sir.
Oh, bağışlayın, efendim.
Oh, excuse me, sir.
Bağışlayın, efendim.Gözlüklerim!
My specs, sir.
Bağışlayın, efendim, kendiniz Sicilyalı mısınız?
Excuse me, sir, are you Sicilian yourself?
Lütfen görüntümü bağışlayın, efendim.
Please forgive my appearance, sir.
- Lütfen efendim, beni bağışlayın.
- Please, sir. Spare me.
Bağışlayın beni, efendim.
Forgive me, my lord.
Efendim, cüretimi bağışlayın.
Sir, excuse me for my boldness.
Karavan onlara aitti, efendim. Efendim, sükûnetimi daha fazla koruyamayacağım, bağışlayın beni.
- My lord, I can hold my peace no longer.
Efendim, lütfen bağışlayın!
Master, please spare our lives!
Beni bağışlayın, efendim, fakat eğer bütün geceyi otelde geçirdi ise... Bunu düşündünüzmü?
Excuse me, sir, but if he spent the entire night in the hotel... don't you...
Bağışlayın, efendim.
Forgive me, sir.
Bağışlayın, efendim, fakat Bay Durk hiç bir şeye dokunulmamasını istediğini söylemişti.
Excuse me, sir, but Mr. Durk did say he didn't want anything else touched.
Oh, bağışlayın, efendim.
Oh, I'm terribly sorry, sir.
"Beni bağışlayın efendim ama, tüm bu şiddet gerçekten gerekli miydi? " Üzgünüm, Müfettiş.
Dear old Mashie Niblick.
Bağışlayın, efendim, size yardım edebilir miyim?
Excuse me, sir, can I help you?
Uygunsuz saatte aradığım için bağışlayın, efendim, fakat acil.
Forgive the hour, sir, but it's urgent.
Oh, bağışlayın, efendim.
Oh, forgive me, sir.
Bağışlayın, efendim.
Are you having any?
Bağışlayın, efendim.
When Mr. Stafford ties his own laces... the first loop is on the side of the big toe.
Bağışlayın, efendim, ama ülkemizde hala savaşı genişletme tehlikesi savaşı genişletme tehlikesi olmadan taarruza geçmenin mümkün olduğunu düşünenler var.
Forgive me, sir, but... there are some of those back home who believe... that it's possible to regain the offensive without... well, without danger of widening the war.