Çalın translate Spanish
112,465 parallel translation
Bahçede en azından bir çalının arkasına saklanabilirim.
Por lo menos, en el jardín puedo esconderlos en un arbusto.
Bucaramanga'da akraba ziyaretine gittiğimde adamın biri kuzenimin çantasını çalınca bütün kasaba toplanıp herifi linç etmişti.
Cuando fui a visitar a mi familia en Bucaramanga, un tipo le robó la cartera a mi prima, y todo el pueblo se juntó para lincharlo.
Mektuplarında çalışmaların hakkında sayfalarca yazıyorsun ama beni neredeyse hiç sormuyorsun.
Has escrito páginas y páginas sobre trabajo en tus cartas, pero casi nunca preguntas por mí.
Düzgün çalışmasını sağlayabilirsem...
Si hago que funcione...
Albert'le birlikte mi çalışacaksın?
¿ Estarás trabajando con Albert?
Moleküllerin varlığını kanıtlamaya çalışıyorum.
Estoy intentando probar que las moléculas existen.
Beni ev kadınına dönüştürmeye çalışıyor.
Intenta convertirme en un ama de casa.
Birlikte çalışmamızın önemli olduğunu benim rolümün önemli olduğunu söyle.
Dile que nuestro trabajo juntos es importante. Que mi parte es importante.
"Sonuç olarak burada ele alınan sorun üstünde çalışırken arkadaşım ve meslektaşım M. Besso'nun sadık yardımını aldım ve çok sayıda değerli önerisi için ona borçluyum."
"En conclusión, quiero decir que al trabajar en el problema aquí tratado, he tenido la leal ayuda de mi amigo y colega, M. Besso, y que estoy en deuda con él por varias sugerencias valiosas".
Saçını taratıp kendine çekidüzen verdirmeye çalıştım ama adam umutsuz vaka.
He intentado que se cepille el cabello y se mete la camisa, pero es un caso perdido.
Neden bir patent bürosunda çalıştığınızı sorabilir miyim?
¿ Puedo saber por qué trabaja en una oficina de patentes?
Çalışmalarını incelemek isterim.
Me encantaría ver tu trabajo.
Daha önce gıda sanayisinde çalışmış mıydınız?
¡ Detente!
Güzel firma. Çalışanlarına bayağı sert davrandıklarını duymuştum.
He oído que son muy duros con los abogados que trabajan allí.
Kocasının ihtiyaçlarını karşılamıyorsa bir kadının organları düzgün çalışmaz.
los órganos de una mujer no funcionan bien si no satisface las necesidades de su marido.
– Sizin çalışmalarınız sayesinde...
- Su trabajo es fundamento de...
Sınırlı öğretim görevi çalışmalarınıza odaklanmak için bolca zaman.
Deberes de enseñanza limitados. Amplio tiempo para concentrarse en su propio trabajo.
Çalışmalarını yapman için akademi mükemmel bir yer olur.
La Academia sería el lugar perfecto para realizar tu trabajo.
Mümkün mü, yapılabilir mi, gücün öyle mi çalışıyor bilmiyorum prensibi, sınırı nedir bilmem yani.
Mira, no sé si es posible o incluso factible o cómo funciona tu poder en términos de normas y parámetros...
Dünyanın en güçlü örgütü için çalışıyorum.
Trabajo para la organización más poderosa del mundo...
Sanırım Custer'ı tekrar öldürmeye çalışacaksınız.
Supongo que volverá a intentar matar a Custer.
O zaman sen açıkla! Ne diye kızımızı boğmaya çalışasın ki?
Entonces, explícamelo. ¿ Por qué rayos intentarías estrangular a nuestra hija?
Bir an dünyaya öfkeli bir çocukken bir baktım parmaklıkların arasından geçmeye çalışıp bana yardım edecek bir Dışlanmış yok diye beni tehdit eden biri hâline geldi.
Un minuto es un chico enojado con el mundo y, al siguiente, está empujando su cuerpo contra las rejas, amenazando con que no hay ningún marginado para ayudarme.
Hmm? Nasıl çalıştıklarını görmek için makineleri parçalarına ayırmayı sevdiğimi biliyorsun?
¿ Sabes cómo me gusta poner a funcionar a las máquinas y ver cómo trabajan?
Bence Profesör Einstein'ın söylemeye çalıştığı şu : Genelleştirilmiş görelilik kuramı araştırılmayı hak ediyor. Tabii finansal yatırımı da.
Lo que creo que el profesor Einstein está tratando de decir es, que su teoría de la relatividad generalizada merece investigación, e inversión financiera también.
Mileva, hayatımın en önemli keşfini kanıtlamaya çalışıyorum.
Yo tenía la impresión de que era nuestro hogar. Mileva, estoy tratando de probar el descubrimiento más importante de mi vida.
Çamaşırlarımın düzgün olmasını, odama üç öğün yemek gelmesini çalışma odamın sadece benim kullanımım için düzenli tutulmasını sağlayacaksın. Sosyal nedenler için gerekli olmadıkça benimle kişisel ilişkilerini keseceksin. B :
Asegúrate de que mi ropa siempre esté ordenada, que reciba tres comidas en mi habitación, y que mi estudio se mantenga limpio y solamente para mi uso.
