Olan bu translate Spanish
32,937 parallel translation
- Doğru olan bu.
Oye, es la verdad.
Artık biliyorum ki alkole olan bu zaafiyetin senin taşıdığın bir kaya.
Sé que tu debilidad por el alcohol es tu cruz.
Güzel olan bu senin sorunun değil, ha?
Menos mal no es tu problema, ¿ cierto?
Hâlâ üzerinde iki tane kredi olan bu evi satmak zorundayız ve Nicole'de ona bahsettiğini zannettiğim gibi okulunu değiştirmek zorunda.
Aún debemos vender esta casa con doble hipoteca y Nicole debería cambiarse de escuela, lo cual supongo que le dijiste.
'Sana olan bu güvenim nereye gitti.' 'Ve ben ölmeden önce sana bilgilerimi verdim.'
Es el mismo lugar donde te di mi confianza, donde te brindé mi conocimiento antes de fallecer.
Ben Joe MacMillan, güvenlik yazılımı olan bu kodları Gordon Clark'tan çaldım.
Yo, Joe MacMillan, robé el código del software de seguridad de Gordon Clark.
Ben Joe MacMillan, güvenlik yazılımı olan bu kodları Gordon Clark'tan çaldım.
Yo, Joe MacMillan robé el código del Software de Seguridad de Gordon Clark.
Ben Joe MacMillan, güvenlik yazılımı olan bu kodları Gordon Clark'tan çaldım.
Yo, Joe MacMillan, robé el código del Software de Seguridad de Gordon Clark.
" Ben, Joe MacMillan güvenlik yazılımı olan bu kodları Gordon Clark'tan çaldım.
" Yo, Joe MacMillan, robé el código de nuestro Software de Seguridad a Gorcon Clark de Clark Computers.
Olan bu, yalan söyleme.
Eso es, no lo digas.
Yapabileceğin iyiliklere odaklan sen. Önemli olan bu.
Céntrate en lo bueno que puedes hacer, eso es lo que cuenta
Rhodes'dan burslu bir öğrenci, MIT'den bir bölüm birincisi müthiş bir götü olan bir hatun ve Carnegie Mellon'da master yapmış biri bu şu an stajı istiyor.
Tengo una beca Rhodes, mejor estudiante en el MIT, y una chica con un gran culo y el grado de maestria de la Universidad Carnegie Mellon que todos queremos esta pasantia.
Eskiden insanların barınması için kullanılan bir bina artık kendi başlarına zapt edemeyecekleri kadar çok şeye sahip olan, bu yüzden bir mağazaya ihtiyaç duyanlara satış yapan bir yer olacak.
Todo un edificio que solia albergar a los seres humanos Ahora se dedica a la venta cosas a la gente que poseen tanto la materia, no pueden contener por si mismos, por lo que necesitan la ayuda de una tienda.
Bu daireye adımınızı attığınız an daireyle olan ilişkim bitmişti.
Este piso quedó acabado para mí en cuanto todos vosotros pusisteis un pie en él.
Bu gerçek hayatta olan bir şey mi?
¿ Eso es algo que pasa en la vida real?
İlişki iki yıl içinde olan Luke Healy Yasama Yöneticisini Scarlett Pierce'i personel şefi olarak terfi ettirdiğinde başladı ki bu taşları kaldıran bir karardı.
El romance comenzó hace dos años cuando Luke Healy ascendió a su directora legislativa, Scarlett Pierce, a jefa de gabinete, una decisión que sin duda causó mucha sorpresa en su momento.
Bu ne zamandan beri olan bir şey kim bilir, değil mi?
¿ Quién sabe por cuánto tiempo ha estado ocurriendo esto?
Bak, sadece umuyorum ki... Tüm bu olan bitenle... Son zamanlarda tüm olan bitenler, benim yaptığım her şey...
Mira, solo espero... que con todo esto... que ha estado sucediendo últimamente, todo lo que hice, espero que no estés tomando estas decisiones debido a... debido a eso, debido a mí.
Tüm bu zaman boyunca aklımda olan şey "Eve daha çabuk nasıl varabilirim?"'di.
Todo el tiempo pensaba : "¿ Qué tan pronto puedo irme a casa?".
Yani, olan biten bu.
Y eso es lo que está sucediendo.
Bu ellerinizdeki bağ birbirinize olan bağınızın bir sembolü olsun.
Deja que la unión de estas manos sea un símbolo de la unión que tienen entre ustedes.
Tam da olması gereken yerde olan bir arkadaş Ve de tam doğru zamanda, bu tip bir iş için zırhlandırılmış Kore barbekü taco kamyonu ile?
¿ Y llegó en el momento y lugar correctos con un camión de tacos blindado?
Sana Loksat'ten bahsetti mi ve tüm bu işlerle olan bağlantısından...
- ¿ Le contó de la relación con LokSat?
Evet. Ve bu da Loksat'ın sağ kolu olan adam olmalı.
El otro debe ser la mano derecha de LokSat.
Oldukça zorlu bir işti. Fakat daha sonra bu sinyalleri adamın suç mahalinden eve gelene kadar olan rotasındaki tüm sinyallerle karşılaştırdım, ve tüm o IMEI numaraları azalmaya başladı taa ki... bir tane kalana kadar.
Las comparé con las de la ruta que usó la mano derecha de la escena a la casa, y logré reducir los números hasta que... quedó sólo uno.
Ama götümü kaldırıp bu işi bulmam için bana destek veren tek kişiydi bir bakıma, şu an olan her şey için ona teşekkür edelim.
Pero fue él el que me motivó para mover el culo y conseguir este trabajo, así que, en cierto modo, tendríamos que agradecerle a él que haya pasado.
