Işte o translate Spanish
15,150 parallel translation
Öyleyse işte o zaman?
Así que... ¿ Eso es todo entonces?
Ruhunun en çok ihtiyaç duyduğu şeyde kendini inkar edersen, işte o zaman hayatının en büyük hatasını yaparsın.
Entonces estarás haciendo el mayor de los errores, porque te negarás a ti misma lo que tu espíritu más necesita.
- Ama daha yaklaşacak ve işte o zaman endişelenmen gerek.
Pero se acercará más, entonces tendrás que preocuparte.
Hayır, birçok şeyin karşılını verdim ama işte o bu kadar ödetmemişti.
No, Yo pagué por muchas cosas, Pero, sabe, Ella realmente no hizo mucho.
Bu o, işte orada!
¡ Allí mismo, es él!
Evet, Amerika başkanı işte o, dostum. Ve ben, gördün mü?
Sí, el Presidente de los Estados Unidos y yo, ¿ ves?
- Ve işte o gece ben de oradan geçiyordum.
- Y esa noche salí caminando.
Cevabı her neyse işte o kadar şeref duydum.
Cualquiera que sea el resultado, me siento honrado.
Taa, o dönemlerde, işte o dönemlerde, içki, farklı birşeydi.
En aquellos tiempos, en aquellos tiempos, la bebida era diferente.
İki ayımı hapishane hastanesinde geçirdim, yarışma programı izleyerek, işte o zaman gerçekten kendimi öldürmek istedim.
Pasé dos meses en la enfermería viendo programas de juegos y entonces de veras quise suicidarme.
Bak, annen o gemi biletlerinin parasını sana ödememizi istiyor. İşte Porsche'un temizlik masraflarından sonra geriye kalan.
Tu mamá quiere pagarte por los pasajes del crucero así que esto es lo que sobró después del lavado del Porsche.
İşte uğruna doğduğunuz o gün bu gündür.
Este es el día para el qué... para el que habéis nacido.
İşte o zaman ilk etapta neden üye olduğumu hatırladım, anlıyor musun?
Entonces recuerdo por qué me alisté.
Benim hatam da o işte.
Verás, ese fue mi error.
İşte o zaman hapı yutarız.
Estaríamos perdidos entonces.
Seni lanet olası herif. İşte bu o! - Sakin ol!
¡ Maldito hijo de puta, ese es él!
Bilirsin işte, deneyimim veya karşılaştıracak için pek bir şeyim olmadı.
No tengo mucha... experiencia, o punto de referencia de...
- iste, o yapmazdi.
No existe una razón.
İşte o da orada. Bud! Bud!
Ahí está. ¡ Bud!
İşte o zaman her şey eğlenceli olur.
Y eso, amigo, es lo divertido.
O benim kardeşim işte!
¡ Ese es mi hermano!
Washington, Berlin, Pekin hepsi mezarlık olacak. İşte o zaman insanlar, bu dünyada yaşamanın daha iyi bir yolu olduğunu anlayacak.
Washington, Berlín, Pekín serán cementerios y sólo entonces entenderá la gente que hay un mejor modo de gobernar el mundo.
İşte bu o, müfettiş.
Es él, Inspector.
Seni işte bulamamak ve seni o binanın içinde sanmak.
Saber que no estás en el trabajo... y luego pensar que aún estabas dentro de ese edificio.
İşte o noktada memnuniyet verici şeyler oldu.
Bueno, tengo cierta gratificación allí.
Whitmore orada çürüyeceğini biliyordu, bu yüzden... bir anlaşma yaptık.Onu alacaktım, o da anlayacak birini bulacaktı işte şimdi bir yere varıyoruz
Whitmore sabía que iba a pudrirse ahí, así que... hicimos un trato. Yo lo obtenía y él encontraría a alguien que le diera sentido. Ahora, todo tiene sentido.
o kadar küçük bir kablosuz cihaz planladı ki cebinde bile taşıyabilirdin haberleri ya da borsayı kontrol etmeni sağlayacak... ya da dünyadaki herkesle konuşabilecektin işte her yerde
Cuando la gente montaba a caballo... él concibió un dispositivo inalámbrico... tan pequeño que lo podías guardar en tu bolsillo. Te permitiría revisar las noticias o la bolsa de valores... o hablar con cualquiera en cualquier lugar del mundo. Aquí, todo el camino hasta arriba.
İşte o, ikiz kardeşim Chase.
Es él, Chase, mi hermano gemelo.
İşte o anda kaybettin.
Y ahí es donde perdió.
- O olmaz işte.
Eso no pasará.
İşte o.
¡ Eso es!
Öylesine diyorum işte. Ne bileyim, bir iki ay ara ver.
Solo digo que, no sé, tómate un mes o dos de vacaciones.
Hey dostum, bahsettiğim adam buydu. Bu o, işte. Evet, Bu o.
Eh, eh, tío, ese es el tipo del que hablaba.
İşte o zaman olay olur.
Podemos sacar algo de esto
İşte o.
¡ Esa!
İşte o konuda haklısın evlat.
Deberías escribir tarjetas, muchacho.
İşte o an prens kanı gördü.
Y fue cuando el príncipe notó la sangre.
İşte o zaman ben oradan geçiyordum.
Fue entonces cuando empecé a caminar.
İşte Conor O'Malley'nin gerçeği.
Esta es la verdad de Conor O'Malley.
Ve işte bu senin gerçeğin Conor O'Malley.
Y esa es la verdad, Conor O'Malley.
Birkaç tane vurdum işte.
Váyanse o..
- Ben sırıtmadım. - İşte burada. "Münasip mayo."
El estado de Ohio ordena a las escuelas a realizarle a cada chico un IMC, o índice de masa corporal, para ver cómo están.
# İşte o çağıran beni #
# # Me llama #
# İşte o çağıran beni #
# Y me llama #
Bunun gibi bir şey işte.
¿ O fútbol? Algo así.
- İşte o.
- Sí, es él.
İşte... Daha fazla o halıya bakamazdım.
No podía seguir mirando a esa maldita alfombra.
- İşte burada yapıyorum! - Jay!
('¡ Es o bag') aquí! " ¡ Jay!
İşte burası sana seni seviyorum dediğim ve seni yıldızları sayman veya erkekler çatılarda her ne yapıyorsa yapman için bıraktığım bölüm.
Esta es la parte en la que te digo que te amo... y te dejo para que cuentes las estrellas... o hagas lo que los hombres hacen aquí arriba.
Durdur. - İşte o gördün mü?
( Música de Julio de la Rosa ) Ahí está, ¿ lo ves?
Birkaç tuşa basıyorsun o kadar... bak sana hepsini yazdım işte al.
Es que es muy fácil, Adeile : los cuatro botones que te he dicho, y ya está. mira, te lo he apuntado todo por si acaso, toma.
işte orada 1649
iste orada 22
işte o kadar 74
işte öyle 69
işte oradalar 267
işte oldu 947
işte oradasın 41
işte o zaman 54
işte oluyor 47
işte onlar 41
iste orada 22
işte o kadar 74
işte öyle 69
işte oradalar 267
işte oldu 947
işte oradasın 41
işte o zaman 54
işte oluyor 47
işte onlar 41