He translate Spanish
423,333 parallel translation
Neil Sedaka'yı görmek için 79 yıl bekledim.
He esperado 79 años para ver a Neil Sedaka.
Her yerde seni aradım.
Te he buscado por todas partes.
Aramızda bitmemiş bir mesele varmış gibi hissediyorum hep.
Siempre he sentido que era un asunto sin resolver para mí.
Bunu telafi etmek için bir senedir bekliyorum ve hiçbir şeyi şansa bırakmadım.
He esperado un año para tener la oportunidad de redimirme y no dejar nada a la suerte.
Deli gibi çalıştım resmen. Oyun varyasyonlarında pas ve top sürme çalıştım, çeviklik antrenmanı yaptım. Bu da yetmezmiş gibi her gün 100 serbest atış yaptım.
He entrenado como un loco... pasando y driblando conos, entrenando la agilidad... y lo he rematado todo con 100 tiros libres cada día... 23. 24.
Ayağım takıldı!
¡ Me he tropezado! ¡ Ya vale!
Sana kaç kez oyuncaklarını topla dedim ben? !
¿ Cuántas veces te he dicho que recojas tus juguetes?
Manny'nin okulunda bazı sorunlar yaşadığım bir anne var.
Hay una madre del colegio de Manny con la que he tenido problemas.
Para toplamak için nacholarımdan satmaya geldim.
Sí, he venido para vender mis nachos y recaudar dinero.
Birinin izin istemeden kâğıt doğrayıcımı kullandığını mı duydum?
¿ He oído que alguien está usando mi trituradora sin haberlo registrado?
Çocuk gerektiği gibi benden korkmuyor. Buraya, korkutucu patron tarafımı göstermeye geldim.
El niño no me teme como debería, así que le he traído para enseñarle mi lado de jefe gruñón.
Elbette öğrendim, her şeyden haberim var.
Pues claro que me he enterado. Lo sé todo.
Beni mumlamanı istediğimi mi söyledin onlara?
¿ Les has contado que te he pedido que me "candelices"?
Bunu daha önce kimseye söylemedim.
Nunca le he dicho esto a nadie.
İki kere kontrol ettim, son dolabın faturası yok.
Vale, lo he revisado dos veces. No hay recibo del último armario.
Oradakilerin kaç kez pantolonunu indirdiğini gördüm.
He visto cuánto se meten esos hombres contigo.
Babamın katil ahşaptan aldığımı öğrenmesine izin veremezdim. Ben de Ben'i lobideki akvaryumdan başka bir balık almaya gönderdim.
No podía dejar que papá supiera que he comprado madera letal, así que mandé a Ben a por un pez de repuesto de la pecera del vestíbulo.
- Diğerini çöpe attığını gördüm.
Te he visto tirar el otro.
Seni bir kez daha nasıl hayal kırıklığına uğrattığımı anlat.
Dime lo que te he vuelto a decepcionar.
Tüm gün Joe'nun benden korkması için uğraştım.
He estado todo el día intentando que Joe me tenga miedo.
- Altı Yunus Doları ve bir de ağzına peynir doldurmamı isteyen bir manyaktan 20 gerçek dolar kazandım.
- He ganado 6 dólares delfines además de 20 de verdad de un bicho raro que quería que le sirviera queso directamente en la boca.
Gerçekte olduğum kişiyi görmemi sağladığın için öfkelendim demek istiyorum. Nasıl bir insana dönüştüğümü görünce de çok şaşırdım.
Pero la cuestión es que estaba enfadada porque me has hecho ver cómo soy en realidad, y estaba sorprendida de ver en quién me he convertido.
Ama bugün rahatsız etmediğini fark ettim.
Hasta ahora, que me he dado cuenta de que no.
Hayatım boyunca 42 kişiye sarılmış oldum!
¡ Con eso van 42 personas que he abrazado en mi vida!
Robotlar iktidara geldiğinde, sürekli onları desteklediğimi bilecekler.
Ahora, cuando los robots se alcen, ellos sabrán que los he estado apoyando todo este tiempo.
"Aman tanrım, hayatımı nasıl mahvettim?" gibi.
"¿ Qué he hecho con mi vida?"
Catherine ve Robert ile ilgili ne öğrendim bil bakalım.
Adivina lo que he oído sobre Catherine y Robert.
Hayatımda duyduğum en aptalca şey.
Es lo más estúpido que he oído en la vida.
Her şeyden bulaşmış olabilir.
¿ Quién sabe lo que he tocado? Podría estar en cualquier parte.
Kendi ellerimle yaptım.
Lo he hecho yo. Vamos.
Pezo'yu ne zaman aldım?
¿ De dónde he sacado un peso?
Bu, umarım soyduğum tüm benzin istasyonlarını telafi eder.
Esto seguramente compensa todas las gasolineras que he robado.
Aslında buraya 20 dakika önce geldim ama arabada bekledim çünkü erken gelmek ezikliktir ve bunu sana söyledim üzgünüm.
De hecho, llegué hace 20 minutos, pero he esperado en el coche porque llegar antes es penoso, y también lo es decírtelo, lo siento.
- Hayır, sadece anahtarlarımın üzerine oturuyorum.
- No, me he sentado sobre mis llaves.
Bu sefer eyer boynuzunu kaçırmadın.
Esta vez no he echado de menos la silla de montar.
Soracağını biliyordum, bu yüzden kanıt getirdim.
Sabía que me preguntarías, así que he traído pruebas.
Bakın, sadece burktum.
Mira, solo me lo he torcido.
Tüm gün bunu yapmayı bekledim.
He estado esperando todo el día para hacer esto.
Çok mu erken döndüm?
¿ He vuelto demasiado pronto?
Daha önce başıma gelmişti.
Ya he pasado por eso.
Ne kaçırdım?
¿ Qué me he perdido?
Çalışan, bebekli bir anne olacağım. Bu nedenle, gittiğimi bile farketmeyeceksiniz.
Pero seré sustituida en mi permiso de maternidad... así que ni siquiera notarás que me he ido.
- Seninle ilgili çok şey duydum, patron.
- Su nueva jefa, he oído todo sobre ti.
- Burada tek ben bulunmuyorum ki.
- Bueno, yo apenas he estado aquí.
Paula'nın harika iş çıkardığını duyuyorum.
He oído que Paula lo está haciendo genial.
Daha önce şantiyelerde bulundum.
He estado en otros sitios antes.
Babasıyla çağrılaşıyorduk.
He estado poniendo etiqueta telefónica con su PA.
Ve eğer seni incittiysem, özür dilerim.
Y siento mucho si te he insultado.
Vay canına, hiçbir şey hazırlamadım!
¡ No he preparado nada!
Sanırım hepsinin kopyasını sana verdim.
Bueno, creo que te he puesto copia en todo.
Evet, var. Bezlerini değiştirirdim, onları uyuturdum. Onları her yere götürüyordum.
Sí, sí, he cambiado pañales, he hecho fiestas de pijamas, los he llevado a A E, he hecho casi todo, excepto amamantarlos, ya sé que no es lo mismo cuando no puedes devolverlos.