Yapaçak translate English
32,662 parallel translation
Yapacak başka bir şey yoktu.
What else was I gonna do? It was...
Binbaşı ödlek'in kendi yapacak cesareti yok muydu?
So, Major Dickless didn't have the balls to do this himself?
Şehirde seni aramaktan başka yapacak çok işim vardı benim!
Look, it's not like I don't have anything better to do than chase your ass all over town.
Bize kavga ettirecek kadar kafamıza girdi ve bu oda görünüşe göre bizi sadece daha da sinirli yapacak.
He's got into our heads enough to start us fighting and this room is obviously only going to make us angrier and angrier.
Hepiniz bir saat cezalısınız ve benim yapacak işlerim var.
You've all got an hour's detention and I've got things to do.
Doğru, eğer böyle bir şeyi beni uyarmadan yapacak olursan göz kapaklarını o güzel yüzünden sökerim.
Right, well, if you ever do something like that again without warning me, I'll pluck the eyelids from your screaming face.
İkinizden biri müzikal yıldızı olup.. ... bir kayıt anlaşması yapacak ve beni gururlandıracak.
One of you girls is going to star in the musical, win that recording contract, and do me proud.
Keşke yerime yapacak birisi olsaydı.
Oh, if only someone else could do it.
İnsanlar bu sözünden alıntı yapacak.
People are going to quote her.
Huysuz biri, ama sıkı bir el bunu yapacak.
She's cranky, but a firm hand'll do the trick.
Hemen gidip yapacak ağır bir iş bul.
- Go now. Find hard work to do.
Hiç yargılamıyorum. Ama farkındasınız ki yapacak bir işimiz var.
No judgment, but, you know, we got a job to do.
Yine öyle yapacak!
He's just gonna do it again!
Kriz yapacak bir durum yok.
This is not a crisis.
Televizyonum olmadığı için geceleri yapacak pek bir şey olmazdı.
Well, I don't have a television, so there's not much else to do at night.
Yapacak daha iyi bir şey yok.
Nothing better to do.
Kimse bunu yapacak pozisyonda değil.
Nobody else is in a position to do it.
10 mil daha aşağı gideceğiz ve yine arıza yapacak.
We're gonna get ten miles down the road and break down again.
Çok az, bu onu iyi yapacak.
Slightly, here so he heals up really well.
Evet ama dış değerlendirme yapacak olursak...
Well, yeah, but if you extrapolate that...
Buradaki ölüm oranlarından bir tahmin yapacak olursak hepimiz öleceğiz demek.
If you extrapolate the death rate around here, then we all die.
Volkan bunu benim için yapacak.
The volcano's gonna do it for me.
Evet, bunu cidden yapacak mıyız?
Yeah, are we really gonna do this?
Yoksa bir sonraki zıplamayı senin kafanda yapacak!
Or the next bouncing she's gonna do is on your head!
Cidden bunu yapacak mıyız yani?
Oh, are we seriously gonna do this?
Bir gün emeklilik partisi yapacak olursam senin organize etmeni isterim.
You're a wonderful person, and if I ever do have a retirement party, I hope you plan it.
Bugün yapacak işin yok mu Nina?
- No work to do today, Nina?
Yapacak iş yok mu?
[all laugh]
Bunu yapmaktan nefret ediyorum ama yapacak...
- I hate to do this, but we...
Yapacak şeylerimiz var, biliyorum. Bunu yapmamalıydım.
We have to get on, I know. [chuckles] I shouldn't have...
Sütçülük yapacak değil ya.
They're not exactly gonna be a milkman.
Çişini yapacak. Belki.
Taking a leak.
Afedersiniz, hiç şaka yapacak mıyım?
Excuse me, do I ever get a joke?
Baba kaka yapacak!
Daddy's got a shit in the chamber!
- Bu gece bir açıklama yapacak mısınız?
Will you be making a statement tonight?
Yapacak işlerim var.
I have work to do.
Ana kampa vardığımızda yapacak çok şey olacak.
We're gonna have a lot of work to do when we get to base camp.
Çok kan kaybetti, Joon. Yaşayacağını söylemek şu an için imkansız beklemekten başka yapacak bir şey yok.
He lost so much blood, Joon, it's impossible to say now if he lives, or... the only thing is to wait....
UMBV, Görev Kontrol'e bir yetkili yolluyor. Devam etme veya iptal etme konusunda değerlendirme yapacak.
IMSF is sending a deputy to Mission Control to assess whether they're going to proceed or cancel this whole thing.
Üye ülkeler yarından sonraki gün buluşup ne yapacağımız konusunda oylama yapacak.
The nations are meeting the day after tomorrow to vote on how to proceed.
Şimdi uygun bir zaman değilse, yapacak çok işim...
Look, if this is a bad time, I've got a lot of work to do.
- Yapacak mısın?
- You gonna do it?
Töreni yapacağız konuşmayı da şu moruk yapacak, üstelik buzu da o getiriyor.
We'll have the wake, that old fart will do the eulogy and bring ice.
Dostu Freddie anma konuşmasını yapacak, kadeh kaldıracağız, sonra gideceksiniz.
His friend Freddie will do the eulogy, we'll toast, and then you will leave.
Yapacak çok şey var.
We have so much to do.
Umurumda değil bunu yapacak gücüm var Bu konuşma da burada bitmiştir.
- I don't care. I have the power to do this. And this conversation is over.
Bunu yapacak yetkiye sahi değilsin.
You don't have the power to make that happen.
Geri dönmüyorsun, avukat gibi iş yapacak olsan bile, danışman gözükeceksin.
- You're not going back, because even though you'll be acting as a lawyer, your title's gonna be "consultant."
Birileri çılgın bir tatil yapacak sanırım.
Sounds like somebody's gonna have a sweet vay-cay.
Yapacak mıyız?
is this thing gonna happen?
Nihayet yapacak eğlenceli bir şey çıktı.
Oh, finally. Something fun to do.