Çamaşırlarını yıkayacağım, her döşeme tahtasını temizleyeceğim çalışma odana üç öğün sıcak yemek getireceğim. - Mileva!
Voy a lavar tu ropa, limpiar cada tabla del piso, entregar tres comidas calientes en tu estudio.
Sonra bir gün Topher'ın ilk büyük vurgunundan günler önce VC ortaklarından biri olan Mitch Davis bir valiz dolusu kokaini satmaya çalışırken yakalanmış.
Y unos días antes del gran lanzamiento de Topher, uno de sus dos socios, Mitch Davis, fue pillado intentando vender maletines llenos de cocaína.
Topher mektubunda Devon'ın onu yapmaması için ikna etmeye çalıştığını yazmış.
La carta de Topher decía que Devon intentó convencerle de no hacerlo.
Neden o zavallı beyni yanmış ruha komplo kurmaya çalıştın?
Así que ¿ por qué intentaste culpar a esa pobre alma de cerebro frito?
Bazen uykuya dalmaya çalışırken bacağını sallardı.
A veces hacía eso de balancear la pierna mientras intentaba dormirse.
Biri kulağınızın dibinde ciyaklamadan bir dakika huzur bulmaya çalışmaktan?
¿ De intentar encontrar un minuto de paz sin alguien gritándoos al oído?
Ta ki biri diğerinin hayali oyuncak fırınını çalıp da diğeri hayali arabasıyla onu ezene kadar.
Hasta que uno de ellos robó el horno imaginario del otro y le atropelló con su coche imaginario.
İmzalı itirafını almak için onu içeriye çekmeye çalışıyoruz.
Lo estamos atrayendo aquí para obtener una confesión firmada.
Sadece ilginç yanlarını törpüleyip seni aynı renge dönüştürmeye çalışıyorlar.
Solo quieren limarte los bordes, hacer que seas de un solo tono.
İşemeye çalışın.
Intenten orinar.
Kaymağını da yedim, farkındayım ama belki bu yüzden burada, bu kıyamet yerinde sabahlayıp bu sorunu barış içinde çözmeye çalışıyorum.
Sé que recibí mi parte, pero tal vez por eso estoy aquí, pasando la noche en este basurero en llamas, para intentar resolver esto de manera pacífica.
Hangisi daha önemli, sen söyle. Kahvaltısını vaktinde yememeye dayanamayan bir kız mı yoksa her gün hayatta kalmaya çalışan diğerlerimiz mi?
Así que dime qué es más importante ¿ una chica que no puede tolerar no recibir su desayuno en hora o todas nosotras, que intentamos sobrevivir a diario?
İpliğini pazara çıkarıp bir daha asla burada çalışmamasını sağlayarak.
Haciendo públicos sus delitos y asegurándonos de que nunca más vuelva a trabajar aquí.
Bazıları sıçtığımın cezaevinin elektriğini keserken bizler işe bulaşmamaya çalışıyorduk!
¡ Algunas nos mantuvimos al margen mientras otras cortaban la electricidad de toda la puta prisión!
Yani başından beri ben sana korumalık yaparken sen erkek arkadaşını kurtarmaya mı çalışıyordun?
Así que todo este tiempo, he sido tu guardaespaldas, ¿ mientras tú intentabas liberar a tu novio?
Sizin çalışanlarınızı.
A su gente.
Poussey'in hakkını aramaya çalışıyordum.
Intentaba hacer lo correcto por Poussey.
Bana hayatta kalmaya çalıştığını söylemiştin.
Me dijiste que estabas intentando sobrevivir.
Adamın saatini üç katına çıkarırsak Ve 24 saat çalışma, Biz sert bir mühür elde edebilmeliyiz Kar yağışı gelmeden önce.
Si triplicamos las horas de trabajo y trabajamos las 24 horas, seremos capaces de lograr un duro sellado antes de que llegue la lluvia radiactiva.
Ve sen çalışmamalı mısın Sektör 5'e olan yamada?
¿ y no deberías estar trabajando en el parche del sector 5?
Tennessee'de, kitapçıda çalışan kız arkadaşını ziyarete gelmiş.
Está en Tennessee visitando a su novia, que trabaja en una librería.
Hepimiz el ele verip onlar gibi çalışırsak size söz veriyorum, bunu, dünyanın en büyük ülkesini bekleyen birçok yepyeni günden ilki hâline getirebiliriz.
Si todos trabajamos juntos igual que ellos, les prometo que este será el primero de muchos días nuevos para el mejor país del mundo.
Ben de lanet şeyi tamamlamaya çalışırken hayatımın son iki yılını kaybettim.
Yo he perdido los últimos años de mi vida intentando completar la maldita cosa.
Fritz'in ne üstünde çalıştığını biliyor musun, Max?
¿ Lo sabías, Max? ¿ En lo que Fritz ha estado trabajando?