Eğer birlikte bu işten sıyrılacaksak ortaya 20,000 dolar koyup, güneş enerjisi kullanarak deniz suyu arıtacak, makul fiyatlı bir teknolojiyi piyasaya sürecek olan bir şirketten biz de hisse alabiliriz.
Si pudiéramos reunir 20.000 dólares, podríamos comprar acciones en una compañía que está por anunciar el desarrollo de una técnica asequible para desalinizar agua marina usando energía solar.
Kafatası ağrıya duyarlı sinirlere sahiptir ama beynin kendisinde olan herhangi bir şey yok, bu yüzden muhtemelen kendine isabet ettirdiğini fark etmedi.
El cráneo tiene nervios sensibles al dolor, pero el cerebro en sí no tiene, así que tal vez creyó que solo fue la herida.
Diyelim ki bu kaldırım boyacısını bulduk veya mahallede olan başka tuhaf birini.
Entonces, digamos que encontramos a este pintor de bordillos o a algún otro tipo raro que estaba en el barrio.
Ve asılı bir kolumuz var ki bu da Palomar Birliğini yenmeniz için ihtiyacınız olan şey.
Y nosotros tenemos un brazo mecánico, que necesitarán para vencer a la Alianza Palomar.
Eğer Martha Johnson'ın kaldırımını boyadığını ona itiraf ettirebilirsen ihtiyacımız olan tek şey bu olabilir.
Si pudieras lograr que admita que sí pintó el bordillo de Martha Johnson, tal vez sea todo lo que necesitamos.
Her neyse bu da benim fazlasıyla burada olan sevgilim, Tripp.
Vale, este es mi súper novio, Tripp.
Bu ceset gölüyle olan aşk-nefret ilişkin şimdi nasıl?
¿ Cómo va tu relación amor odio con este cuerpo de agua?
- Burada olan şey bu değil!
- ¡ Eso no es lo que está pasando!
Bu geldiğimiz alan Golgota kayasının altına denk geliyor. İsa'nın çarmağa gerildiğine inandığı yer olan kayalıklar orası.
Este área a la que estamos entrando, está debajo de la roca del Gólgota, que es el peñasco en el que los cristianos creen que Jesús fue crucificado.
Hristiyanlıkta eski bir inanış var. Bu noktayı ilk insan olan Ademle ilişlilendiriyor.
Hay una tradición que se remonta a principios del cristianismo que conecta este lugar con Adán, el primer hombre.
Aden Bahçesi'nin yeri olan Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan 11000 yıllık bir yerleşim yeri bu.
Es un sitio de 11.000 años de edad que se encuentra entre el Tigris y el Éufrates, la ubicación del Edén bíblico.
Şimdi bu sonbaharda çıkacak olan son kitabın mı?
¿ Así que este es tu nuevo libro que saldrá en el otoño?
Bu mesaj atan'sadece arkadaş'olan mı?
¿ Es el amigo al que estás escribiendo?
Ama bu şuan olan bir şey, zamanla geçecektir.
Pero lo que tenemos ahora mismo está roto.
Adalet, dürüstlük ve insanlığa olan inanç. Bu prensiplere hiç kimse senin kadar bağlı değil.
Justicia, integridad, fe en la humanidad... nadie representa esos principios mejor que tú.
Bak ne diyeceğim, farkı artık ayıramıyorum ve bu şirkete olan bağlılığımı büyütüyorsun bence.
¿ Saben qué? Ya no veo la diferencia y exageras mi apego a esta empresa.
Önemli olan şu an birbirimize sahip olmamız. Çiğnemeyi bıraksan bu kucaklaşma çok daha anlamlı olabilirdi.
Bueno, lo importante es que ahora nos tenemos.
Bu çocuk, eğer biz bu tıbbi deney yasasını komiteden geçirmezsek, karaciğer kanserinden dolayı ölecek olan bir Irak Savaşı gazisinin kızı.
Ella es la hija de un veterano de la guerra de Irak quien se está muriendo de cáncer de hígado, al menos que aprobemos estas pruebas clínicas.
Galleria mellonella, petek güvesi, 300 kilohertze kadar olan sesleri duyabilir, bu da insanın duyabileceği ses şiddetinin yaklaşık olarak 150 katıdır.
La Galleria Mellonella, la mayor polilla de la cera, puede detectar sonido hasta 300 kilohercios, aproximadamente 150 veces más altos que los seres humanos.
Bu eve adımınızı atarsanız, aile avukatımızı ve bildiğiniz üzere şehir meclisi üyesi olan ablamı ararım ve geçerli sebebinizi o zaman beraber gözden geçiririz.
Si da un paso más hacia esta casa... llamaré al abogado de nuestra familia y a mi hermana... quien, como sabe, es concejala de la ciudad... y entonces podremos todos evaluar su causa probable.
İhtiyacın olan bilgileri alıp, bu esnada da benden kurtuldun.
Conseguiste la información que necesitabas y te libraste de mí.
Belki de bu konularda uzman olan biriyle iletişime geçmeliyizdir Efendi Bruce.
Quizá debamos hablar con alguien experto en estos casos, amo Bruce.
Zifiri karanlıkla ışığa, sürekli kendisiyle savaş halinde olan birine bu kadar yakın olmanın ısısını.
Estar tan cerca de tanta oscuridad y luz, de alguien siempre en guerra consigo mismo. Déjame pensar...
- Bırak gitsin. Doğru olan da bu.
Es el movimiento correcto.
Eğer bu günahkâr evliliğe karşı olan varsa şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar sessizliğini korusun.
Si alguien se opone a este profano matrimonio, que hable ahora o que descanse en paz.