Fırsatım olmadı translate Spanish
1,019 parallel translation
Bugün bakkala gidecek fırsatım olmadı.
Hoy no tuve oportunidad de ir a comprar.
Brody'i arayıp ona kitabı okuma fırsatım olmadığını söyle.
Y llama a Brody y dile que no he leído el libro.
Hayır öyle hissetmediğim için kusura bakma. sizinle daha önce tanışmadığım için özür dilerim. Bunun gibi bir broş verme fırsatım olmadığı için özür dilerim.
No, Siento lástima de mí mismo, lástima de no haberla conocido antes, de no haber tenido ocasión de regalarle un broche semejante.
Sizi çok iyi tanıma fırsatım olmadı.
No he podido conoceros demasiado.
Tüm bunları yapmayı öğrendim, sadece birisi için bunları yapmaya fırsatım olmadı.
Aprendí a hacer todas esas cosas, sólo que no he tenido la oportunidad de hacerlo para nadie.
Onları yakından inceleme fırsatım olmadı.
No he estado lo suficientemente cerca de ellos como para analizarlos.
Sanki arabada bir başka adamın daha olduğunu hissettim. Fakat kafama vurulunca bir daha bakmaya hiç fırsatım olmadı.
Sabe, tengo el presentimiento de que habia otro tipo en el auto, pero no pude observar bien porque me golpearon en la cabeza.
Hiç fırsatım olmadı.
Nunca lo logré.
Hayır. Bütün bu gürültü patırtı içinde tekrar düşünme fırsatım olmadı. Çok şey istiyorum.
He tenido tiempo para pensarlo mejor con tanta canción y tarareo es demasiado pedir.
Dr. Sigmund and Beryl sizi arıyorlardı, ama birden ortadan kayboldunuz. Yaptığınız şey için size teşekkür etme fırsatım olmadı.
El Dr. Sigman y Beryl le estaban buscando, padre, pero salió tan rápido que no pude darle las gracias por todo.
Ona söylemek istediğim öyle çok şey vardı ki... Bir türlü fırsatım olmadı.
Hay tantas cosas que quería explicarle pero nunca tuve tiempo.
Hayır, hiç fırsatım olmadı.
No, no tuve ocasión.
Üzgünüm, sana biraz çiçek ya da şekerleme almak için fırsatım olmadı.
Siento no haberte traído flores ni bombones.
Ben korktum ve kızdım ama kimseye vurma fırsatım olmadı.
Estaba enfadado... pero no tanto como para eso.
Ne zamandır aklımın bir köşesinde duruyor, ama üzerinde düşünmeye hiç fırsatım olmadı.
He estado reflexionando tanto, que no he tenido tiempo de pensar.
Ama bir kez bile giyme fırsatım olmadı.
No he tenido ocasión de lucirlo. No, no he tenido ocasión.
Daha önce hiç fırsatım olmadı.
Antes no he tenido la ocasión.
Daha önce söyleme fırsatım olmadı ama Stapleton bizi bu akşam yemeğe çağırmıştı.
No pude decírselos antes pero Stapleton nos invitó a cenar esta noche.
- Sormaya fırsatım olmadı.
- Yo no le he invitado.
Wichtown, Kansas'tan beri banyo yapma fırsatım olmadı.
No me he cambiado de ropa desde que salí de Wichita.
Efendim, özür dilerim ama sizinle yalnız konuşma fırsatım olmadı.
Señor ésta es la primera oportunidad que tengo de hablarle a solas.
Çok kötü... Hiç bir zaman birini kurtaracak bir fırsatım olmadı.
Lástima que nunca he tenido la oportunidad de hacer un rescate.
Aradaki farkı öğrenmek için fazla fırsatım olmadı.
No he tenido ocasión de averiguar la diferencia.
Yatakları yapma fırsatım olmadı.
Olvidé distribuir las camas.
Fırsatım olmadı.
No he tenido ocasión.
- Fırsatım olmadı.
- No he tenido ocasión.
- Teşekkür etmek için fırsatım olmadı.
- No tuve la ocasión de agradecérselo.
- Teşekkür etmek için fırsatım olmadı.
No tuve oportunidad de darle las gracias.
Mace, söylemeye fırsatım olmadı ama seni gördüğüme çok sevindim.
Antes no he podido decírtelo, pero me alegro de volver a verte.
Evet, ama sana söylemeye fırsatım olmadı
Lo sé, no tuve la ocasión de decírtelo.
Yiyecek alma fırsatım olmadı.
No he podido coger nada de comida.
Yoo, özel bir sorudan ziyade... toplam tam olarak ne kadar kazandığımı hesaplamaya fırsatım olmadı.
¿ Es secreto? No he tenido tiempo de calcular las ganacias de estos días.
Geçen gün buna fırsatım olmadı.
No tuve oportunidad el otro día.
- Yeterince kalma fırsatım olmadı.
- No tengo mucha experiencia.
Fırsatım olmadı.
No tuve tiempo.
Sana hoş geldin deme fırsatım bile olmadı.
No he tenido ocasión de darte la bienvenida.
Başlamaya fırsatım bile olmadı.
No tuve la oportunidad de empezar.
Henüz kendimizi tanıtmak için fırsatımız olmadı.
No tuvimos la oportunidad de presentarnos.
Daha önce tanışma fırsatımız olmadı, ama bay Von Basıl'in namını duymuştum.
Nunca nos han presentado pero el nombre de von Basil le precede.
Karıma ne olup bittiğini söyleme fırsatım bile olmadı.
Ni siquiera pude llamar a mi esposa para contarle.
Ne yazık ki Bay Welenmelon evlendikten kısa süre sonra aramızdan ayrıldı, bu yüzden buna fırsatımız olmadı.
Pero, desgraciadamente, el Sr. Welenmelon me fue arrebatado poco después de casarnos, así que no tuvimos oportunidad, ¿ comprende?
Korkmaya fırsatımız olmadı henüz...
No hemos tenido la oportunidad de...
- Sana daha önce söyleme fırsatım olmadı ama Ian ve ben de Roma'ya gittik. - Ama olamaz.
- Pero no puede ser...
Maalesef birbirimizi tanıma fırsatımız olmadı ama hepiniz beni duydunuz.
Por desgracia, no ha habido tiempo para conocernos pero todos ustedes conocen mi reputación.
Daha önce doğru düzgün tanışma fırsatımız olmadı.
Nunca había tenido el place de encontrarme contigo en la forma correcta.
Bakmaya fırsatım bile olmadı!
¡ No había podido mirarlas!
Tanışma fırsatımız olmadı.
No tuvimos el placer de conocernos. Llave Inglesa.
Çok meşgul görünüyordunuz. Konuşma fırsatımız olmadı.
Ha estado tan ocupado que no hemos podido charlar.
Bizim... doğrusu bitirmek fırsatımız olmadı?
Nunca terminamos esa pintura, ¿ verdad?
Daha önce bunu yapabilme fırsatım hiç olmadı.
Jamás tuve la oportunidad de que me gustara.
Karşılaşma fırsatımız olmadı.
No podíamos encontrarnos.