Tıp translate Spanish
14,984 parallel translation
Tıp fakültesinden sonra orda çalışmama izin verdiler.
Después de la escuela de medicina, me dejaron trabajar allí.
Tıp eğitimi almış herkes sana standart prosedürün patojenden örnek alıp geliştirip, çeşitli mantar ilaçlarına karşı ikiden dört haftaya kadar... -... test etmek olduğunu söyler.
Cualquiera con entrenamiento médico te dirá que el procedimento estándar de operación es conseguir una muestra del patógeno, cultivarlo, y probarlo con una variedad de fungicidas de dos a cuatro semanas.
Max'in kurbanın kafa derisinde bulduğu cam kırıklarıyla tıpatıp uyuşuyor.
Este es definitivamente el mismo cristal que Max encontró alojado en el cuero cabelludo de la víctima.
Tıpatıp sana benzeyen birini istemeyebilirsin.
Tal vez no quieres alguien exactamente igual a ti.
Sadece, adli tıp sonuçlarına göre Meat Cute'de birden fazla tetikçi olduğuna dair bulgular var.
Es solo que la evidencia forense del Meat Cute sugiere que hubo al menos otro tirador.
Adli tıp değil.
No soy el médico forense.
Ama adli tıp tankı test etti Walt.
Pero los forenses ya probaron ese tanque, Walt.
Adli tıp hala yolda mı?
¿ Los forenses están de camino?
Dillard Tıp Merkezi.
En el Dillard Medical Center.
Yedi yaşımda Seattle'a geldim. Tıp fakültesine gittim, ihtisasımı yaptım.
Seattle cuando tenía 7, entonces la escuela de medicina, el compañerismo.
Dur tahmin edeyim. Ortopedinin erkekler için olduğunu, kemik ve elektrikli aletlerle yapılan bir tür marangozluk olduğunu ve gerçek tıp olmadığını düşünüyorsun.
Déjame adivinar, crees que traumatología es un club de chicos, carpintería glorificada, todo huesos y herramientas potentes y nada de medicina auténtica, ¿ no?
Her birini görevden uzaklaştırtıp kimseye zarar vermemiş, korkmuş bir çocuğun üzerinde gizli, tıbbi bir deney yaptıklarını itiraf ettiririz.
Tomaremos declaraciones a todos y cada uno de ellos y les haremos admitir que están ejecutando un experimento médico secreto en un chico asustado que realmente no ha lastimado a nadie.
Adli tıp, cesedi taşırlarken bir tanesinin Casey'nin cebinden düştüğünü düşünüyor.
Los forenses creen que se le salieron algunas del bolsillo cuando movían el cuerpo.
Soğuk tıp bile uygulanmıyor.
Ni siquiera tengo aquí nada contra el resfriado.
Tıpkı modası geçmiş bir saha ekipmanı gibi bir yere atılıp orada unutulacaksın.
Oh, no. Serás desechado y olvidado, como una pieza obsoleta de cualquier equipo de campo.
Planın tıp okuluna gitmekse, seni devam etmen konusunda gerçekten destekliyorum.
Si pretendes ir a la escuela de medicina, de verdad te animo a que continúes.
Alison, Tıp Okulu Kabul Sınavı'na çalışıyor.
Alison está estudiando para su MCAT.
Bunca zaman tıp okuluna gidebilmek için lisansüstü derecesi alıyor zannediyorum. Ve bunun için ödeme yapıyordum çünkü bunun, onu mutlu edeceğini düşünüyordum ama hepsi bir saçmalığa döndü.
Todo este tiempo, pensé que ella estaba haciendo un postgrado y le pagaba la facultad de medicina para que pueda ir porque pensaba que eso la hacía feliz, y resulta que todo es una mierda.
- Geleneksel tıp...
Escuché que la medicina tradicional...
Oryantal tıp doktoru musunuz?
¿ Es doctor de medicina oriental?
- Etik Tıp Vatandaşlarından.
- ¿ El vídeo? - Ciudadanos por la Medicina Ética.
Sen Etik Tıp Vatandaşlarının bir hayranı değilsin ama mesele artık kürtaj değil.
Ya sé que no eres fan de los Ciudadanos por una Medicina Ética, pero esto ya no trata del aborto.
Etik Tıp Vatandaşları çalışanları,... Dr. Fisher ile oturmadan önce konferansta gizlilik sözleşmesi imzalamışlar. Açık bir şekilde kaydın ya da bilginin dağıtımını yasaklıyor.
Los empleados de Ciudadanos por la Medicina Ética lo firmaron en la conferencia antes de sentarse con la Dra. Fisher, el cual prohíbe expresamente cualquier grabación o divulgación de información.
Palm Springs Polisi'ne göre sana tıpatıp benzeyen Albert Keating adında bir ortağı varmış ama polis sorgusundan önce ortadan kaybolmuşlar.
- Según la policía... de Palm Springs tenía un socio llamado... Albert Keating, que coincide perfectamente con su descripción. Pero desaparecieron antes de que la policía pudiera interrogarlos.
Tıp öğrencileri için yapılmış.
Es para estudiantes de cirugía.
Öncesinde adli tıp araçları ve köpekli arama kurtarma ekipleri olay mahalline giriş yaptılar.
