English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ B ] / Belli değil

Belli değil translate French

1,945 parallel translation
Gözlerinin rengi bile belli değil!
On ne voit même pas la couleur des yeux de ce gars.
Bu işe niçin bulaştığı hâlâ belli değil.
Mais ça n'explique pas les deux Asiatiques morts.
Diğerlerinin ne olduğu belli değil, fakat teçhizatlarımıza ulaşamıyoruz.
Les autres manquent à l'appel, mais on a accès à notre équipement.
Ne zaman döneceği belli değil.
Pas sûr qu'il revienne.
Tamam geri döndüm ama daha hiçbir şey belli değil, April. Ve bu da beni korkutuyor.
C'est vrai, j'ai retrouvé mon lancer, mais ça ne durera peut-être pas, et ça m'effraie.
Belli değil.
- Pas sûr.
Yarın ne olacağımız belli değil.
L'ascenseur marche dans les 2 sens.
- O zaman benimkine, doğum tarihi 1926... -... ölüm tarihi henüz belli değil. [KIZ GÜLER]
Dans ce cas, j'aimerais qu'on écrive sur la mienne'Date de naissance 1926, date de décès inconnue pour l'instant l'homme qui inventa le transistor.'
İşin ayrıntıları henüz belli değil. Duyuru da bekleyecek.
Les détails sont à venir, tout comme le mémo.
Adresi belli değil.
Adresse inconnue.
Ölüm sebebi hâlâ belli değil ama kıkırdak ve bel omurundaki hasar, işkenceyi işaret ediyor.
Toujours pas de cause pour la mort... mais les dégâts au cartilage et aux lombaires indiquent la torture.
O yüzden çıkınca nereye gittiği belli değil.
Je n'ai aucune idée de la direction qu'il a prise en sortant de l'hôpital.
Belli değil. Neden ki?
Peut-être, pourquoi?
Açıkça belli değil mi?
Évident, non?
Bunun işe yarayacağını sanmıyorum. Yüzü bile belli değil.
Ça marchera pas, on voit à peine son visage.
Belli değil, kurtarma ekibi yolda.
- On l'ignore. Techniciens en route.
- Nasıl? Nerede olduğu belli değil ki.
- Elle peut être n'importe où.
Şu dünyada başımıza ne geleceği belli değil, ha?
Notre monde est rempli de surprises.
Anlıyorum ama, yerleri belli değil. Gardiyanların yerini ise biliyoruz.
Mais on ignore où, contrairement aux gardiens.
Yaşayıp yaşamayacağı belli değil.
Pas sûr qu'elle s'en sorte.
Belli değil!
Rien!
- Belli değil mi?
N'est-ce pas évident?
Bak Ash, bir daha gün ışığını görüp görmeyeceğimiz belli değil ama Agnes'ten çok hoşlanıyorum ve onun da benden hoşlandığını sanıyorum.
Look, Ash, que l'on revoit ou non la lumière du soleil un jour,... J'aime beaucoup Agnès, et je crois qu'elle m'aime bien.
Tanımadığım belli değil mi?
Il faut croire que non.
- Ölüm sebebi belli değil.
Cause de la mort indéfinie.
- Daha belli değil.
On ne sait pas encore.
Görünüşe bakılırsa herkes benden çekiniyormuş, ki bence bu onların sorunu ama belli ki değil.
Il semble qu'on ait peur de moi. Pour moi, c'est leur problème mais il paraît que non.
Belli ki değil.
- Apparemment, non.
Şimdi değil. Yani bu çok belli.
Enfin, plus maintenant, manifestement.
Belli ki bu durumda öyle değil.
Apparemment pas dans ce cas.
Belli ki çok başarılı değil.
C'est certainement pas de bonne augure.
Şüphelinin insan olması belli bir şey zaten, olası değil.
Qu'un suspect soit humain était une certitude avant, pas une possibilité.
Havayı içeride tutan kalkan belli ki 100 % etkili değil.
Le bouclier garde l'air à intérieur mais ne fonctionne pas à 100 %.
Senden hoşlanmasının sebepleri pek belli değil.
Pour une raison qui nous échappe.
Belli ki değil.
- Apparemment pas.
Tek bir şeye düşkünlüğün var - belli ki erkekler değil.
Vous vous permettez un seul péché mignon. Pas les hommes, évidemment.
Yani, belli ki aynı sorun değil.
Quand il mange des spaghettis.
Şey, haberleri izlemediğin belli oluyor, izlemedin, değil mi? İşlerde düşüş var.
Ça se voit que tu regardes pas les infos, on est en récession.
Belli ki Admiral ile değil fakat bunu bir şekilde izlemenin bizim için yanlış olacağını sanmıyorum
Visiblement pas avec Admiral. Mais nous ne ferions pas erreur en poursuivant avec d'autres.
Casey Kasem, manikürlü olan, belli ki kamyonet adamı değil.
Casey Kasem avec la manucure, il est pas du genre 4x4.
- Sorun şu ki önümüzdeki 50 yıl boyunca belli bir hedefi yok etmeyi amaçlayan bir hafıza kaybı gazı üretilmiş değil.
- Le problème est que personne ne maîtrisera vraiment le gaz amnésiant avant cinquante ans.
Kimliği belli mi? Henüz değil ama, o da sizin gibi suçluların peşinde.
- Pas encore, mais il chercherait aussi les dealers.
Tıp kayıtlarındaki el yazısı belli ki bir doktora ait değil çünkü bu yazı okunabiliyor.
Votre dossier n'a pas été rédigé par un médecin : je peux le lire.
Fırsat buldukça sevişiyorlar işte. Kevin'ın spermleri belli ki yavaş değil. Sanırım bir biraz içebilirim.
Comment une femme sait-elle que les spermes de son mari sont lents?
Ne olduğu daha belli değil.
- On ne sait pas encore ce qu'il est.
Duygularımı belli etmemem hoşunuza gitti, değil mi Dr. Lightman?
Tu ne peux pas me lire et ça te plaît. Vous aimez les joueuses, Dr Lightman?
Büyükannemin hesaplarını idare ederken belli bir miktar ayırmadın değil mi?
Tu n'as rien mis de coté quand tu gérais les comptes de grand-mère?
Benim şu halimden belli Öyle değil mi?
Ne suis-je pas la chose la plus dégoûtante qui soit?
Niye cephanesini boşa harcasın? Belli ki bizi tehdit olarak görmedi. Bu yüzden değil.
On vaut pas la peine de gâcher une torpille.
İsviçreli muhafız olmak meslek değil, bir dürtüdür ve belli ölçüde dinsel coşku gerektirir.
La Garde Suisse est un devoir pas une profession... et elle vous pousse à un certain respect.
Evet, hiç belli olmaz, değil mi?
On ne sait jamais, pas vrai?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]