English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ H ] / Hasta mısınız

Hasta mısınız translate Spanish

624 parallel translation
- Hanımefendi, hasta mısınız?
- ¿ Madame, está enferma?
Matmazel, hasta mısınız?
Mademoiselle, ¿ está enferma?
- Hasta mısınız?
- ¿ Está enferma?
Hasta mısınız sör?
¿ Está enfermo?
Hasta mısınız, Efendi Absalon?
¿ Estáis enfermo, Maese Absalon?
Hasta mısınız Bn. Chandler?
¿ Se encuentra usted mal, Sra. Chandler?
Sabahları muayenehanede oluyor. Hasta mısınız, Bay Townsend?
Sus horas de consulta son por la mañana, ¿ no se encuentra bien Sr. Townsend?
- Hasta mısınız?
- ¿ Está Vd. enfermo?
Hasta mısınız?
¿ Está enfermo?
Neden, Bay Holden. Hasta mısınız?
Por qué, señor Holden, ¿ está usted enfermo?
Hasta mısınız?
¿ Está usted enfermo?
Siz hasta mısınız profesör?
¿ Está usted enfermo, profesor?
Hasta mısınız yoksa?
Fuisteis amable conmigo.
- Hasta mısınız mösyö Philippe?
- ¿ Está enfermo, monsieur Philippe?
Hasta mısınız?
Está enferma?
Bay Hyde, hasta mısınız?
Sr. Hyde, ¿ se encuentra mal?
Hasta mısınız?
¿ Está enferma?
Hayır olsun, efendim, hasta mısınız?
Bendito sea, señor. ¿ Está enfermo?
Hasta mısınız efendim?
¿ Está Ud. enfermo, señor?
Hasta mısınız?
¿ Se siente mal?
- Hasta mısınız? - Hayır, hayır.
- ¿ Está enferma?
Yaşadığınız müddetçe birbirinizi sevecek, memnun edecek onurlandıracak, hastalıkta ve sağlıkta birbirinizin yanında olacak mısınız?
"¿ La amarás, consolarás, honrarás, tanto en la salud como en la enfermedad hasta que la muerte os separe?"
Haftalar süren zorlu bir yolculuktan sonra ayaktakımının, soylularını esirler tarafından bakışlara maruz bırakmamak için... pervasız bir öfke ile koruyan ürkütücü Kazaklardan uzakta kapalı kapılar ardında saklandığı Rus sınırına ulaşılmıştı.
Semanas después llegaron a la frontera rusa donde el pueblo se escondía tras persianas cerradas por miedo a los temidos cosacos que, con furia implacable, protegían a los nobles hasta de una mirada del pueblo esclavizado.
Kendimizi aktif ve agresif bir barış için tayin ettiğimiz enerjimizi bu gezegenin zenginliklerini ortaya çıkarmaya yönlendirdiğimiz şimdiye kadar savaş ve anlamsız rekabetler yüzünden ziyan edilmiş ilmin tüm imkanlarından yararlanarak üslenmemiz gereken bu muazzam görevin farkında mısınız?
¿ Os da ¡ s cuenta de la ¡ nmensa tarea que tenemos ante nosotros cuando cons ¡ gamos una paz act ¡ va y agres ¡ va? Cuando concentremos nuestras energías en aprovechar la r ¡ queza de este planeta. Y explotar las enormes pos ¡ b ¡ I ¡ dades de la c ¡ enc ¡ a que han s ¡ do desperd ¡ c ¡ adas hasta ahora en la guerra y la competenc ¡ a s ¡ n sent ¡ do.
- İnene kadar bir şey yapmayacak mısınız?
- ¿ No hará nada hasta que aterricemos?
Gece 3'e kadar ışığım yanıyordu. Son kitabınız o kadar ilgimi çekti ki, buraya gelip, sizinle onun hakkında konuşmak zorundaydım.
Anoche no apagué la luz hasta las tres... no podía dejar tu libro y hoy quise hablarte.
O odada olup bıçağı sırtına dayadığını gözlerimle görsem de yakasından tutup hücreye götürmedikçe bir şey yapamayacağımın farkında mısınız?
Podría haber estado yo en el piso y verla con el cuchillo en la mano. Le aseguro que no serviría de nada. A menos que la sujetara hasta tenerla encerrada.
Bunu yapmamalısınız bayım.
Ardería en el infierno hasta el final de los tiempos.
O vakitlerde de bayraklarımızı sallayarak yürüdük Avrupa'nın yarısını fethettik ve Rusya'ya kadar girdik.
En aquel tiempo también marchamos agitando las banderas, pensado en conquistar Europa, y llegamos hasta Rusia.
Bay Craster Kırmızı Ayakkabılar'ın müziğini, açılışımıza kadar her öğünde ve çay molalarında sizin için çalacak.
Él le tocará la música del ballet cada comida, merienda y cena, hasta que estrenemos. Entiendo.
Oğullarımızın sınıf arkadaşı oluduğunu bile biliyordu. Ah merhaba.
