Yıldızlar translate Spanish
7,188 parallel translation
"Gözünüz yıldızların üzerinde olsun."
"Ten la cabeza llena de estrellas".
Sebep sonuca göre : Eğer dinozorların yok oluş nedeni KT sınırını oluşturan kuyruklu yıldızlar ise kemikleri daha üst katmanlarda bulamazsın, değil mi?
Parece lógico que si los dinosaurios se extinguieron por el cometa que creó el Limite KT, se podrían encontrar sus huesos por encima de él, ¿ verdad?
Yıldızlar, vücudumuz, yaşam, ölüm. Hepimiz ölürüz.
Las estrellas, nuestros cuerpos, la vida, la muerte... morimos.
Neden film yıldızları ya da, yakışıklı borsacılar, her Allahın günü kokaini çekiyorlar ama hiç hapse girmiyorlar?
Por qué los ricos, las estrellas de cine, y los millonarios de la bolsa, pueden manejar rápido, comprar cocaína, y salir sin problemas. Por qué?
Neden film yıldızları ya da, yakışıklı borsacılar, her Allahın günü
Porque los ricos, las estrellas de pop, de cine los de la bolsa...
Peki hangi gezegenin yerçekimi çok güçlü ve bu sayede astroitleri ve kuyruklu yıldızları atmosferine çekiyor?
Ahora, ¿ qué planeta tiene la fuerza gravitacional tan fuerte, que fácilmente atrae asteroides y cometas hacia su atmósfera?
Ayların... yıldızların...
Creo en la luna... las estrellas.
"Kemikleri ayıklanınca ve yitince arı kemikler" "Yıldızlar olacak dirseklerinde ve ayaklarında"
Cuando se recogen sus huesos limpio y los huesos limpios desaparecido tendrán estrellas a sus codos ya pies
"Kollarından ışık alıyor en sonunda" "Belki de muhakkak" "İçim yanar ateşe verilen yıldızların ilk tasavvurunda."
Y tomada por la luz en sus brazos a largo y querida último puedo fallar sin sufrir la primera visión que incendiaron las estrellas "
Onların ataları yıldızları haritalamıştır.
Sus antepasados hicieron mapas de las estrellas.
Sebep sonuca göre : Eğer dinozorların yok oluş nedeni KT sınırını oluşturan kuyruklu yıldızlar ise kemikleri daha üst katmanlarda bulamazsın, değil mi?
Se dice que si los dinosaurios se extinguieron a causa del cometa que originó "La Frontera KT", sus restos no serían encontrados sobre la capa.
Mesela, hızlı kalktığında, yıldızları görmek, gibi.
Pues, por ejemplo, que ves todo negro. Si te pones de pie muy deprisa...
Yıldızları kullanarak mesafemizi ölçüyor.
Mide tu posición usando las estrellas.
Şuradaki yıldızları görüyor musun?
¿ Ves aquellas estrellas?
Gökyüzündeki yıldızların çoğunun binlerce yıl evvel öldüğünü biliyor muydun?
¿ Sabías que la mayoría de las estrellas en el cielo han muerto hace miles de años?
Sessizce, yüzyıllardır bu dünyada gezdi. Yıldızların toza dönüşmesini izledi.
Lleva siglos caminando por este universo, ha visto estrellas convertirse en polvo.
Eğer kraliçenin özünü çalarlarsa, karanlık yıldızların ötesine düşecektir.
Si roban la esencia de la reina, las estrellas se cubrirán de oscuridad.
Atalarımız zaman geçidini Ay ve yıldızlar ile işaretlediler.
Nuestros antepasados marcaron el paso del tiempo con la luna y las estrellas.
Peki ya bir yıldızdan diğerine seyahat? Yıldızlar arası bir yolculuk?
¿ Qué hay sobre un viaje de una estrella a otra, una odisea interestelar?
Yıldızlar birbirlerinden, gezegenlere göre yaklaşık bir milyon kat daha uzaktırlar.
Las estrellas están un millón de veces más lejos unas de otras que los planetas.
Samanyolu'ndaki yıldızlar galaksinin merkezi etrafındaki devasa yörüngelerinde kütleçekimce çekilirler.
Las estrellas de la Vía Láctea son atraídas por la gravedad en sus propias órbitas enormes alrededor del centro.
Galaksinin çevresindeki her bir devir sırasında Güneş Sistemimiz, her biri çokça ışık yılı uzaklıkta iki veya üç tane muazzam yıldızlar arası bulutun içinden geçecek.