Más temprano, llegaron vehículos de materiales peligrosos a la escena... ESCENA DEL CRIMEN PRUEBAS... y el equipo canino de búsqueda y rescate de Great Lakes.
Tıpatıp benzemesine ne diyorsun? !
¿ Qué tal es exactamente como ella?
Anlamıyorsunuz, dışarıda bana tıpatıp benzeyen biri var, o...
No lo entiende, hay alguien ahí fuera que es igualito que yo, él...
Belki birkaç tıp öğrencisi ve acil müdahaleci vardır ama belki de kaza yerindeki tek doktorlar biz olacağız.
Deben haber algunos médicos y técnicos de emergencias, pero seremos los únicos doctores en el sitio.
Tıpkı Teresa'nın cansız bedeninin o ateşte yanıp kül olması gibi sanığın masumiyet karinesi de kendi cinsel arzularının ateşinde yanıp kül oldu.
Así como el cuerpo sin vida de Teresa se consumió en ese fuego, la presunción de inocencia del acusado se consumió en el fuego de su deseo sexual.
Tıpa tıp aynı olmalılar.
¡ Tienen que ser idénticas!
Annem ve ben seçenekleri daralttık. 1915 Teksas çiçek demetinin tıpatıp kopyası olan gümüş dantelli çiçek demeti.
Lo redujimos al ramillete de tul plateado... que es una réplica del ramillete texano 1915.
Ama bu artık tıp değil.
Esto ya no es medicina.
Yeni, deneysel tıp teknolojisi.
Eso es tecnología médica de vanguardia.
Tıp doktorluğumla doçentliğimi aynı anda öyle aldım.
Así fui médico y me especialicé al mismo tiempo.
Düşünce yangın borusunu mutfaktaki gaz hattıyla en üst derecede ısıtmaktı. Yeteri kadar ısıtılıp karışım içine döküldüğünde buharlaşacak ve tüm hastaneye dağıtılacak. Evet.
Bueno, el concepto era calentar el tubo vertical al rojo vivo usando el gasoducto de la cocina.
Lütfen televizyonunuzu açıp haberlere bakar mısınız?
¿ podría encender el t. V y sintonizar las noticias?
İki gündür burada tıkılıp kaldık.
Hemos estado atrapados aquí durante dos días.
Kalıp kutlamayı çok isterdim ama masa dörtteki genç çıtırla randevum var.
Me encantaría quedarme y celebrar, Pero tengo una fecha caliente con esa cosa joven y bella En la mesa cuatro.
İletişim ve yetkimizin olmadığı uluslararası sularda tıkılıp kaldı.
Está retenida en aguas internacionales donde no tenemos contacto ni jurisdicción.
Bütün gençliğimi bir bodrum katında tıkılıp bir laboratuvar önlüğüyle geçirmek mi?
Pasar toda mi adolescencia en un sótano con una bata de laboratorio.
Onları kafeslere tıkıp değişmelerini bekliyoruz ama asla değişmiyorlar.
Las metemos en celdas, esperamos que cambien, nunca lo hacen.
Tüm okul kıyafetlerim küçülmüştü sen de kot ve tişört çalıp onları sırt çantama tıkmıştın.
Me quedó pequeña toda mi ropa del colegio, así que robaste algunos vaqueros y camisetas y los metiste en mi maleta.
Geceleri kapıyı tırmalayıp çıkmaya çalıştığını duyabilirsin derler.
Dicen que de noche puedes escucharle intentando salir arañando las paredes.
Hepsini bir kenara koy, mesleki açıdan bakarsan dışarıdaki adam kadınlara saldırıp tecavüz etmeye devam ederken senin içeri tıktırdığın adam hapiste çürüyor.
Y además de todo eso, por cierto, qué pasa con tu profesionalismo cuando hay un tipo suelto violando y golpeando mujeres mientras el tipo que tú apresaste está encerrado en su celda.
Yalnız benim sormak istediğim eğer birisini o kürsüye çıkarıp komplo kurmakla suçlayacaksanız Bay Kratz delil yerleştirme iddiası ile ilgili somut bir kanıt sunmanız gerektiğini söylemişti.
Pero mi pregunta es que, si van a poner a alguien en el estrado y acusarlo de conspiración, el señor Kratz dijo que debían tener alguna prueba de que alguien plantó esas pruebas.
Bir başka deyişle, bunu bir kenara bırakıp şuna karar verebilir misiniz yeterince başka kanıt var mı yoksa o anahtar Bay Avery'yi işaret eden tek delil mi?
En otras palabras, ¿ pueden dejar eso de lado y decidir si alcanzan las demás pruebas o si la llave es lo único que apunta al señor Avery?
Tırstıysan arabadan atlayıp kaçabilirsin!
¡ Entonces puede saltar de la carreta!
Biz kaygısız bir şekilde yaşayıp ucuz yemekler tıkınırken dünyadaki fakir insanlar fabrikalarda debeleniyorlar.
Mientras vivimos nuestros días sin sufrimiento, y nos llenamos de comida barata la gente pobre de la tierra lucha día a día en las fábricas.
Leota, kaltaklığı bırakıp kendini tanıtır mısın?
Leota, no seas bruja y preséntate.
Bölüklerini dağıtırlarsa, idam cezasını kaldırıp ona tam af vereceğiz.
Compañía suya, van a dejar sin efecto la notificación pendiente... y concederles un perdón completo.