Olmadığı translate Spanish
96,301 parallel translation
Yalnız olmadığını bilecek.
Así sabrá que no está sola.
Kızınızın güzel olmadığını söylemiyorum, sadece bebekler kadar seksi değil. Pedofiller için.
No digo que su hija no es deseable, pero no es atractiva para un pedófilo.
Abby Hammond'ın olağanüstü olmadığını mı söylüyorsunuz?
¿ Dice que Abby Hammond no es extraordinaria?
Bir şeyin değişmesi hâlâ güzel olmadığı anlamına gelmez.
Que algo cambie no significa que deje de ser hermoso.
- Evet söyledi. Avukat olmamanın onun için sorun olmadığını söyledi.
Sí y... a él le parece bien no ser abogado.
- Seçme şansın olmadığından nasıl olabiliyorsam o şekilde.
De la misma manera que estoy seguro de que no tienes opción.
Hayır, işlerin riskli hale gelmesini istemeyen bendim ama Harvey bana anlatınca öyle olmadığına karar verdim.
No, mira, yo fui la que no quería dejar que las cosas se pusieran peligrosas, pero cuando Harvey me lo expuso, decidí que no lo eran.
Her zaman bir şeyler sana avukat olmadığını hatırlatacak.
Siempre habrá algún recordatorio de que no eres un abogado.
- Louis- - - Rachel, Sheila öğrendiğinde artık ruh eşi olmadığımı söylemişti.
- Rachel, cuando Sheila lo averiguó, dijo que yo ya no era su alma gemela.
Keyfin bilir! Mike'ın başta mülakata kabulü senin de masum olmadığının kanıtı.
Adelante, hazlo, porque si Mike se presenta en esa audiencia, eso significa que tú también hiciste algo.
Nathan'a söylenmesi gereken bir şey olmadığını söylemiştin.
Me dijiste que no había nada que decirle a Nathan porque no había nada.
Bayan Gibbs suçumun cinayete teşebbüsten çok daha kötü olduğunu düşünüyor olabilir ancak kendimi savunmama izin vermeyerek 140 yıllık bir emsali görmezden gelmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
La Srta. Gibbs podrá pensar que mi crimen es peor que intento de asesinato, pero no creo que valga la pena desechar 140 años de precedentes por no permitirme presentarles mi caso.
Eğer birini öldürüp cesedi gizlediyse bunu bilen kimsenin olmadığına eminim.
Si mató a alguien y escondió el cuerpo, nadie sabe dónde.
Harvey sabahtan beri bunun başındayım ve fazla zamanımız olmadığını söyledin.
Harvey, me he pasado todo el día en esto y dijiste que no tenemos mucho tiempo.
Benimle olmak istediğinden emin olmadığını söyledi ondan sonra da henüz konuşmadık.
Dijo que no estaba segura de querer seguir conmigo y no he sabido más de ella.
Dayanacak bir şeyim olmadığını biliyorum ama kalmak isterim.
Y aquí estoy. Sé que no tengo derechos, pero... me gustaría quedarme.
Bir biyolojik saatinin olmadığının her zaman çocuk yapabileceğinin farkında mısın?
¿ Alguna vez se te ocurrió que no se te acaba el tiempo y que puedes tener hijos cuando quieras?
- Ne? Bunu yapmanın nedeni Jessica artık olmadığı için yapabiliyor olman değil artık Jessica olmadığından herkese senin o olmadığını göstermeye çalışman.
No tiene que ver con que Jessica no está y puedes... sino con que se fue y quieres decirle al mundo que no eres ella.
Dün kararları vermemle sorunun var mı diye sordum ve olmadığını söyledin.
Anoche te pregunté si tenías algún problema con que tomara las decisiones y dijiste que no.
- Bu olanlarla ilgin olmadığını mı söylüyorsun?
¿ Quieres decir que no tuviste nada que ver con esto?
Çünkü Mike komada olmadığı sürece ilk davasını başkasına vermez.
Porque Mike no dejaría su primer caso a menos que esté en coma.
- Harvey, gücünü göstermek istemeni anlıyorum fakat bu işi aceleye getirirsen yapacağın tek şey hazır olmadığını göstermek olacak.
- Harvey, entiendo que quieras ser firme, pero si te apresuras demasiado, solo lograrás demostrar que no estás listo.
Bunun benim kararımla ilgisi olmadığını.
Creo que no tiene nada que ver con mi decisión.
- İddiaya girelim bu şehirde erişiminizin olmadığı büyük bir kurum yoktur.
Y apostamos que no hay ninguna gran empresa en esta ciudad - a la que no tenga acceso.
Belki senin sahibinmiş gibi hissettiğim için ya da belki de dünyaya Jessica gibi olmadığımı kanıtlamak içindir.