Hasta sabía que nuestros hijos son compañeros de clase
Beni polis kulübesine bırakır mısınız?
¿ Les importaría alcanzarme hasta la estación de policía?
- Biz sınırdan epey uzaktayız. Atlarımızı burada biraz dinlendirsek ve sizden ödünç at alsak iyi olur.
Hay mucho camino hasta la frontera desearíamos cambiar nuestros caballos por algunos de los suyos.
Siz daha hasta atlar da görmüş olmalısınız değil mi bayım?
Habrá visto caballos más enfermos que éste, ¿ no?
Kızılderililer Ayın bu zamanı olmadıkça mısırlarını dikmezler.
Los indios no plantan su maíz hasta que llega esa luna.
Ordularımız uygarlığın sınırlarını kolluyor. Kuzey denizlerinin puslu kıyılarından Babil'in tarihi nehirlerine kadar tarihin en iyi savaş aracı.
Nuestras legiones custodian las fronteras de la civilización desde las brumas de los mares del norte hasta los ríos de babilonia, la mejor máquina de guerra de la historia.
Ortaklarım dönene kadar tezgahıma bakar mısınız?
¿ Puedes vigilar las mercancías hasta que mis compañeros regresen?
Onlar hepinizi teker teker temizleyene kadar susacak mısınız?
¿ Vais a permanecer callados hasta que os liquiden uno a uno?
Çocuklara bedava şeker de dağıtacak mısınız, Vaiz?
¿ Tendría hasta dulces para los niños, predicador?
Yüce efendim, dün gece astrologlarımız Mısır sarayına kötülük yıldızının girdiğini gördü.
Majestad, anoche los astrólogos vieron una estrella maléfica Proviene de las fronteras del Sinaí y Libia hasta las cataratas del Nilo
Ne tahılları öğüten, Mısır'ın tuğlaları için saman yapan öküzlere ağızlık takmalısın, ne de buğdayı sapından ayırmak için rüzgarda sürekli buğday savuran ağzına kadar dolu Nil teknelerinden durmamacasına sahile buğday taşıyan kölelerin emeklerini karşılıksız bırakmalısın.
No colocarás bozal al buey que pisa el maíz, para hacer la paja para los ladrillos de Egipto. Ni dejaré los brazos que aventan constantemente el grano al viento, para separar el trigo de la paja, trigo cargado penosamente sobre las espaldas de millones de esclavos, desde los barcos repletos del Nilo hasta la orilla.
Sayın Yargıç, duruşmayı 2 Şubat'a alır mısınız?
¿ Podría aplazar La audiencia hasta el 2 de febrero?
Bilmem farkında mısınız ama hasta yatağımda yatarken sizi şu kendi kauçuk hortumlarınızdan biriyle boğmayı düşünmüştüm.
Srta. Plimsoll, ¿ sabe que mientras estaba convaleciente consideré seriamente estrangularla con uno de sus tubos de goma?
Takacak mısınız? Evleneceğiniz kadına rastlayana dek mi?
¿ Lo llevarás puesto hasta que conozcas a la mujer con la que te cases?
Sınıra çok yaklaşıyoruz, yani çıktığımız andan itibaren Beth Amal'a kadar, kimse tek kelime etmeyecek, hapşırmayacak, ağlamayacak, kimse fısıldaşmayacak.
Iremos cerca de la frontera, así que desde que salgamos hasta llegar a Beth Amal, que nadie hable, ni tosa, ni estornude, ni llore, ni siquiera susurre.
Bayan Preston'ın çağrısını işitip daireye adımınızı atmanız ne kadar bir süre aldı?
¿ Cuánto tiempo le tomó desde oir a la Señora Preston... hasta llegar al apartamento.
Böylece iki, üç yıl iyi gitmiş ta ki Peder Doonan korkunç sırrımızı öğrenene kadar yani Hansen Hastalığını.
Durante dos o tres años todo estuvo bien... hasta el día en que el padre Doonan se topó con nuestro horrible secreto : La Enfermedad de Hansen estaba en las islas.
Hiçbir merhamet görmeden ve göstermeden son nefesinize dek savaşacak mısınız?
¿ Lucharán sin dar cuartel, hasta morir?
Bizi yanınıza alır mısınız? Nanhutow'a kadar bile gitsek iyidir.
¿ Podrían... llevarnos hasta el lago?
Affedersiniz, hasta mısınız?
Discúlpeme, ¿ está enfermo?
Pekala. Şimdiye kadar gösterdiğiniz kibarlık için çok teşekkür ederim, fakat eğer bizi eskortsuz olarak yolumuza devam etmeye mecbur bırakırsanız ve başımıza bir şey gelirse 3 milyon çileden çıkmış kadın Savaş Departmanının altını üstüne getirecektir.
Le agradezco su gentileza hasta ahora, pero si nos obliga a ir solas y nos pasa algo, tres millones de mujeres dejarán el Departamento de Guerra patas arriba.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]