Doğrusu bu translate French
1,047 parallel translation
Doğrusu bu büyük bir tesadüf oldu.
Quelle coïncidence!
Doğrusu bu.
C'est la vérité.
Fakat sen mutlu olacaksınş doğrusu bu.
Mais tu seras heureux, c'est ce qui compte.
Buyurun hanımefendi, işin doğrusu bu size ait. Her neyse, zaten artık çöp.
Tenez, il est à vous, et d'ailleurs, probablement faux.
Bence en doğrusu bu.
Rentrez, ça vaudra mieux.
İşin doğrusu bu.
C'est indiscutable.
Doğrusu bu.
C'est simple.
Onlar yüzünden sana bu soruyu sormak zorundayım..... ve işin doğrusu burada birisi olduğunda...
Si je vous ai dit ça, c'est que je dois poser la question. Et puis, au fond, quand on est ici...
Doğrusu bu.
Honnêtement.
- Doğrusu bu!
C'est comme ça.
Seni zorlamak istemem ama doğrusu bu.
Je ne veux pas faire pression, mais il le faut.
Gölgeler, ışıklar, onun doğrusu bu.
Des ombres, de la lumière, la voilà, la vérité.
- Doğrusu bu efendim.
- C'est vrai, monsieur.
En doğrusu bu olur.
Ce serait le plus charitable.
Bir kişinin tellerden geçmesi hatta kaçması mümkün olabilir, oysa işin doğrusu bu kampta sizden başka kaçmaya çalışan oldukça fazla sayıda insan var.
un homme peut, certes, franchir les barbelés, mais il y a une foule de candidats à l'évasion dans ce camp.
Evet, şu an için doğrusu bu.
C'est correct pour le moment.
Aslında bu adamı buralarda aramana hiç şaşmadım doğrusu
J'aurais pas deviné que vous veniez du Kansas en vous voyant.
Sana güvenebileceği biliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum doğrusu.
Je savais que je pouvais compter sur toi. Mais je n'osais espérer tant.
Bu beni mutlu etti doğrusu.
Ça fait si longtemps... depuis l'excursion.
Doğrusu Whitey Kincade'i bu halde görmeyi yıllardır bekliyordum.
Je n'aurais pas voulu rater ça. Depuis le temps que j'ai envie de le voir "fait".
Doğrusu kendimi düşünmedim değil, ama bu işten senin çıkarın da fazla.
Vous êtes trop méfiante.
Hiç bu kadar heyecanlanmamıştım doğrusu.
Je n'ai jamais été aussi nerveux.
O bunu size bildirirken yanında bulunduğum için bu durumu size açıklamamın en doğrusu olduğunu düşünüyordum.
Etant venue avec elle quand elle a depose, je n'ai fait que mon devoir en revenant tout expliquer.
Tüm bu hediyeler huzur veriyor, ya da daha doğrusu, Astarte'ye huzur veriyor olmalı.
Ce doit être réconfortant d'avoir tous ces présents. Ou plutôt, ce doit être réconfortant pour Astarté d'avoir tous ces présents.
Doğrusu da bu.
Et c'est ainsi que ça doit être.
İşin doğrusu bu.
Il a raison.
Yıllar önce, bu kitabın yazarı, Notre-Dame'ı gezerken, daha doğrusu incelerken kulelerden birinin karanlık bir köşesinde, duvara elle kazınmış şu kelimeyi buldu.
Il y a quelques années qu'en visitant, Ou pour mieux dire, en furetant Notre-Dame, l'auteur de ce livre trouva dans un recoin obscur de l'une des tours, ce mot gravé a la main sur le mur...
Bu şekilde, her şey yoluna girer. İşin doğrusu, senin için deli divane oluyorum.
Parce que, crois-moi, je suis amoureux fou de toi.
Ne? Sanırım en doğrusu bu.
Je n'ai pas le choix.
Bu korkunç belirsizlik beni çıldırtıyor doğrusu.
C'est cette terrible incertitude qui me rend fou.
Doğrusu meraktan ölüyorum. Bu gece neden bu kadar ısrarcısın?
J'ai hâte de savoir de quoi il s'agit, mais pourquoi es-tu si agité?
Ayrıca bu şehrin avantajlarını kullanma tarzını da taktir ettim doğrusu.
Et j'aime bien qu'on veille à la moralité de la ville.
Doğrusu da bu.
Je vous donne raison.
Ama bir şeyi bu kadar özleyebileceğimi düşünmezdim doğrusu.
Je n'aurais jamais cru qu'elle me manquerait tant.
- Hemen buradan çıkalım. - Bu katillerle tanışmak isterdim doğrusu.
J'aimerais rencontrer ces tueurs!
Ben yazdım. Daha doğrusu, bu hanıma yazdırdım.
J'ai demandé à cette dame de l'écrire.
Eğer çirkin olsaydı, farketmezdi. ama güzel kadın doğrusu Bu bir sıkıntı.
Si elle était laide, ce serait plus simple, mais une si jolie femme, c'est un vrai gâchis.
Doğrusu, bu işi yapan her kimse ben buradayken yapmamalıydı.
Je vous répondrai franchement. Aucun "gang"... n'aurait commis ce vol, me sachant en ville.
Doğrusu, ben ayarladım bu işi. Yaptığım en akıllıca iş.
Je n'ai jamais eu meilleure idée.
Doğrusu da bu.
Il y a de quoi!
Bu düpedüz bir işkence. Daha doğrusu ölüyorum.
Je préfère mourir qu'endurer ça.
Daha dogrusu.. bu tarafta.
Je veux dire... de ce côté-ci.
Bu kısımdan ben de hiç hoşlanmamışımdır. Doğrusu, hoşlandığım tek kısım, uçuş kısmı.
Honnêtement, la seule chose qui me plaît là-dedans, c'est de piloter.
- Bu sabahın doğrusu nedir?
- La vérité à propos de ce matin.
Bu işin peşini bıraksınlar. Doğrusu basının böyle taraf tuttuğu bir durumda olaya ilgisiz kalınmasını doğru bulmuyorum.
Je trouve que face à cette prise de position de la presse...
Doğrusu, zenginliğiyle başta onu sersemleten şu tarihsiz dünyanın ortasında emin olduğu tek şey bu.
C'est d'ailleurs la seule chose dont il est sûr dans ce monde sans date qui le bouleverse d'abord par sa richesse.
Bu limanda yalnız kalmanıza yazık doğrusu.
Du style tahitien. Il était tombé amoureux.
Bu şartlar altında davanın düşmesini talep etmek en doğrusu olur.
Je pense que je peux dissoudre ce tribunal.
Bu nedir bilmiyorum, ama doğrusu...
J'ignore ce que c'est, et je veux l'ignorer!
Bu yorgunluğun üzerine, güzel bir çay iyi gider doğrusu.
J'ai préparé un thé spécial pour récompenser notre travail.
Eh, doğrusu, bu akşam verilir diye umuyordum.
A vrai dire... je pensais tout régler ce soir.