Bir değil translate English
153,457 parallel translation
Zaman yolculuğunuzun tamamında teknik destek için birincil dış kaynak değil de ekibin bir parçası olduğumu sanıyordum.
I thought I was part of a team, not just the Primary that you outsource for all your time-travel technical support.
O bir çocuk değil.
He's not a boy.
O bir kadın değil.
That is not a woman.
Nasıl bir belaya bulaştığını bilmiyorsun değil mi?
You have no idea what you're walking into, do you?
Cassie'nin New York'ta bir yerlerde olduğunu biliyorsun değil mi?
You know Cassie's somewhere here in New York, right?
Burası ev değil, laboratuar, bir sığınak.
This isn't a home. It's a laboratory, a bunker.
Bizi bu beladan kurtaracak başka bir plân üzerinde zaten çalışıyorsun değil mi?
You're already working on another batshit-crazy plan to get us out of this mess, aren't you?
Sana ona göre bir şey değil.
Art isn't her thing.
Bu noktaların her birinde karşılaştık, Ama, bildiğimiz kadarıyla, Tanık'ın Sözcükleri herhangi bir diğer olaylarla bağlantılı değil.
We encountered them at each one of these points, but, as far as we can tell, the Word of the Witness does not reference any other specific event.
Çünkü zengin bir Amerikalı varisi gibi davranmalıyım, birtakım kültürsüz ölüme terkedilmiş Yanki gibi değil.
Because, if I'm posing as a wealthy American heiress, I wouldn't be caught dead with some uncultured Yankee.
Bu bir oyun değil.
This is not a game.
Hayır, o tedavinin bir parçası değil.
No, that's not part of the cure.
Hiç sahip olmadığın bir şeyin yasını tutmazsın değil mi?
Can't mourn what you never had, can you?
Bir hayalet olduğunu duyduk, bir gecekonducu değil.
We heard you're a spook, not a squatter.
Vahşi bir kabile için oldukça duygusal bir isim, değil mi?
A rather maudlin name for a tribe of savages, don't you think?
Evet ama Pedro cahil bir çiftçi değil ki.
Yeah, but Pedro's not some illiterate dirt farmer.
Çocuklarımı seviyorum, ama sonuçta kendime ait bir hayatım da olmalı değil mi?
I mean, I love my kids, but I am still entitled to live a life of my own, don't you think?
Bu iyi bir fikir değil.
That's not a good idea.
Şehit ya da değil, birinin bir şey anlattığı açık.
Martyr or not, it's clearly someone wanting to make a statement.
Bir cesedi o kadar yükseğe asmak kolay değil.
It's not easy getting a body up that high.
En azından tutarlı bir mesaj değil.
Not a consistent one, at least.
Ama bir şey biliyorsun değil mi Ana?
But you do know something, don't you, Ana?
Beni oğlun olarak değil bir ajan olarak görmeni istiyorum.
I'm asking you to see me as a fellow agent, not as your son.
Tutum önemlidir, ve bu iyi bir tutum değil.
Vibe matters, and this is not a good vibe.
Tam olarak değil, zaten büyütülecek bir şey değildi.
Not exactly. And it wasn't a big deal, anyway.
Bu güzel bir anı, değil mi?
This is so totally a moment, right?
- Çaban için fazladan bir şeyler bekliyordun, değil mi Joel?
You were expecting a little something extra for your effort, - weren't you Joel?
Küçük bir şey değil.
Nothing so small-time.
İşlevsel bir tedavi bile değil.
It's not even a functional cure.
Hatta iyi bir taklit bile değil.
Not even a good counterfeit of the signature.
Ama beklediğim bir kız değil.
But I'm not expecting a girl.
Hiç korkmazdım. Ay ışığında beyaz çiçekli bir ağaçta uyumak kadar güzel bir şey olamaz değil mi?
I wouldn't be a bit afraid, and it would be lovely to sleep in a tree all white with bloom in the moonshine, don't you think?
Bu insanın içini rahatlatır. En azından Londra sokaklarından bir Arap değil ya da Fransız eşkıyası.
Well, there is some comfort in that, knowing he's not some London street Arab or some French ruffian.
Keşke bir martı olsaydım. Daha gamsız bir kuş yok, öyle değil mi?
They're the most carefree of all the birds, don't you think?
- Heyecanlı bir macera değil miydi?
Wasn't that an adventure?
Sana bir şey olmadı değil mi?
- You're sure you're all right?
- O bir zorba. Ama bu senin davranışlarını haklı gösterecek bir bahane değil.
But that is no excuse for such behaviour on your part.
Bu kazanabileceğimiz bir savaş değil.
This isn't a war we can win.
Önemli bir şey değil!
It's nothing!
Kötü uygulanmış bir cinayet planı, değil mi?
Kind of an ill-conceived murder plan, isn't it?
Bu bir şey değil.
This is nothing.
- Tabii, bir şey değil.
It's nothing.
- Bu bir savaşa dönmek zorunda değil.
This doesn't have to turn into a war.
Kimin yaşayacağına karar vermek için savaş başlamak iyi bir yöntem değil.
Fighting a war is a bad way to decide who gets to survive.
Beynime olan şey mücadele edilecek bir şey değil.
What's happening to my brain isn't something you can fight. How do you know?
İnsan beyni bir bilgisayar değil.
The human brain is not a computer.
Bu bir veda değil.
This isn't good-bye.
Sana iyi bir insan yok demiştim ama bu doğru değil.
I told you there we no good guys, but that's not true.
Bahsettiğim şey bu değil, eğer bana bir şey olursa...
That's not what I'm talking about. If anything happens to me... Nothing is happening to you.
bu bir sır değil... fakat o zaman bile, yaptığın her aptalca şey, kardeşini korumak içindi.
But even then, every stupid thing you did, it was to protect your sister.
Baktığın kişi, bir deniz ürünleri işleme tesisi çalışanı yada uyuşturucu satıcısı değil.
You're not looking at a seafood processing plant employee, nor a drug dealer.
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değildim 75
değil mi çocuklar 56
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değildim 75
değil mi çocuklar 56