Aynı değil translate French
5,540 parallel translation
Ama şurası, aynı değil.
Mais ici... ce n'est pas pareil.
Tahtakurdu, karasinek, hepsi aynı değil mi?
Une vraie mouche à merde.
Biliyorum, aynı değil tabii.
Je sais. Ce n'est pas la même chose.
Burası aynı değil.
C'est dingue.
Evet, hep aynı değil mi?
C'est ça, le truc.
O artık aynı değil.
Il n'est pas... pas le même.
Aynı şey değil.
Pas la même chose.
Hey, bu ABD artistik kayak finallerinin... olduğu günle aynı gün değil mi?
Hé c'est pas le soir de la finale de patinage artistique?
Aynı şey yazarlar içinde geçerli, değil mi?
Même chose pour les écrivains.
Bununla birlikte, karşılığını almadan veren bir orospu sadece bir orospu değil, aynı zamanda aptalın tekidir.
D'autre part, une pute qui donne sans recevoir n'est pas seulement une pute... mais une imbécile...
Pasternak ile aynı sınıfta değil miydin sen?
Justement, Pasternak n'était pas un de tes camarades?
- Hayır. Aynı zamanda Jackson Hale çok da seçici değildi, değil mi?
Et Jackson Hale n'était pas exigeant n'est ce pas?
Aynı durumda olan her erkekten daha fazla değil.
Pas plus jaloux qu'un autre homme l'aurait été dans la même position.
Bugün burada olmak harika sadece bu fantastik hizmetleri ilk kez görmek değil aynı zamanda sizleri görmek. Böyle gergin bir konuşmacıdan sıkılabilirsiniz.
C'est merveilleux d'être là aujourd'hui, pour visiter ces locaux pour la première fois, mais aussi pour vous voir... même si je suis nerveuse.
Gene aynı hikaye değil mi? Bütçeyle ilgili bir sürü saçmalık.
Encore une question d'heures sup et de budget?
- Bunlar çok güvenilir değil. - Aynı düşünceye sahip olduğumuza sevindim.
Ces entreprises sont les meilleures.
Sen hep aynı sensin değil mi?
C'est toujours pareil avec vous.
Burası sensiz aynı yer değil.
Ce n'est pas la même chose ici sans vous.
İnsanlar sadece seyretmeye değil aynı zamanda yaşamaya gelirler.
Et les gens y viennent pour participer, pas seulement regarder.
Aynı şey değil.
C'est pas la même chose.
Evet ama bize vermemek, Cumhuriyetçilere vermek ile aynı şey değil.
Oui, mais ne rien donner n'est pas pareil que donner aux républicains.
Ve doğurduğu o şey de aynı şey değil.
Et voilà... Qu'importe ce que c'était. Ce n'est pas vous!
Zarif ve dünyaca sevilen Madam LaLaurie yalnızca yüksek sosyete için verilen hârika yemeklerin ev sahibi değil aynı zamanda inanılmaz at binme yetenekleriyle ve dur durak bilmeden yaptığı hayır işleriyle de tanınır.
L'élégante et universellement admirée Madame Delphine Lalaurie n'était pas seulement une brillante hôtesse des soirées de la haute société. Elle était également renommée pour ses remarquables aptitudes équestres et ses infatigables travaux caritatifs.
Durumu aynı, iyi değil.
Il est le même : pas bon.
Aynı katil değil.
Ce n'est pas le même tueur.
Aynı şey, değil mi?
C'est kif-kif, non?
Parmak izi kadar iyi hiçbir iki su kaynağı aynı diyatom sayısına sahip değil.
Aussi efficace que des empreintes. Deux sources d'eau n'auront jamais la même population de diatomées.
Hayatına devam etmek sadece bir dikkat dağıtıcı değil bir derstir aynı zamanda.
Tourner la page n'est pas juste une distraction c'est une leçon.
- Aynı hikâyeyi anlatacağız değil mi?
On dit la même histoire.
