Imkansız değil translate English
585 parallel translation
Zor, ama imkansız değil.
Hard, but not impossible.
- Bu imkansız değil ki.
- It isn't impossible.
Ama hiçbir şey imkansız değil.
You never know.
Bu dalış imkansız değil.
That dive is not impossible.
Zor, ama imkansız değil.
Difficult, but not impossible.
Şey, imkansız değil...
Well, not impossible...
Ama imkansız değil.
But not impossible.
Teklifin kalanına gelince, bu imkansız değil neredeyse olasılık dışı.
As for the rest of the proposition is not an impossibility. It's merely an improbability and, above all, an impertinence.
Hayır, imkansız değil.
No, it's not impossible.
- Hayır, imkansız değil, Mrs. Lowe.
- No, it isn't impossible, Mrs. Lowe.
Bu imkansız değil.
It's not possible.
O kadar imkansız değil.
That's not so impossible.
Bu yol zor olabilir ama imkansız değil.
The way may be difficult but not impossible.
Ama imkansız değil.
But it can be done.
Bu beyefendi, imkansız değil, ne kadar fantastik gözükse de.
That, monsieur, is not unfeasible, fantastic as it seems.
Geleneklere uymaz, fakat imkansız değil.
Unconventional, but not impossible.
Bana inanın, imkansız değil.
IT ISN'T.
Tam aksine, imkansız değil, gerçek.
On the contrary, not only possible, but actual.
Yani o kadar da imkansız değil.
- No, young lady, it's you who's got to say it.
Bu, imkansız değil.
That's certainly possible.
Bu çok garip, ama bilimsel açıdan imkansız değil.
Very curious, certainly, But scientifically speaking, not incredible.
- Ama imkansız değil.
- But not impossible.
Hiçbir şey imkansız değil.
Nothing is impossible.
- Bu ülkede hiçbir şey imkansız değil.
- Nothing is impossible in this country.
Acılı olur, ama imkansız değil.
Painful, but possible.
Bu sebeple şişeye konulması imkansız değil.
Therefore it's not impossible that it was put into the bottle.
Almanların bu gece nehre ulaşmaları imkansız değil.
It's not impossible that the Germans may reach the river tonight.
İmkansız, değil mi?
Impossible, right?
Ama bu imkansız, değil mi?
But you couldnt have been, could you?
Hüner ya da değil, Bu kadar iyi ekmek yapmam imkansız
Trick or no trick, I could never make bread as good as that
Uzak değil Fakat halen daha imkansız
It's not far but still it's impossible
İmkansız, zira Michel kuşkulanırdı, değil mi?
Impossible because Michel would have suspected it, wouldn't he?
Bir tek bu da değil Bay Talbot fiziksel çaba göstermesinin imkansız olduğu bir operasyon geçirdi.
Not only that, Inspector, but Mr. Talbot has undergone an operation which makes physical exertion out of the question.
İmkansız değil. Sonradan hiç paramın kalmayacak olması dışında.
Oh, it's not impossible except that afterwards I wouldn't have any money.
İmkansız. Zeki bir makineden öte biri değil.
That's not possible, anymore than this clever machine.
Çocukken oynadığım yerlerle ilgili, şunu bunu düşünmeye başlamam imkansız bir şey değil.
It's not impossible that I began to think of this and that, associated with places where I played as a child.
Bu imkansız, Cinayet işledi, özgürlüğü satıIık değil.
That is impossible, he has been convicted of murder,
İmkansız değil, değil mi?
It's not impossible, is it?
İnanmak neredeyse imkansız, değil mi?
It * s almost impossible to believe, isn * t it?
İmkansız değil.
It's not impossible.
Uzay araçları için imkansız ama insanlar için değil.
Impossible for spacecrafts, but not for people.
İmkansız, değil mi anne?
We can't. Isn't that right, Mother?
O zaman televizyonda kocaman bir bina göstererek imkansız görüneni başarabilirsin. Değil mi?
Then by showing an enormous building on your television screen, you can do what seemed impossible, couldn't you?
Bu imkansız Senatör, mümkün değil.
That won't be possible, Senator, that won't be possible.
İsteği olağan dışı değil ancak gerçekleştirilmesi imkansız.
Her request is not unnatural however, impossible to grant.
Ama imkansız değil, Mr. Spock.
But not impossible, Mr. Spock.
Bulduğumuz tüm bulgular Karın Deşen Jack'i gösteriyor, bu ise imkansız, değil mi?
Everything we've uncovered points to Jack the Ripper, which is an impossibility, isn't it?
Sadece tuhaf değil... imkansız!
It's absurd! Not only absurd-impossible!
Buradan ıskalamam imkansız ve beyninde delik açılsın istemezsin değil mi?
If I shoot, no more brain just holes, Mr. Azad! Nothing but holes.
Teorinizin yanlışlığı sadece sağlam temelli olmamasında değil, aynı zamanda kanıtlanması imkansız, değil mi?
The trouble with your theory is not only is it very tenuous, but it's impossible to prove, isn't it?
kuş olmadığı sürece orayı aşamazlar! Ama "Hafiflik" yeteneği olan birisi için imkansız değil.
If there's someone with great lifting skill...
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil misin 154
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değildim 75
değil mi çocuklar 56
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil misin 154
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değildim 75
değil mi çocuklar 56