Çok uzaklara translate English
720 parallel translation
Duyduğuma göre Tae Gong Shil tüm bu meseleyi halletmiş şimdi çok uzaklara gidecekmiş.
Deputy Ahn told me a few things. And I guess Tae Gong Shil was trying to... leave for somewhere far away after she resolved the case for him.
"Çok ama çok uzaklara gitmem gerek, hırsızların ve hayaletlerin yurduna!"
"I must travel far, far away, to the land of thieves and phantoms!"
At onları çok uzaklara, Çin'e götürdü.
The horse carried them to far away China
Ne ekmekleri ne paraları var ve iş bulmak için çok uzaklara yayan gidiyorlar.
They have neither money nor bread and they are going on foot to find work.
- Çok uzaklara.
- Oh, too far.
Askeri göreve çağrıldı ve çok uzaklara gitmek zorunda kaldı,... sınıra kadar!
If you were called for military duty and had to go far away, to the frontier and your girl found someone else?
Evet, çok uzaklara.
Yeah, far away.
Çok uzaklara.
I mean far away.
Çabuk ol ve çok uzaklara git.
You're going well and fast and far.
Sebzelerimi satmak için çok uzaklara gitmeliyim.
I'll have to go far away to sell my vegetables.
Başlarken seni buralardan çok uzaklara götüreceğim.
To begin, I'll have to take you far away from here.
Beraber uzaklara gideriz, çok uzaklara...
We'll go away together, away far off, so...
Bir gün gelecek ve buradan çok uzaklara gideceksin, Portugal.
Someday you're gonna go too far, Portugal.
Buradan çok uzaklara çekip gidebiliriz.
We've got to get away from here, both of us.
O batık gemiyi kurtaracağım sonra da ikimiz buradan çok uzaklara gideceğiz.
I'm going to salvage that boat and then we'll leave this place, you and I, and go far away.
Sally ile çok uzaklara gideceğiz.
Sally and I are going far away from here.
Çok uzaklara, o egzotik yerlerden birine.
A long way off, some one of the far places.
Beni beyaz atına bindirdi ve çok, çok uzaklara götürdü!
He sweeps me up on his white horse... and carries me off... far, far away! May I?
İşte bu yüzden zihnim beni çok uzaklara götürüyor.
That's why it took me so long to make up my mind.
Belki çok uzaklara gidersin. Yeni yerlere. Ama gözlerin hiçbir şey görmeyecek.
You will go far away maybe in new places but your eyes will see nothing.
Çok, çok uzaklara gider ve hayatı dolu dolu yaşardık.
Go far, far away and live life to the full.
Yalvarırım... Buradan çok uzaklara gitmek istiyorum.
I just want to take myself far away from here.
Uzun bir süreliğine çok uzaklara gideceğiz.
We'll be going far away, and for a long time.
Acele etmezsen, gerçekten çok çok uzaklara gideceğim.
If you don't hurry, I've got a real faraway place to go.
"Savruldu uzağa, çok uzaklara, görünürken şehir bir ışık demeti altında..."
"Out she swung, far out, the city seemed a speck of light..."
Çok uzaklara gitmeli.
He must go far away.
Evet, Beni asmalarına izin verseydin şimdi çok uzaklara gitmiş olurdun.
Well. just the same. I think you'd have been way ahead if you let them hang me.
İhtiyar adam gözlerinin açtı, oldukça uzun bir süre çok çok uzaklara dalmıştı.
The old man opened his eyes, and for a long moment he was coming back from a long way away.
Çok uzaklara yelken açtıklarında, Karayel onları batıya doğru uzanan zehirli deniz boyunca dünyanın bir ucundan limbonun içine sürüklüyordu.
Sail too far off course, and the black wind would blow them across the poison sea that lay to the west and over the edge of the world into limbo.
Çok uzaklara.
Far far away.
" Bir gün aptalca bir kuruntu yüzünden seni terk ettim, ve çok uzaklara gittim..
" One day I left you because of a foolish vision, and I went far away.
