Kalabalık translate English
6,591 parallel translation
Ama arkada çılgın bir kalabalık var, o yüzden kankalar olmaz.
It's kind of crazy in there right now so, uh, no dudes.
Arkadaşlarımız Lukas'a destek olmak için geldiler ama burayı kalabalık etmek istemediler.
A bunch of our friends are here to support Lukas, but they didn't want to crowd you.
Dışarıda 400 kişilik bir kalabalık var.
There's a crowd of 400 strong right outside.
Bugün kalabalık bir grup daha geliyor otele.
We've another big group coming today.
Öğle yemeğini kalabalık yerde yemek için bir sebep daha.
Another reason I prefer the lunch crowd.
Ve mürettebat patlama ve ateş topu kalabalık dışarı alır. Al hakkı.
And a septic truck passes right through security.
Yanlış kalabalık ile var.
Got in with the wrong crowd.
Kalabalık çete gibi bir şeyin parçası olduğunu sanmışlar ;
They thought they were there to participate in a flare mob ;
Akşam 11'den sonra burası ne kadar kalabalık oluyor?
How busy is it down here after, say, 11 : 00 p.m.?
Kalabalık bir alana git.
Get to a populated area.
Burası iş yapmak için çok kalabalık bir yer değil mi Julian?
This looks like a busy fucking place to be doing a piss deal, isn't it, Julian?
Dışarıda da onun iyi haberi için toplaşan muazzam bir kalabalık var.
And he's got a fine crowd outside rooting him on to health.
- Kasaba kalabalık.
- The town is busier.
- Daryl. - Her şey çok tıkırındaymış gibi kalabalık bir topluluk önünde şarkı söylemedim hiç.
- Never sung out in front of a big group out in public like everything was fun.
Hapis fazla kalabalık, sorun buydu.
Prison overcrowding - - it's a problem.
Kalabalık dağılana kadar beklemek daha iyi.
Better to wait till the crowd thins a bit.
Bu kalabalıktaki her kız seni istiyor.
Every girl in that crowd wants you.
Kalabalık etmeyin.
Give him some space. He's been making weird noises.
Düşman yaklaştıkça, panik, sahil şehrinin kalabalık arka sokaklarına ve pagodalardan hava alanındaki pistlere taştı.
As the enemy approaches, the panic has swept from the coastal city's crowded backstreets and pagodas onto runways at the airport.
Saigon'da, çocukluğum boyunca, tıpkı, kalabalık L.A'in ortasında yaşamak gibiydi.
In Saigon, during my childhood, it was like, say, living in the middle of busy L.A.
Kalabalık azalıyor muydu? gibi sorular soracaksınız.
You'd ask questions like, was the crowd getting any smaller?
- Peter da beni, ön kapıda toplanan kalabalık hakkında bilgilendiriyordu.
Peter has just been filling me in on the well-wishers gathering outside our front gate.
Muazzam kalabalık.
Good public.
Kalabalık deli olacak.
Crowd goes wild.
Yemekte tekrar kalabalık olmak çok güzel.
It's nice to feed a proper pack again.
Yaşlı bir kalabalık vardı ama en azından popomu dikizleyen hippiler yoktu.
It's mostly an older crowd, but at least I don't get hipster dudes staring at my ass, right?
Skaar, Kırmızı, Terrax'ı kalabalıktan uzak tutmamız lazım.
Skaar, Red, we've gotta keep Terrax away from the crowd!
Ünlü rap konserlerimizden biri için çok küçük bir kalabalık bu.
This crowd looks too small for one of our famous rap concerts.
Yeni şarkımız "konsantre karanlık maddenin tarifi" ni bu kalabalık için söyleyebileceğimizi zannetmiyorum.
I don't think we can perform our new song, "the recipe for concentrated dark matter", for a crowd this tiny. You got that right, Rick.
Yüzden sonra geri dönmek ve gece kalabalık konuşacağım.
So we'll go back later and talk to the night crowd.
Ve beş bile bana göre kalabalık.
And five is a crowd as it is.
Dalgacık da kalabalıktaki vücutlar ya da ahşap yapı gibi yumuşak bir yüzeye temas edince emiyor. Bezin suyu emdiği gibi.
And when a ripple touches a soft surface, like bodies in a crowd or a wooden building, it's absorbed, as water is absorbed by a cloth.
Bu işe yaramazsa kalabalık onları parçalara ayırır.
If this doesn't work, the mob will pull them both to pieces.
Bu kadar kalabalık bir ortamda savaşmasının imkânı yok.
There's no way it would take the fight to a crowd as big as this.
Bu kadar kalabalık olacaklarını hiç düşünmemiştim.
You know that. I had no idea there'd be so many of them.
Kalabalık merkezi bastı, ölüyorlardı.
Crowd stormed the center, nearly killed them.
Polis kalabalık kontrolü için kullanır bunu.
Police use them for crowd control.
Freya, hemen git kendine güvenli, kalabalık bir yer bul.
Freya, go... somewhere safe and in public.
Geri kalanımız kalabalık yapmak istemedi.
The rest of us don't want to impose.
Beni yanlış anlama da burada benimle olmasını istiyorum ama o kalabalık bir ortama alışkın.
I mean, don't get me wrong, I'd love to have him here long term, but he's so used to a full house.
Kalabalık bir ortam olmasa bile hiç olmazsa boş da olmaz.
Wouldn't be a full house, but at least it wouldn't be empty.
Bugün buraya gelmeyi pek istememiştim çünkü her taraf kalabalık falan diye.
Anyway, I didn't really wanna come here today'cause the crowds and everything.
Kalabalık mı ediyoruz?
Are we crowding you?
Kalabalık ediyorsak lütfen söyle.
You just tell us if we're crowding you.
Ne kadar kalabalık o kadar iyi, şimdilik dört kişiyiz.
Right? The more the merrier, now that we're four.
İffetsiz seks günlerine, kırışık çarşaflarda son bulan kalabalık bir bardaki karşıdan karşıya bakışmalara elveda.
Okay. Goodbye to the days of wanton sex, a glance across a crowded bar ending in tangled sheets.
Çok kalabalık.
Big crowd.
Oda biraz kalabalık değil mi?
Room feeling a little crowded to you?
Önce binaya girmek için kızgın kalabalığın arasından geçmek zorunda kaldım sonra da amfide Edwards'ın arkasından dolanmak durumda.
First I had to push my way past an angry mob to get into the building, and then I had to push my way past Edwards in the theater.
Daha güvenli ve daha kalabalık olarak geri döneceğiz.
Then we come back down with more security, bigger numbers.
Her tarafı kan içinde olan bir kızı tüm kalabalığın önünde bırakamıyorsun.
You can't really leave a girl who bleeds all over you in front of a crowd of people.