Izin verirsen translate English
2,794 parallel translation
Şimdi izin verirsen "Edward Kırk Eller" oyunun ortasındayım ve çok çekişmeli geçiyor.
But if you'll excuse me, I'm in the middle of a game of "Edward Forty Hands," and the competition is fierce.
Şimdi bana izin verirsen,
Now, if you'll excuse me,
Bakmama izin verirsen... Dokunmadan, sadece 1 dakika bakmama- 30 saniye.
If you let me just see them- - no touching, just looking- - for one minute... 30 seconds.
Tabii bana izin verirsen.
If you'll let me.
Şimdi izin verirsen.
Now, excuse me.
Tabii eger izin verirsen.
If you'll have me, of course.
Eğer yukarı çıkıp almama izin verirsen çok minnettar kalırım.
I'd much appreciate it if, uh, you'd let me up to retrieve it.
Şu 1 dolar 47 sentlik bahşiş, bana bu hayatın,.. ... ona izin verirsen seni daima azımsayacağını hatırlatan bir uyarı işaretiydi.
That $ 1.47 tip was a wake-up call reminding me that life will always undervalue you if you let it.
Banliyöye taşınmasına izin verirsen bu, aciz ve sarhoş bir hatundan faydalanmak gibi olur.
If you let her move to the suburbs, it would be like taking advantage of a helpless drunk chick.
- Ya da ısıtmasına izin verirsen...
- Or if you let things heat up...
Şimdi, fiyat konusunda anlaşmak istersen, ikimiz konuşabiliriz, sadece, herkesin gitmesine izin verirsen.
Now, if you want to negotiate a price, you and I can talk, but only after you've let everyone else go.
Eğer izin verirsen,
Well, if you'll excuse me,
Eğer onu getirmeme izin verirsen...
Now, if you help me bring him in,
Oh, komik olamıyorlar çünkü vurucu bölüme gelemiyorum, eğer biraz sabırlı olur ve bitirmeme izin verirsen.
Oh, they're not landing because I'm not getting to the punch line, so if you could just be patient and let me get it out.
Evet, izin verirsen seni burada ne yaptığımız konusunda bilgilendireyim.
Yeah, let me, uh... let me just fill you in on what we're doing here.
Yalnızca ilk benim ısırmama izin verirsen.
Only if you beat me there first.
Şimdi izin verirsen,
Now if you don't mind,
Ama sırtını yaslayıp, itibarının yok edilmesine izin verirsen, tarihe donmuş bir fahişe olarak geçiyorsun.
But when you sit back and let your reputation be destroyed. You go down in history as a frozen whore.
Duygularının seni yönlendirmesine izin verirsen, başarısız olursun.
If you let your emotions guide you, you will fail.
Eğer izin verirsen şu fındık ağacına çıkmama çağırabilirim ben de dev ve acımasız arkadaşımı buraya.
If you let me hop on to a hazel twig... I'll beckon my friend... so bad and big.
Şimdi bana izin verirsen, ilgilenmem gereken önemli bir işim var.
Now you'll excuse me, I have urgent business to conduct.
Mayuri'nin ölmesine izin verirsen, hayatın boyunca buna pişman olacaksın!
you'll regret it... I'm certain!
Tabii ki, otantik seyahat kutusundaki Yao figürüyle oynamama izin verirsen neden olmasın?
- Sure, as long as you let me play With your yao action figure in authentic traveling box.
Bu çocuğa her türlü yanlışı yaptığımı biliyorum fakat izin verirsen doğru olan bir şey yapmak istiyorum.
And I know I've done all kinds of wrong by this kid, but if you'll let me... I'd just like to do one thing right.
Açıklamama izin verirsen- -
Maybe you should let me explain...
Benim konuşmamı bitirmeme izin verirsen!
Maybe you should let me f nish speaking!
Eğer bize izin verirsen...
If you'll excuse us...
O çocuğun yaşamasına izin verirsen, sahip olduğun her şeyi elinden alacak!
You let the boy live, he will take everything you've got!
Ama yardım etmeme izin verirsen bu kabustan kurtulabilirsiniz.
But you can escape this nightmare if you let me help you.
Seni sevmeme izin verirsen yardımcı olacağıma eminim.
If you let me love you, I'm pretty sure I can help.
Maria, izin verirsen seninle konuşmak istiyorum.
Maria, I'd like to speak with you if you'd let me, please.
Simdi izin verirsen, sirketime geri gidecegim.
If you'll excuse me now, I'll go back to my company.
Biliyor musun Margaret canım, eğer Whitney ve bana izin verirsen...
You know Margaret dear, you might want to allow us, I mean, Whitney and I...
Kocam ve bana izin verirsen kumanda sana yardımcı olabiliriz.
You might allow my husband and I to help you with your schooling.
Ama izin verirsen san birşey soracağım.
But I just have one favour to ask of you.
Birine izin verirsen, binlercesi gelir.
You let one in, you get a thousand.
Şimdi.. ... izin verirsen ilgilenmem gereken başka işlerim var.
Now if you'll excuse me, I got other work to attend to.
Eğer izin verirsen cebimden izni çıkarayım.
I got the handbill right here in my pocket if you let me get it.
Şimdi, izin verirsen ilgilenmem gereken hastalar var.
Now, if you'll excuse me, I've got patients to deal with.
Şimdi izin verirsen, ilgilenmem gereken hastalar var.
Now if you'll excuse me, I have patients to deal with.
İzin verirsen, bir süre daha seni bekleyeceğim.
If you let me, I will wait for you just a little longer.
İzin verirsen gidip sürprizimi getireceğim.
Well, if you'll excuse me, it's time to bring out your surprise.
Vivien, izin verirsen...
Vivien, if I may...
Ya da bitirmesine izin verirsen bileceğiz.
Or we would if you'd let him finish.
İzin verirsen mahkemeye Çıkmam gerekiyor...
I got to be in court, so if you don't mind...
İzin verirsen bu tarz işlerin nasıl işlediğini sana açıklayayım, Paul.
Let me tell you how this kind of thing works, Paul.
İzin verirsen...
If you could just let me...
İzin verirsen telefon görüşmesi yapacağım...
Let me make a phone call...
- İzin verirsen...
- If I may...
Bebeği bana verirsen, gitmene izin veririm.
If you give me a child, I'll let you off.
- İzin verirsen bu küçük beyleri dışarı çıkaralım.
- I'm gonna let these little fellas out.