Hiç değilse translate English
2,025 parallel translation
Hiç değilse daha çok kanalımız olurdu
You could have more channels than you'd know what to do with.
Hiç değilse prezervatif kullanmamıza gerek yok.
At least we don't have to use a condom, you know?
Hiç değilse California'da hafiyelik yapmayacağına söz vermeni istiyorum.
I want you to promise no more sleuthing, at least while we're in California.
- Lütfen, hiç değilse içecek, biraz su?
- Mary Jane, no. Please, just something to drink? Just some water?
Hiç değilse bir şeyler yapmayı denediğimi bilirim.
At least I'll know I tried to do something for him.
Hiç değilse bir kaç dakika kalsan, olmaz mı?
Could've at least stayed a few minutes, huh?
Hiç değilse o puştların ölüp ölmediğini söyle.
Well, at least tell us if those fucking bastards are dead.
Hiç değilse Kmart'tan büyük olalım.
I mean, let's go at least bigger than Kmart.
Hiç değilse bari şimdi uyku yüzü görürüm.
At least now I can get some sleep.
Hiç değilse banada faydası olur.
You'd be helping me out too.
Hiç değilse ben sabıkalı değilim.
At least I'm not a felon.
- Daireniz hiç değilse merkezde.
At least it's in the city center.
Hiç değilse benimle gurur duyduğunu söyle.
At least say you re proud of me.
Sen de hiç değilse babanınkini emdin.
Yeah, Well, at least you got to suck on your dad's dick.
Hiç değilse meraktan.
Curiosity, if nothing else.
Bizi hiç değilse karşıya geçirin.
At least take us to the other side.
Madem ona refakat ediyorsun, madem onu çok seviyorsun hiç değilse sonuna kadar yanında kalarak ona yardım edebilirsin.
If you will be part of the escort, if you really love her..... you can help her, remain at her side to the end.
Bu arada hiç değilse doktoru biraz rahatlatmak için çiftliğe gidelim.
In the meanwhile, let's go to the farm, even though the doctor must not fear.
Sağlığın sıhhatin yerinde hiç değilse.
You're keeping well, anyways. - Ah!
Bu heriflere para yetiştirmek için bir sürü insan pis işler çevirdi hiç değilse işlerini yaptırabildiler.
A lot of people did a lot of disgusting things to pay for these nags, the least they can do is pull their finger out.
Hiç değilse bana bakmam gerekenler için bir fikir ver.
Just to give me some idea of what I should be looking for.
Hiç değilse bir mülakat yapsaydın.
You could at least give him an interview.
Hiç değilse bakamaz mıyız? Her ihtimale karşı.
And can't we just look at the dress, just in case?
Hiç değilse bu gerçek.
Well, at least that's real.
Planım hiç değilse silahlı bi adamdan 40 adım uzakta olmak temizlikçi bayan
Neither is rushing a gunman from 40 feet away with your cleaning lady.
Bunların hepsi mantıklı, Gigi ama... hala neden ayrılmamız gerektiğini anlayamıyorum, yani... hiç değilse sene sonuna kadar bekleyemez miyiz?
That all makes sense, Gigi, but... I still don't see why we need to break up. I mean... can't we at least wait until the end of the year?
Hiç değilse evlenene kadar olsa?
Or at least until marriage?
Ön yargılıyım ama hatalarım büyük değil hiç değilse.
I am snarky because I point out one small, glaring mistake?
Hiç değilse gönderdiğim bisküvileri aldın mı?
- Did you get my cookie bouquet?
Hiç değilse kültürel bir kırıntı arıyordum ama sanırım vazgeçmeliyim.
Well, I have been searching for even a nibble of culture. I think I must give up.
Kafama kurşun sıkmamak için bir neden olur hiç değilse.
GIVE ME A REASON NOT TO PUT A BULLET IN MY HEAD.
Hiç değilse eritilemeye götürülen silahların çoğunu bulduk.
Well, at least we got most of the gunmelt guns back.
- Hiç değilse gece yarısına kadar.
- Till midnight, at least.
Hiç değilse adresi saklamış olduğuna sevindim biliyorsun ne de olsa kullanmıyor.
Well, I'm glad Ryan at least kept my address since, you know, he's not using it.
Eğer böyle bir yardım teklif edersek hiç değilse hayatınızı bağışlayacaklarına eminim.
If we can offer them this kind of help, I'm certain, at the very least, they will spare your life.
Hiç değilse Manny'yle alışverişe çıktığımızda tüm günümüzü ayırıyoruz.
You know, at least when I take Manny shopping, we make a day of it.
Tam olarak beklediği şeyler değil ama hiç değilse doğru.
It won't be exactly what she wants to hear, but it'll be honest.
Hiç değilse sesini duysun.
Let her hear your voice.
Kötü bir gün geçiriyorum ama hiç değilse seninle paylaşıyorum!
I'm going through something here, But at least I'm sharing it.
Yaptıkları iğrençlikler için o hayvanlardan hiç değilse birkaçını kendi ellerimle öldürebilmeyi çok isterdim.
I wish I could take some of those animals with me... for what they did.
Yürümedi ve bir başka felaketle sonuçlanmış ilişkinin gerçeğinden kaçmak için ayrıldım ve hiç değilse bu sefer onu sessizce takip etmedim.
You know, we didn't work. And I left to escape the painful reality of yet another failed relationship. And at least this time I didn't stalk him, though.
Çiçek değil hiç değilse.
Well, it's not a flower.
Hiç değilse bu gece her şey kusursuz olacak.
Yeah. Well, at least everything'll be perfect tonight.
Eğer burada yokmuşsun gibi yapacaksan, hiç değilse inandırıcılığın olsun. Harika.
Your curling iron's still on, so if you're trying to make it look like you're not here, at least make it convincing.
Hiç değilse, bu olayda gerçeği biliyorum.
At least I know the truth about this.
Hiç değilse tüm bunlardan iyi bir şey çıkacak.
At least something good's going to come from all of this.
Hiç değilse kapağını kapat.
At least, turn off the tap.
- Tanrım, hiç değilse içeri girdik.
Well, at least we got in.
Sende değilse hiç kimsede.
- If you're not, then nobody.
Evde değilse, genelde kız kardeşindedir ama o da ondan hiç haber almamış.
If he's not at home, he's usually at his sister's but she hasn't heard from him at all.
Eğer bu bir işaret değilse, ben de hiç birşey bilmiyorum.
If that isn't a sign, I don't know what is.
değilse 32
hiç de bile 279
hiç de değil 689
hiç de öyle değil 49
hiç duymadım 220
hiç denemedim 24
hiç de 24
hiç değil 97
hiç dert değil 31
hiç durma 88
hiç de bile 279
hiç de değil 689
hiç de öyle değil 49
hiç duymadım 220
hiç denemedim 24
hiç de 24
hiç değil 97
hiç dert değil 31
hiç durma 88