Bir zahmet translate French
481 parallel translation
Kamyonu veriver bir zahmet.
Prêtez-moi le camion. "
- Bekle bir dakika bana neden bahsettiğini bir zahmet anlatır mısın?
Un instant! Que signifie? .
- Bir zahmet.
S'il vous plaît.
Bir zahmet, lütfen!
Si tu veux bien?
Bir zahmet alt kata kadar gelir misiniz, Beyim?
Si votre Honneur veut bien descendre.
Ne işler çevirdiğinizi bir zahmet biz de öğrenelim.
Que mijotez-vous?
Bir zahmet.
Si possible...
Antonio tasalansın bir zahmet.
Qu'est-ce que ça peut te faire.
Banyoda kaldı, bir zahmet getiriver.
Dans la salle de bain. Va la chercher.
- Bir zahmet.
- Bien.
Bir zahmet şunları tutuver.
Tenez-moi ça, s'il vous plaît.
Bütün bu tayfa içinde kızıma uygun biri varsa, bir zahmet gösteriver, peder.
Eh bien, si vous en trouvez un qui soit bon pour elle, vous me l'indiquerez, mon père.
Scotty, bir zahmet.
Scotty, ça vous ennuierait?
İyi botlar bir zahmet değildir. Bir zevktir.
De bonnes bottes sont un plaisir, non un honneur.
"Epeyce bir miktar kazanabilirsin..!" Biraz zahmet çekmen gerekebilir... biraz terleyeceksin ve belki... birazcık kanayacaksın.
Vous pourriez faire beaucoup d'argent... bien sûr au prix d'un peu d'effort, un peu de sueur et peut-être un peu sang...
Hayır, kapımı çalmaya zahmet eden bir tek sizdiniz.
Vous êtes le seul â vous être donné la peine de venir.
Ama zararsız bir hanımefendiyi kaçırmak için tüm bu zahmet niye?
Mais pourquoi se donner ce mal pour une bonne d'enfants?
Beni korumak için zahmet etme. Sana bir yararı olmaz.
Il ne vous servira à rien de vouloir me protéger.
- Hiç zahmet etmeyin! Tıpkı patronum Destry'in yardımcısıyken ki gibi bir yardımcı isterim.
Je veux un adjoint comme je l'étais, quand Destry était mon patron.
Zahmet edip onunla evlenmiş bir adama öyle davranılmaz derim.
Je lui dirai de bien traiter l'homme qui a pris la peine de l'épouser.
Askerden döndüğünde zahmet edip hesaplara bir göz atsaydın...
Si tu avais pris la peine de regarder les comptes, tu comprendrais.
Zahmet etme. Üstelik yapılması hoş bir şey değil.
Te donne pas la peine.
Çok meşgul bir adamsın. Delilleri bile tam toplamaya zahmet etmedin.
Mais vous n'avez pas le temps d'enquêter...
Bu gece için bana bir oda ayarlamanız zahmet olur mu acaba?
Serait-ce trop demander que de m'héberger pour la nuit?
Zahmet etmeyin. Bunu güzel bir hanım için aldım.
Ce n'est pas la peine, je l'ai acheté pour un beau paquet.
Bunu çekmek için neden zahmet ediyorsun? Eski birini yeni bir isim altında sür piyasaya.
Au lieu de tourner ce film, ressors le précédent!
Bir tarafın yaralanacak olursa da doktora bile götürmeye zahmet etmezler.
Si tu étais coupé, ils n'appelleraient aucun docteur.
Zahmet olmazsa bir ateş alayım dostum.
Auriez-vous du feu, ami?
Çok iyisiniz, umarım bir zahmet vermemişimdir.
vous êtes gentils.
Bana kalan bir dolu zahmet ve Cowpen'de bir İngiliz Albayından aldığım bu uzun kuyruklu ceketi saymazsak, elde var sıfır.
Et je n'ai rien obtenu à part une ventrée de satisfactions et ce manteau que j'ai pris à un colonel anglais à Cowpens.
Zahmet ettik diye, bize belki bir şeyler verir.
Il nous donnera quelque chose pour le dérangement.
Aklında heyecan verici bir akşam olmadıkça boşuna zahmet etme, Mitch.
T'en fais pas Mitch, pas avant que tu aies une soirée plus excitante en tête.
Eğer çok farklı bir boğa istiyorsan, elde etmek için biraz zahmet çekmen gerek.
Si tu devais peiner pour l'avoir, ce serait différent. Tu vois?
Haylr, seni delirtmek I § in § ektikleri zahmet babanln bir kaza ge § irmi § olabilecegini gésteriyor onlar da bu konuda sessiz kallyorlar.
Non, le mal qu'ils se donnent pour vous rendre folle vient peut-être d'un accident qu'aurait eu votre père, et qu'ils s'efforceraient de taire.
Hatta zor zahmet Western Feed and Grain dergisinde adamla özel bir röportaj bile ayarladım.
Un autre dans Le Cultivateur de l'Ouest.
Patatesçi, bana bir iyilik yap. Tezgahı ambara götür, sana zahmet.
Rends-moi service, rentre ma voiture, tu veux...
İkinci kattaki dolapta, bir zahmet git kendin al.
Il est là-haut.
Eminim ki bir Fransız subayını ağırlamak size zahmet vermez.
Vous ne voudriez pas indisposer un officier français.
Bir şey söylemeye zahmet etme Doktor.
Ne vous embêtez pas à dire quoi que ce soit, Docteur.
Belki de yerel genelevlerden birini tercih ederdin. Çektiğim zahmet için bir bedel verilmiş olurdu en azından.
Vous auriez peut-être préféré un de nos bordels, ca aurait au moins apporté quelque compensation au désagrément.
Zahmet olmazsa bir bardak su alabilir miyim?
Puis-je vous demander un verre d'eau?
Bir uygarlık inşa etmek için zahmet çekersin ilkeler üzerine kurulu bir toplum yaratmak için.
On réussit à créer une civilisation... à créer une société fondée sur les principes... du principe.
Bir Fransız subayına zahmet vermek istemezsiniz herhalde?
Vous ne voudriez quand même pas offenser un officier français?
Uygun bir şey yap ya da zahmet etme.
On fait les choses bien, sinon ce n'est pas la peine.
- Sana da bir sürü zahmet verdim.
Ce retour obligé est-il exécrable?
Zahmet etme, ben bir tane bulurum.
- Vas-y. Je me débrouillerai.
Bir gün Rochefort'un caddenin karşısında yürüdüğünü görürsen, merhaba demek için zahmet etme.
Si tu aperçois un jour Rochefort de l'autre côté de la rue, ne la traverse pas.
Bir dahi değilseniz, zahmet etmeyin, tamam mı?
si vous n'êtes pas génial, laissez tomber.
Evet, anne. Zahmet edip bana bir brandy koyar mısın?
Pouvez-vous me servir un cognac?
Burası kestirme. Zahmet ettirdiğim için kusura bakmayın. Ama kötü bir kesik gibi duruyor.
Désolé de vous avoir dérangé, mais voyant une femme blessée...
Çünkü bir adam maydanozu alıp da bonfile dil balığına katmaya zahmet etmez.
Un homme ne mettrait jamais de persil... sur un filet de sole.