Bu onun sorunu translate English
202 parallel translation
- Bu onun sorunu.
- That's his business.
- Bu onun sorunu.
- That's his headache.
Bu onun sorunu değil, bizim sorunumuz.
It ain't his trouble, it's ours.
- Bu onun sorunu.
- That's his problem.
Bu onun sorunu.
That's his problem.
Bu onun sorunu Bay Higgins, sizin değil.
That's her own business, not yours, Mr. Higgins.
Borcu varsa veya bir suç işlediyse bu onun sorunu.
We don't know anything she did.
Silah taşımıyorsa bu onun sorunu.
That's his business if he doesn't carry one.
Bu onun sorunu.
It's his problem.
Bu onun sorunu, değil mi?
- That's his problem! - I think so!
İyi olur, Charlie... çünkü eğer onu gammazlayacağımı düşünüp şerefimle oynarsa... bu onun sorunu olacak, anlıyor musun?
That's good, Charlie, because if he thinks I'm gonna beef on him and he questions my honor, it's gonna become his problem, do you understand?
Bu onun sorunu.
That's his trouble, not mine.
- Evet, bu onun sorunu.
- Well, that's her problem.
Uçurumdan atlamak istiyorsa, bu onun sorunu.
Fine. If he wants to jump off a cliff, that's his business.
Topum ona çarparsa, bu onun sorunu!
If he gets hit with my Titleist, that's his problem!
- Bu onun sorunu değil.
- This is not his problem.
Bak, bu onun sorunu tamam mı?
Look, that's his problem, all right?
- Ya çıkarmazsa? - Bu onun sorunu, senin değil.
- That's his concern, not yours.
- Anlayamadıysa bu onun sorunu...
- If he can't appreciate that...
Bu onun sorunu.
That's his business.
Ama öğrenmezse bu onun sorunu, benim değil. Tıpkı, halının sizin probleminiz olması gibi.
But if she does not, that is her problem, not mine, just as the rug is your problem.
Aşağılık birisi ama bu onun sorunu.
He's a lowlife, but that's his problem.
Eğer Billy ona anlatmak istiyorsa bu onun sorunu.
If Billy wants to tell, his business.
Evet, bu onun sorunu.
That's his problem.
Eğer anlamazsa.. kardeşim, bu onun sorunu.
And if she doesn't... brother, that's her problem.
Havaya uçmak istiyorsa, bu onun sorunu.
If he wants to get blown up, that's his damn business.
- Bu onun sorunu.
- That's her problem.
Aman, bu onun sorunu.
it's her business.
- Bu onun sorunu.
You know what that means. - It's his concern.
Bu, onun sorunu.
That's his problem.
Onun sorunu bu.
What a bore!
Eğer kendi başını beceremiyorsa bu onun kendi sorunu.
If she can't look after herself, it's her own lookout.
O zaman bu yine onun sorunu haline gelecek.
Then it'll be her own business again.
Onun sorunu şu, beni dinle bu sabah mecbur olduğu için eve gitti.
His basic problem... Listen to this. He went into the house this morning because he was supposed to.
Onun sorunu bu.
That's his problem.
Onun sorunu bu.
- You touched your nose!
Johan'ın içeri girip onun yanına, babadan kalma şık kanepeye yerleşmesiyle yüzü aydınlanır ve ansızın "Bu karşılıklı anlayış sorunu" der.
" "We understand each other, she says," brightening as Johan sits down beside her on their heirloom sofa.
Marciano... Onun da aynı sorunu vardı ve bu ip sorunu çözdü.
Marciano had the same problem and this string cured it.
Çağımızın en büyük sorunu, ve bu balo onun için yapılıyor.
That grotesque travesty is the central truth of our age, and the only reason for this damned ball.
Ne sanıyorsun? Bu arada onun ne sorunu var?
Anyhow what is your problem?
Bu, onun da sorunu.
It's her problem, too.
Bu, onun sorunu, değil mi?
That's his problem, isn't it?
Bu onun kendi sorunu.
That's his problem.
Bu, onun pek çok sorunu olduğunu gösterir.
It means that he has many other problems too.
Bu aslında benim sorunum değil. Bu daha çok onun sorunu.
'It's not really my problem, it's more like her problem.
Onun evine git ve bu sorunu çöz.
Get over to her house, and straighten this out.
Sevgili kuzenim babanızın vefatından sonra bütün mülküne ben varis olacağım için eşimi onun kızları arasından seçerek bu sorunu çözüme kavuşturmadan içim rahat etmezdi.
My dear cousin, being, as I am, to inherit all this estate after the death of your father, I could not satisfy myself without resolving to choose a wife from among his daughters.
Bu, onun sorunu.
That's her problem.
Bu artık onun sorunu.
It's his problem.
Katie'yi tanıyorum. Bunu söyleyemezsin. Onun gramerle sorunu yoktu bu kuyruklu bir yalan.
I mean... saying that Katie couldn't form - what was it?
Bilmediğiniz, bu çorabı onun başına örenin erken boşalma sorunu olan ve bu gazeteci tarafından iyi tanınan boktan bir herif olduğudur.
What you probably don't know is that he was set up... by a pathetic, egomaniacal frat boy... one who this reporter knows firsthand to have a serious problem... with premature ejaculation.