Durante cada revolución en la galaxia nuestro sistema solar pasará a través de dos o tres nubes interestelares gigantescas cada una de ellas, a muchos años luz una de otra.
Samanyolu'nda, gaz ve tozun yoğunlaşarak yeni yıldızlar ve gezegenler oluşturduğu bu engin bulutlardan 100'den fazla bulunuyor.
Nuestra Vía Láctea tiene más de 100 de esas nubes que son lugares donde el gas y polvo se condensan para formar estrellas y planetas.
Güneş sistemimiz bir yıldızlar arası buluttan geçtiğinde muazzam bulutun kütleçekimi en dıştaki kuyruklu yıldızları uyandırır.
Cuando nuestro sistema solar atraviesa una nube interestelar la gravedad de la nube masiva altera los cometas más remotos.
Kimi kuyruklu yıldızlar, yıldızlar arasındaki uzaya fırlatılacak.
Algunos de los cometas serán arrojados al espacio entre las estrellas.
Binlerce yıl sonra, Dünya'dan fırlayan kayaların parçaları yıldızlar arası bulutta yeni doğan gezegenlerin atmosferlerine birer göktaşı olarak düşebilir.
Luego de miles de años los fragmentos de las rocas que salen de la Tierra pueden caer como meteoros en las atmósferas de los nuevos planetas en la nube interestelar.
Güneş, diğer yıldızların yeni doğmuş gezegenlerine yaşam tohumlarını saçarak bulutun içinden çıkıyor.
El sol emerge de las nubes habiendo regado las semillas de vida por los nuevos mundos de otras estrellas.
Er ya da geç, yıldızlar bu gezegenleri yeni dünyalara tohumlar ekebilecekleri başka yıldızlararası bulutlara taşıyacak.
Eventualmente, sus estrellas los llevarán por otras nubes interestelares donde quizá siembren vida en otros planetas nuevos.
Galaksimizdeki yıldızların yalnızca çok ufak bir parçasını dinliyoruz.
Solo hemos escuchado una fracción diminuta de estrellas en nuestra galaxia.
Şansımıza, bize zarar verecek kadar yakın olan yıldızların hiçbirinin önümüzdeki bir kaç milyon yıl içinde bir süpernovaya dönüşme ihtimali yok.
Afortunadamente, ninguna de las estrellas cercanas a nosotros se convertirá en supernova por al menos varios cientos de millones de años.
Dev eliptik galaksiler biraz... Florida'ya benzerler. Evren'deki en eski yıldızların görülebildiği yerlerdir.
Las galaxias elípticas gigantes son algo como Florida donde las estrellas más antiguas del universo pueden ser encontradas.
Nitekim, Güneş ve yıldızlar etrafımızda dönüyorlar gibi görünür.
Después de todo, parece que el sol y las estrellas giran a nuestro alrededor.
1933'te, kendisi ve bir meslektaşı bazı yıldızların, solup gitmeden önce, alevlenerek birkaç hafta boyunca içinde bulundukları galaksinin tamamı kadar parlak kaldıklarını keşfetti.
En 1933, un colega y él descubrieron que algunas estrellas estallan para volverse tan brillantes como toda su galaxia por unas semanas antes de apagarse.
Süpernovalar ve nötron yıldızlar geniş bir yelpazedeki kozmik ışınları açıklayabiliyordu ama bu, en enerjik olanlar için geçerli değildi.
Las supernovas y estrellas de neutrones podrían contar por un gran rango de rayos cósmicos, pero no los más energéticos.
Galaksiler çok hızlı hareket ediyordu. O kadar ki, birbirlerinden uzaklaşıyor olmaları gerekiyordu. Çünkü tüm bu galaksilerdeki tüm o yıldızların arasında kümeyi bir arada tutamayacak kadar az kütleçekimi vardı.
Las galaxias iban muy rápido tan rápido, que deberían estarse separando porque todas las estrellas en todas las galaxias tenían poca gravedad para mantenerse junto al Cúmulo.
Bu gizemli eksik bileşen yıldızların kendisinden yaklaşık 50 kat daha ağır olmalıydı.
Ese componente misterioso debía pesar como 50 veces más que las mismas estrellas.
Yıldızların çoğu merkeze doğru yoğunlaşmıştı. Yani onların kolektif kütleçekimi diğer yıldızlara, tıpkı Güneş'in gezegenlere uyguladığına benzer bir çekim uyguluyordu.
