O değil translate English
72,742 parallel translation
O değil. Bunun için çok geç değil.
It's... it's not too late for this one.
Olay o değil.
It's not that.
- Bu o değil.
- That's not her.
Ama mesele o değil.
That's not the point, is it?
Hayır o değil.
No, she's not.
Dostum, bu o değil.
Man, that's not him.
Umuyorum konu o değil, çünkü, elbette mevcut şartlarınız bu gönüllülüğü üretiyorsa..... üzerine yağmak üzere olan dolu fırtınasının buzlu bokunu minimize edeceğine emin olurdu.
I'm hoping that's not the case, because, of course, if your current circumstances do produce that willingness, it sure would minimize the hailstorm of iced shit that's about to come raining down on you.
Hayır, o değil.
No, no, not that.
O değil.
Not that.
Demek istediğim o değil.
Well, now, I didn't mean it that way.
Sana o hikayeyi anlattı çünkü olanı kabul edecek kadar cesur değil.
She told you that story because she isn't brave enough to own up to what we did.
O iyi değil... Ve şu an ona yardım edebilecek tek kişi sensin.
She's not well, and you are the only person who can help her now.
O iyi değil.
She's not well.
O senin düşündüğün kişi değil.
He's not who you think he is.
Bence o gerçek dünyada yaşamaya hazır değil.
That I... I don't think he's ready to live back in the real world.
O şekilde değil.
- It's not like that.
Ağrısı için morfin verdim. O zamandan beri kendinde değil.
I gave him morphine for the pain, but since then, he's been in and out of consciousness.
Fakat inan bana o kadar da muhteşem bir şey değil.
But believe me when I tell you... It's not all it's cracked up to be.
O sehpanın üzerine koyabileceğin bir süt şişesi değil.
She's not some milk bottle you can shelve on the teapoy.
O yabancı biri değil.
He's not a stranger.
O şehre otostop yaparak geri döndüğünü söylemişti değil mi?
He said he was going to hitch a lift back into town, didn't he?
O müzik değil, doğru mu?
It's not the music, is it?
O kadar da kötü değil.Nick'in şarkı sözlerini James Joyce ve Oscar Wilde'la karşılaştıyorlar.
It can't be that awful. They're comparing Nick's lyrics to James Joyce and Oscar Wilde.
- O ölmüştü, değil mi?
- He's dead, isn't he?
O benim kanım değil.
It's not my blood.
Tam olarak değil, pencereden aşağı düştüler, o yüzden öldüğünü düşündüm. Sonra SWAT ekibi geldi, hepsinin öldüğünü söylediler.
Not exactly, they fell through the window, so I assume he did, and then when the SWAT team got there, I heard them say they were all dead.
Ama bunun farkında değil o kadar.
He just doesn't know it yet.
Eli açık bir adam değil o.
He's not a generous man.
Kulağa o kadar kahramanca gelmiyor değil mi?
Doesn't sound very heroic, does it?
Sonuçta seninle konuşmak o kişinin kendi kararı değil mi?
I mean, isn't it that person's choice to talk to you?
Değil sen, o lanet emin için.
Not you, that's for damn sure.
Motorcu değil o.
That ain't no biker.
Kağıt üzerinde, tüm o adamlar dini bir şirket değil mi?
On paper, all those guys are religious work, right?
Baksana, aslında o kadar da berbat değil...
Hey, you know, it's not so terrible...
O kadar da kötü değil ya.
- It's not that bad.
Bu o kadar kötü değil.
Well, that's not so bad.
Neden o uçaktaki diğer insanlar değil ben değilim?
Why me and not the other people on that plane?
Evet, ama o sadece o çocuk değil.
Yeah, but it's not just that guy.
O kadar kolay değil, Charlie.
Well, that's not that simple, Charlie.
Biliyorum, bana o zamanlar bile... ... bakmazdı, değil mi?
I know, she wouldn't even look at me back then, right?
Ne, o... evde değil miydi?
What, he... he wasn't home?
O teftiş üç yıldan eski değil.
That survey's not more than three years old.
Bu noktada birinin ona karşı sorumluluğu varsa o da kız kardeşidir, sen değil.
If anyone has an obligation to him at this point, it's her, not you.
O bir adam değil.
He's not a he.
- Ancak, yani, O Asheville'de oturuyor, değil mi?
But, I mean, she's based in Asheville, right?
Öyle bir kadın değil o.
That's not who she is.
Onu doğursan bile o bizim olacak ; Henry Tudor'un değil.
And if you have him, he will be ours, not Henry Tudor's,
O hiç de öyle değil.
He's not like that at all.
O bir puşt değil.
He's not a dickhead.
O kadar kötü değil.
That's not so bad.
O diğerleri gibi değil.
He ain't like the others.
o değildi 47
o değil mi 26
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
o değil mi 26
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi çocuklar 56
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi çocuklar 56