Quizás es porque sentí que te debía una, o quizás porque quería demostrarle al mundo que no soy Jessica.
Harvey, benimle dalga geçmeyi sevdiğini ve senin benim için olduğun kadar benim senin için anlam ifade etmediğini biliyorum fakat sen benim arkadaşımsın ve çok fazla arkadaşım olmadığı için bu arkadaşlık benim için önemli.
Verás, Harvey, sé que te gusta divertirte a mi costa y sé que eso no podría significar tanto para ti como lo es para mí, pero eres mi amigo y, dado que no tengo muchos, esa amistad es importante para mí.
Hazır olmadığını söylediğimde yanılmışım, Harvey.
Me equivoqué cuando dije que no estabas listo, Harvey.
Dünyadaki en iyi işin bende olmadığını, söyleyebilir misin?
No puedes convencerme de que no tengo el mejor trabajo del mundo.
- Söylenecek bir şey olmadığından patron.
Simplemente no tenemos nada que decir, jefe.
Ben olmadığını biliyorum çünkü ben benim ama ikimiz de kabul edelim ki rasyonel bir iş kolunda değiliz.
Yo sé que no lo eres, porque yo soy yo pero ambos sabemos que no trabajamos en un negocio racional.
Daha sonra aslında olayın senin Krakow'u parçalaman olmadığını fark ettim.
Luego me di cuenta de que no se trataba de vencer a Krakow.
Yarım kalan bir işi olmadığından emin olmak istiyoruz.
Queremos asegurarnos de que no tenga ningún asunto pendiente.
Öfkeli olmadığını söylüyor. Ama yolunu kaybetmiş.
Dice que no está enfadada pero que está perdida.
Beş, zayiat olmadığı takdirde isyana katılan herkes için af.
Cinco : amnistía para todas las implicadas en este motín, siempre que no haya víctimas.
Bir şeye ihtiyacın olmadığından emin misin?
¿ Seguro que no quieres nada?
Ve yapabilecekleri hiçbir şeyin olmadığını söylediler.
Y dicen que no hay nada que ellos pueden hacer.
Dünyaya asil olmak için ünvanın olmasına gerek olmadığını kanıtlamalıyız.
Debemos probarle al mundo que no se necesita un título para ser un caballero.
Nasıl doğru bir seçenek olmadığında bile doğru seçimi yapıyorsun?
¿ Cómo tomas la decisión correcta cuando ninguna lo es?
Öyle olsaydın atlı mızrak dövüşü olmadığını da bilirdin.
Bueno, de ser así sabrías que no había justas.
- Ray? - Majesteleri, düşmanınız olmadığımıza yemin ederim.
- Majestad, juro que no somos vuestros enemigos.
Galahad, acı ve üzüntünün olmadığı yerde, huzur içinde yat.
Galahad, descansa en paz donde el dolor y la pena han desaparecido.
Lütfen bana onun Galahad'ın kılıcı olmadığını söyle.
Por favor, dime que esa no es la espada de Galahad.
Biz takıma, zamana etkimiz olmadığı için alındık ama Amaya'nın var.
Nos reclutaron porque no importábamos para la línea de tiempo, pero Amaya sí.
Bu arada, Supergirl olmadığım zamanlarda buna gerçekten odaklanmam gerek.
Mientras tanto, cuando no soy Supergirl, de verdad necesito enfocarme en eso.
Kimin Beyaz Marslı olup, kimin olmadığını belirlemenin bir yolu var.
Hay una forma de determinar quién es el Marciano Blanco y quién no.
Ailem Kryptonda beni o kapsüle koyduğunda aslında neler olduğunun farkında olmadığımı düşünüyorum.
Cuando mis padres me pusieron en esa nave en Krypton, yo... no creo que me haya dado cuenta de los que realmente pasaba.
Benim için... dan beri kimsenin olmadığı kadar değerli oldun.
Te he comenzado a estimar de una forma en la que nadie lo ha sido desde...
Maggie ile olmam seninle olmadığım anlamına gelmiyor.
Solo porque estoy con Maggie, no quiere decir que no esté contigo...
Dünya'nın dondurucu iklimine alışmaya çalışanın ben olmadığımı öğrendiğime memnun oldum.
Oye, me alegra saber que no me estoy ajustando al clima frío de la Tierra.
Bununla bir sorunun olmadığından emin olmak istiyorum.
Estoy de acuerdo, Donna.
Lily'nin oluşturduğu arayüzün mızrak parçalarından birini bulması ne kadar sürer? - Bilmiyorum. Süper bilgisayarımızın o kadar da süper olmadığını düşünmeye başladım.
No lo sé, empiezo a pensar que nuestro superordenador no es tan súper.