... oymalı girişler, sıra sıra kapılar, galeriler... başka bir çağdan kalma süslemelerle bezenmiş... metruk salonlara götüren birbirine dik koridorlar... sessiz odalar ; çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı... sanki dalıp gitmiş sırdaşlar... bu cansız, yavan dekordan çok uzaklara... kornişin altında, ölü yapraklar gibi dal ve çelenkleriyle... özenle hazırlanmış... bu frizden uzaklara... üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... sana kavuşmak için adeta... zengin ahşap kaplamalı duvarlar arasında... ustuka, silme, tablolar... aralarından geçtiğim çerçeveli gravürler... seni beklerken içlerinde çoktan... kendimi bulduğum... şu an senin huzurunda bulunduğum mekândan... çok çok uzaklarda ; ve yine beklerken... bir daha gelmeyecek birini... artık bizi ayıramayacak birini... seni benden koparan.
... sculptured portals, ranks of doors, galleries... transverse corridors leading to deserted salons... encrusted with the ornamentation of another age... silent rooms, where footsteps are absorbed... by carpets so heavy, so thick... that one hears no step... as if the very ear were far away... far away from this numb, barren decor... far from this elaborate frieze beneath the cornice... with its branches and garlands... like dead leaves... as if the floor were still sand and gravel, or stone slabs... over which I advanced once again... as though to meet you... between richly panelled walls... stucco, moldings, paintings... framed prints amidst which I advanced... among which I found myself already... waiting for you... very far from the setting I stand in now... before you, waiting again... for one who will not come again... who will no longer keep us apart... tear you from me.
ÇOK UZAKLARA GİDEBİLECEKLERİNE
THEY CAN GO TOO FAR
Çok uzaklara.
- Good. - Far away.
# Çok uzaklara, çok zaman önce #
So fa r away, so long ago
- Çok uzaklara.
- It's far away.
Bizi çok uzaklara götürmeye yetecek kadar.
enough to buy ourselves a lot of swingin'miles.
Sonra çok uzaklara gidip bir daha Liu Hanımı görmeyeceğim
Then I'll go far away, never to see Miss Liu again
Bu korkunç adamı çok uzaklara gönderin.
Send this terrible man far away.
Çok uzaklara gidelim.
We'II go away.
Uzaklara gitmek çok daha iyi anlayacağın.
... better to just go away.
Çok uzaklara!
Where's he gone?
Seni uzaklara göndermek için çok para harcadık... ve buradan ayrıldığından daha beter durumdasın. Muhtemelen ciğerinde bir sorun vardır.
We spend good money to send you abroad, and you're worse off than when you left.
Güneş batana kadar çok daha uzaklara gitmek istiyorum.
I wanna get a lot farther than this before the sun goes down.
Çok yetenekli olduğu için mi, Nene'yi uzaklara gönderiyorsun?
Are you sending Nene away because she's too talented?
Beni uzaklara götürmek, çok zaman.
Ship take me far. Many years.
Kyoto'dan uzaklara gittiğinden beri çok şey oldu.
Many things have happened in Kyoto since you went away.
Çok fazla uzaklara gitmiş olamaz.
She can't be far.
Çok yakın ve de çok uzaklara...
So close and yet so far To Tar... To Tar...
Uzaklara gideceğiz, buradan çok uzaklara.
They will never find us.
Şayet uzaklara gidip kendine at yetiştirecek bir yer alcak olsan seni özleyen bir çok insan olacaktır.
I'd say if you did go out and get yourself some horse land there would be a lot of people missing you.
uzaklara 40
çok üzgünüm 1758
çok üzüldüm 280
çok uykum var 28
çok uzaklarda 16
çok uzun zaman oldu 115
çok üzgün 38
çok uzun bir süre 23
çok uzak 78
çok üzücü 155
çok üzgünüm 1758
çok üzüldüm 280
çok uykum var 28
çok uzaklarda 16
çok uzun zaman oldu 115
çok üzgün 38
çok uzun bir süre 23
çok uzak 78
çok üzücü 155
çok üşüyorum 45
çok üzgünüm efendim 30
çok uzakta 50
çok üşüdüm 19
çok utanıyorum 107
çok uzun zamandır 30
çok uzun zaman önce 42
çok uzun sürdü 28
çok uzak değil 39
çok uzun sürmez 60
çok üzgünüm efendim 30
çok uzakta 50
çok üşüdüm 19
çok utanıyorum 107
çok uzun zamandır 30
çok uzun zaman önce 42
çok uzun sürdü 28
çok uzak değil 39
çok uzun sürmez 60