Aynı yerde olmamız doğru değil. Hemen defolup gitmeniz gerekiyor.
On devrait pas être ensemble.
Bu, bir öykü değil ama onlar aynı sayfada.
Ce n'est pas beaucoup d'une histoire, mais ils sont sur la même page. Donc...
Yerime vekil olarak geçebilecek pek çok erkek bulabileceğim doğrudur fakat sen hariç hiçbiri hatta abin bile benimle aynı düşünce yapısına sahip değil.
Oui, je pourrais avoir de nombreux hommes pour me représenter, mais aucun, pas même ton frère, ne pense comme moi plus que toi.
Ancak alet olmadan, Krallığın gemileri sadece efsanevi tanrıların ve canavarların değil, aynı zamanda çok daha amansız ve çok daha gerçek bir canavarın karşısında da kolay bir av olacaktı.
Mais sans, les navires royaux continueraient d'être des proies faciles, non seulement pour les dieux et les monstres des légendes mais pour un monstre plus brutal et plus réel.
Aynı dersi alıyoruz. Arkadaşım falan da değil.
Elle est dans ma classe, et elle n'est pas mon amie.
Ayrıca sen de benim için aynını yapardın, değil mi?
En plus, tu ferais la même chose pour moi, non?
Ve kanınıza ihtiyacı olanlar Gezginler ise sizce de mantıklı değil mi? Sadece birbirinize değil aynı zamanda da onlara doğru da çekiliyoruz.
Et si les Voyageurs ont besoin de votre sang, se serait logique que vous ne soyez pas seulement attirés l'un vers l'autre mais aussi... attirés vers eux.
Ayrıca, aynı kişinin açtığı iki farklı davada sanık konumundayım. Müvekkilinin simit dilimleyicisini öğlen üçte almış olmama ve parmaklarımı neredeyse kesmiş olmasına rağmen şikayetçi lehine karar vermem mümkün değil.
De plus je suis poursuivi par la même personne dans deux procès, donc même en ayant acheté le trancheur de bagel de votre client à trois heures du matin et qu'il m'ait presque privé de mes doigts,
Aynı şey değil o.
Ce n'est pas la même distance.
Aynı sen, değil mi?
Comme vous?
Aşk birbirine bakmak değil birlikte aynı yöne bakmaktır, diyenden bahsediyorum ben.
Je pense à celui qui dit que l'amour n'est pas de regarder l'être aimé, mais de regarder ensemble dans la même direction.
Burnum aynı görüşte değil, ayrıca dört şikayet bildirildi.
Mon nez n'est pas d'accord. On a reçu quatre plaintes.
Senin için aynı şey değil.
Ce n'est pas pareil pour toi.
Sanırım erkek arkadaşın aynı fikirde değil.
Pas sûre que ton copain soit d'accord.
Sadece kaçak mal satışından şüpheli değil aynı zamanda sahte resim basıyormuş.
Il est suspecté d'être receleur, mais aussi un faussaire.
- Ama bu aynı fikirdeyiz demek değil.
Pourquoi? Pourquoi pas? Mon Daniel était un beau garçon.
Aynı kişi olduğuna asla inanamazsın, değil mi?
On ne croirait pas que c'est la même personne, si?
- Belli değil. Kurbanımızın toksin testi sonuçları için Harper'ı bekliyoruz ama göğsündeki iz aynı.
Nous attendons toujours Harper pour obtenir le rapport toxicologique de notre victime, mais la pointe dans la poitrine est la même.
Ama ikisi aynı kişi değil.
Et cet homme n'est pas ce gars-là.
Aynı eski günlerdeki gibi, değil mi?
On dirait le bon vieux temps, non?
Sana ilk bağlandığımdaki ile kur yaptığımız aynı kalitede değil mi?
N'est-ce pas la qualité qui t'a attiré en premier quand on est sorti ensemble?
Aynı şey değil!
Ce n'est pas la même chose.
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değildim 75
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değildim 75