La mayoría de las estrellas están en el centro y su gravedad colectiva jala a las otras estrellas del mismo modo que el Sol jala los planetas.
Ama 1970'lerde, Andromeda Galaksisi üzerinde çalışan gökbilimci Vera Rubin dıştaki yıldızların böylesi bir kurala uymadığını keşfetti.
En los años 70, cuando la astrónoma Vera Rubin estudió la galaxia de Andrómeda descubrió que las estrellas remotas no obedecían esa regla.
Güneş Sistemi'nin dış gezegenlerinin aksine galaksideki dış yıldızlar, içteki yıldızlarla aynı hızda hareket ediyor ve beklenenden çok daha hızlı ilerliyordu.
Opuesto a los planetas remotos del sistema solar las estrellas remotas de la galaxia iban a la misma velocidad que las estrellas recónditas. Y se movían más rápido de lo esperado.
Vera Rubin, muazzam ve görünmez bir şeyin kütleçekiminin yıldızların hızlı hareket etmesine sebep olduğunu keşfetmişti.
Vera Rubin había descubierto que la gravedad de algo masivo e invisible forzaba a las estrellas a ir rápido.
Karanlık madde gözlemlenemez. Tabii, görülebilir yıldızları ve galaksileri hızlandıran kütleçekimi etkisi hariç.
La materia oscura no puede ser observada más allá de su efecto gravitacional que hace que estrellas y galaxias visibles, se muevan más rápido.
Birkaç yüz milyar yıldızdan ve geçmişteki ve gelecekteki yıldızların maddesi olan gaz ve toz bulutlarından oluşan Samanyolu Galaksimiz ve bunlara eklenen yaklaşık yüz milyar başka galaksi ; sayısız milyarlarca ve trilyonlarca gezegen, uydu ve kuyrukluyıldız da dahil, tüm bunlar gerçekte var olanın yalnızca yüzde beşine tekabül ediyor.
Nuestra Vía Láctea, algunos cientos de miles de millones de estrellas más las nubes de gas y polvo, la cosa de las estrellas presentes y futuras y como otro ciento de miles de millones de galaxias, todo eso incluyendo los billones de planetas, lunas y cometas es sólo como el cinco por ciento de lo que hay.
Birkaç hafta boyunca böyle bir süpernovanın parlaklığı bulunduğu galaksi tüm yıldızların ışığının toplamına yaklaşır.
Por unas semanas, el brillo de tal supernova se compara a la luz combinada de todas las estrellas de su galaxia.
Yıldızlar arası okyanus, derin ve karanlıktır.
El océano intersideral es oscuro y profundo.
1979'da, Voyagerların her ikisi de Jüpiter'in etrafında dönerken gezegenin muazzam kütle çekimi adeta bir sapan görevi görerek bir milyar yıl boyunca galaksimizin yıldızları arasında dolanmak üzere onları güneş sisteminin dışına fırlattı.
En 1979, cuando ambos Voyagers rodearon Júpiter su masiva gravedad actuó como resortera enviándolos lejos del sistema solar a viajar, por mil millones de años, entre las estrellas de nuestra galaxia.
Pulsarlar, radio dalgalarının sıradan patlamalarla savurduğu nötron yıldızlarını hızla döndürüyor.
Los púlsares son estrellas de neutrones que giran rápido y envían olas constantes de radio.
Bu toz zerresinde yaşayan ufacık canlılar olan bizler Samanyolu'nun yıldızları arasına uzay mekikleri yollamayı nasıl başardık?
¿ Cómo es que nosotros, pequeñas criaturas, viviendo en un punto de polvo nos las ingeniamos para deducir como enviar una nave espacial entre las estrellas de la Vía Láctea?
Dünya'nın yaşını veya yıldızların uzaklığını ya da yaşamın nasıl evrildiğini öğrenmek. Bunlar ne fark yaratır ki?
Averiguar la edad de la Tierra o la distancia de las estrellas o la evolución de la vida ¿ qué diferencia hace eso?
Yıldızları kayıt altına alırken detaylara o kadar iyi dikkat etmiş ki bu iğrenç anatomi anlayışını bile affedeceğim.
Y ha registrado las estrellas que ha visto con tal atención al detalle que perdonaré su horrible sentido de la anatomía.
Bu, buradaki yıldızların bir haritası.
Esto... de aquí... es un mapa de las estrellas.
Ninja yıldızlarım hala duruyor mu?
¿ Sigo teniendo mis estrellas ninja?