Bı translate English
448,520 parallel translation
Bir bağımlıyla çıkarken nasıl uyuşturucuları etrafta bırakabilirsin?
How do you leave drugs around when you're dating an addict?
Onları etrafta bırakmadım.
I didn't leave them around.
Belki de adamın evinde bıraktın.
Maybe you left it at your date's house.
Annen için bu çiçekleri bırakıyordum.
Ah, just dropping off some flowers for your mom.
Bonnie, telefonuna bakıp durmayı bırak.
Bonnie, stop checking your phone.
Roger, kendini rahat bırakmak için çekinmeyin.
So, Roger, feel free to unburden yourself.
Bundan bıktın mı?
Are you tired of this yet?
Dokuları bırakın.
Leave the tissues.
Cahill onu tutsak serbest bırakma programında gördü.
Dr. Cahill treated him in a prisoner-release program.
Her hafta bir mesaj bırakarak ona söylüyorum
Uh, does leaving a message every week telling her
Ona benim için bir mesaj bırak.
Leave her a message for me.
Hey, kes şunu, bırak, bırak.
Hey, stop it, stop it, quit.
Bırak!
Quit it!
Bırak beni!
Get off me!
- Öyleyse anahtarları bırak ve git.
- So leave the keys and go.
Kendimi dışarıda bırakılmış hissediyorum.
I feel left out.
Beni yalnız bırakır mısın lütfen?
Just go away, please?
Konuşmak istemeyeceğin biri olduğumu biliyorum, ama seni bu halde bırakamam.
I know I may not be the someone you want to talk to, but I can't walk away with you like this.
4 gün önce bıçaklandı.
She was stabbed 4 days ago.
26 yaşındaki Pearl Roberts da dün gece evinde bıçaklanmış olarak bulundu.
And 26-year-old Pearl Roberts was found stabbed in her home last night.
Bu gece biri daha bıçaklanmış.
They had another stabbing earlier tonight.
- Ardında iz bırakma.
Leave no trace.
Muhtemelen DNA da bırakmamıştır.
That means he probably didn't leave any DNA, either.
Bıçağı atmış ve kapıyı açık bırakıp çıkmış.
Even left the knife behind and the back door open.
Tek bıçak yarası varmış.
Only one stab wound.
Niye birde bırakmış?
Why stop at just one this time?
Mike Hood bir kere bıçaklanmış ve neredeyse hemen ölmüş.
Uh, Mike Hood died almost immediately after being stabbed once...
Kalbinden bıçaklanmış.
Through the heart.
Diğer kurbanlar birkaç kez bıçaklanmış, ama son ve ölümcül darbeler hep kalplerine yapılmış.
The other home invasion victims had multiple stab wounds, but the final fatal wounds were all through the heart as well.
Diğer bıçaklama vakalarıyla aynı DNA.
Same DNA at the scene as the other stabbings.
Kaçak avcı öldürme motivasyonu var, - peki bıçaklamalar niye?
It's clear he has the motivation to kill the poachers, but what about the stabbings?
Onu hamile bıraktın.
You got her pregnant.
Evet, iki kurban da kalbinden bir kez bıçaklanmış.
Yeah, one stab to each victim straight to the heart.
Bilinçaltı da yakasını bırakmıyor.
And his subconscious won't let him off the hook.
Suçluyu mahkemeye çıkardığımızda kaybedeceğimizi düşündüm, ama sen sistemi işleyişine bırakmamı söyledin ve haklıydın.
Well, I thought when we took that one to trial, we were going to lose, but you told me to let the system work, and you were right.
Sistemi işleyişine bırakacağız.
Let the system work.
Silahlı çatışmaya bıçak getirmemek gerektiğini anlamıştır.
Guess he knew not to bring a knife to a gunfight.
Yeni arkadaşlarının peşini bıraktığını ve bunun için kimseye vermen gerekmediğini fark etmemişsin.
You didn't notice your new best friends are off your ass and you didn't have to exchange sexual favors to do it.
At bıçağını!
Drop the knife!
- Bırak onu!
Let him go!
Buraya kim bıraktı?
Who left this out here?
Bırak beni!
Let me go!
- Rahat bırak beni!
- Leave me alone!
- Rachel'ı suçlamayı bırak artık!
- Stop blaming Rachel!
Şimdi onu bırakamam!
I'm not leaving her right now!
Senin gizli saklı şeylerinden bıktım artık!
I'm sick of your bloody secrets!
Bıktım bunlardan!
I'm sick of it!
Ve Rachel'ın seni bıçalamasına izin verdi.
And he led Rachel to stab you.
Küçükken ben de kendimi keserdim ama huzur bulduğumda ve kız kardeşlerim beni kabul ettiğinde bunu bıraktım.
I cut myself since I was small, but I stopped when I found peace and my sestras accepted me.
Artık beni rahat bırakın!
Now leave me alone!
Beni burada kendi salyamda boğulmaya bırakırken her şey değişmiş olmalı.
How things must have changed while she kept me in here drooling on myself.
birşey 36
bir hafta sonra 49
bilmiyorum 18446
birmingham 23
biliyorum 15888
birkaç 16
bir şey değil 1063
biber 45
bir şey yok 987
bir tanem 228
bir hafta sonra 49
bilmiyorum 18446
birmingham 23
biliyorum 15888
birkaç 16
bir şey değil 1063
biber 45
bir şey yok 987
bir tanem 228