Bu değil translate English
173,170 parallel translation
Evet ama tek yazı bu değil.
Yes, but this isn't the only article.
Mesela Tiananmen Meydanındaki sıra sıra tanklarla da insanların görmesini, duymasını istediğiniz şeyleri kontrol edebilirsiniz ama tek yol bu değil sayın yargıç.
A column of tanks in Tiananmen Square, for instance, is one way of controlling what people see, hear, but it is not the only way, Your Honor.
Evet ama dediğin bu değil.
Yeah, but that's not what you said.
Onlardan toplu haldeyken hoşlanmıyorum diyelim, neyse zaten konumuz bu değil.
And yes, I don't like blacks as a group. But that's beside the point.
Hayır, olay bu değil.
No, that's not what this is.
Sorun bu değil.
That's not the problem.
Başarılı bir evliliğin sırrı bu değil mi?
Isn't that the key to a successful marriage?
Sadece bana kalmış bir şey değil bu.
It's not just up to me.
Bu durum savaş durumunda geçerli değil.
- No. Not given battlefield conditions.
- Bu adalet değil, sandviçtir. Yapması zaman alır.
- Hey, it's not justice, it's burgers ; they take time.
Bu kötü bir huy, değil mi?
This is a bad habit, isn't it?
Bu bir araba değil sayın yargıç bu bir embriyo.
It's not a car, Your Honor, this is an embryo.
O bebek ya da bu bebek ayrımı değil konu, burada olasılıklara bakıyoruz.
Everything is a potentiality at this point.
- Avukat hanım bu çalıntı bir araç değil.
- Counselor, this is not a stolen car.
Bu birinci anayasa ek maddesiyle ilgili bir sorun değil.
That is not a First Amendment issue.
Bu politikayla alakalı değil.
This is not about politics.
Eğer bu bir şakaysa hiç komik değil avukat bey.
- If this is supposed to be a joke, Counselor, I'm not laughing.
Hayır sayın yargıç üzgünüm ama bu doğru değil, değerli bir bölümdür.
No, Your Honor, I'm sorry, but that's untrue. It's a valued show.
Peki bu 23 bölümü her zaman olduğu gibi yılın başında değil de, Fisk'in bölümünü... -... yayınlamayacağınıza karar verdikten sonra istemediniz mi?
- And didn't you order 23 episodes not at the beginning of the year, as you usually do, but after you decided you couldn't air Mr. Fisk's episode?
- Bu tarih bölümün internete konmasından önce değil mi?
Wasn't that before my client put the episode online?
Bu harika değil mi ama?
Isn't that great?
Bak Diane, bu ACLU ile alakalı bir konuda endişelenmek zorunda olduğum bir şey değil.
Now, look, Diane, this is not something I have to worry about with the ACLU.
Ama bu ailenin saadet zinciriyle ilgili, değil mi?
But that's about your parents'scandal, right?
- Bu sizin savunmanız, bizim değil.
- It's your appeal, not ours.
Bağımsız bir gözetleyici olarak..... bu konuşulanlar "gizli değil" olarak kararlaştırılmıştır.
As the independent observer, this conversation is determined to be "not privileged."
Soru : Tekrarlıyorum, bu ırkla alakalı değil hanımefendi.
"Again, this is not about race, ma'am."
- Bu pek önemli değil gibi gözüktü.
That sounds like not very important.
Bu listedekiler şirketin ekstra destek olduğu müşteriler değil mi?
Aren't these the Rindell clients the Fund went the extra mile for?
- Bu doğru değil. Oradaydı.
That is not true.
Bu kadın arkadaşın değil.
She is not your friend.
Bu gönüllü ifadede korunan bir konuşma değil.
- This is not material covered by the proffer.
Bu önemli değil.
It's no big deal. - It's a SEC audit.
Bu anlaşma gizli kalmalı, bu demektir ki... bu çocuk artık senin oğlun değil.
This deal must stay a secret, which means this boy... is no longer your son.
Bu her geçen gün daha zor oluyor, değil mi?
This gets harder every day, doesn't it?
Bu kitaptaki herkes Storybrooke'da yaşıyor, değil mi?
So, everybody in this book lives here, in Storybrooke?
Hayır, demek istediğin, bu o değil.
No, you mean, this isn't him.
Bu senin Robin'in değil. Ama ben?
This isn't your Robin, but me?
Bu güzel bir şey değil mi?
That's a good thing, right?
Fakat bu kısa zamanda çok fazla vakit geçirdik ve muhteşem işler başardık değil mi hayatım?
But we've been through a lot in that time, and I say that we work brilliantly together, don't we, sweetie?
Bu doğru değil Lucifer.
That's not true, Lucifer.
Bu ilahi nesneyi insanların kontrol edememesi benim sucum degil.
Well, it's not my fault humans can't handle the divine.
Ama bu cok kücük ve... cok da alevli degil.
But it's so small and so... not flaming.
Bu Cennet'i koruyan kılıc, bir ruh hali yüzügü * degil.
The sword that guarded Eden, not a groovy mood ring.
Ne? Senin isin bu degil mi?
Isn't that your entire job?
Üzgünüm, bu is benim normak isim degil.
Uh, sorry, this isn't my normal job.
Bu pek de rahatlatıcı değil.
That's not exactly reassuring.
Evet bütün bu domestik şeyini biliyorum pek de benim tarzım değil.
Yeah, I know, the whole boring domestic thing...
Öyle olsa bile, Luci, bu babamızın yapacağı bişey değil
Even so, Luci, that's not the way Dad operates.
Demek istediğim, bu tamamen iğrenç bir yer değil.
I mean, it's not an entirely awful place.
Bu iyi bir benzerlik, değil mi?
It's a good likeness, isn't it?
Bu hatırladığım Samael değil.
Now, that's not the Samael I remember.
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi ya 25
değil mi çocuklar 56
değil mi efendim 66
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi ya 25
değil mi çocuklar 56
değil mi efendim 66