English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ E ] / Elbette benim

Elbette benim translate French

487 parallel translation
- Araba senin mi? - Elbette benim.
- Cette voiture est bien la vôtre?
- Elbette benim.
- Quoi, bien sûr.
Elbette benim. Kurdu öldürdüğüm baston bu.
C'est avec elle que j'ai tué ce loup.
Elbette benim kızımsın.
Bien sûr que si.
- Ve elbette benim kocam.
Et bien sûr, mon mari.
Elbette benim.
Bien sûr que c'est à moi.
Elbette benim. Ama Irma bilmiyor.
C'est moi, mais elle ne le sait pas.
Elbette benim.
Évidemment.
- Elbette benim.
- Bien sûr.
Bu benim leoparım değil. Elbette değil. O yüzden kamyondan indirdik.
Nous l'avons sorti du camion.
- Elbette. Şöyle dedim : "Benim hakkımda ne düşündüğünü umursamıyorum."
Que ses compliments étaient déplacés.
- Benim için yapabileceğiniz bir şey var. - Elbette...
Rendez-moi un service.
Elbette, benim bir suikastçı olduğumu düşünmüyorsun.
Vous n'allez pas penser que je suis un assassin.
Elbette başkaları da oldu ama kendi ayırt etme kabiliyeti sayesinde benim müdahale etmeme gerek kalmadan onları bizzat kendisi eliyordu.
Bien sûr, il y en eut d'autres, mais son discernement suffit à les écarter sans que j'intervienne.
Benim için de ona bir mesaj iletir misin? Elbette.
Peux-tu remettre une réponse?
Elbette, benim işim bu.
Oui, une spécialité de plus.
Elbette kötüye gitmen kaçınılmaz ama bu benim suçum değil.
Vous ferez des erreurs, mais ça ne sera pas ma faute.
- Elbette değilsin. Sen benim küçük cesur kızımsın.
Tu as toujours été courageuse.
Bunu benim için bozar mısın, Jackson? Elbette.
Tu me feras de la monnaie?
Elbette denedim. Bu işte sizin gibi benim de çıkarım var.
Bien sûr, c'est aussi mon intérêt.
Oh, elbette. Tomek benim yerime sürekli gelirdi.
En effet, Tomek venait dans mon établissement souvent.
Cochise'in sözleri, elbette benim değil efendim.
Ce sont les paroles de Cochise!
Elbette hayır. Bu benim fikrimdi.
Bien sûr que non, c'était mon idée!
Elbette. Benim için uygun.
Oui, je suis d'accord.
Benim gözüm de bir yerden ısırıyor sanki. Elbette.
J'ai l'impression de l'avoir déjà vu.
Elbette, anlayacağın gibi sana ödeme yapamam fakat uyumak için iyi bir yatağın, çorba pişirmek için bir mutfağın olur. Sabahları dükkanı açarsın... Biraz düğme ve iğne satarsın benim küçük yardımcım olursun, ne dersin?
Bien sûr, vous comprenez que ne peux pas vous payer pendant que vous apprenez, mais vous aurez un joli lit pour dormir et une cuisinière pour cuire votre souper, et le matin, vous ouvrirez la boutique et vendre quelques boutons et épingles et, euh être ma petite assistante, hein?
Elbette. Senin için yegane Nakagimi benim.
Bien sûr que je suis "La Dame"!
- Elbette öyle, sonuçta benim kızım. Ama eğitimli bir kadın, nasıl olurda böyle bir duruma düşer anlayamıyorum.
Mais... ces femmes instruites, il faut toujours qu'elles répondent!
- Elbette anne, benim için sakıncası yok.
- Bien sûr, maman. Je suis d'accord.
Sizin için eski bir hikaye elbette ama benim için yepyeni. Güzel. Acele etmeyin.
Pour vous, c'est une vieille histoire, mais pas pour moi.
Elbette, benim evim böyle değil.
Évidemment, chez moi c'est moins bien qu'ici.
Babanla benim elbette.
Mais, tu es la fille de ton père... et la mienne.
Benim de hatam elbette.
Bien sûr, c'est aussi de ma faute.
Elbette. O benim karımdı.
Peut-être pas autant qu'il aurait fallu.
- Seninle işim olmaz benim. - Elbette olur...
- Rien ne m'oblige a avoir affaire a vous.
Elbette, esasen benim hatam.
J'ai tant de complexes vis-à-vis de toi.
Elbette, zaten benim de konuşmak istediğim konular var.
Regarde, rien de méchant!
Esprili insanlar tanıyorum elbette. Karımın arkadaşları, iş arkadaşlarım,... ama benim şahsen espri gücüm yoktur.
Bien sûr, je connais des gens qui ont de l'humour, des amis de ma femme, des collègues de bureau, mais moi-même personnellement, je n'ai pas d'humour.
Benim onlardan ettiğim kadar değil elbette.
Pas autant que je les détestais, bien sûr.
Evet, elbette yazacağım. Babamı benim için öp.
Oui, je t'écrirai... bisous à papa.
- Evet, evet. Elbette. Müdür Bey, kayınpederim dedi ki en iyisi benim mesleğini devam ettirmemmiş.
M. le directeur, Il m'a persuadé de prendre le poste.
Resim işi elbette çok fazla zaman ve çaba gerektiriyordur ama benim işim de öyle.
La peinture demande de l'effort et du temps et la mienne aussi, tu sais?
Elbette şu anda benim için sadece akademik bir mesele ama geçmişe bakınca sabit bir şey aramamayı yerinde görüyorum.
Ça ne me concerne plus directement, maintenant, mais en y repensant, je crois qu'il vaut mieux ne pas s'engager.
Elbette. Bu benim işim, ve bugün iki kat iş yapacağıma söz verdim.
C'est mon travail, et j'ai promis de travailler deux fois plus.
- Elbette, benim.
Charlotte! Oui.
Hem de elbette, benim...
Mais aussi parce qu'il le faut.
Evet, elbette benim.
- Bien sûr que c, est moi. Où étais-tu passé?
Elbette, tüm haber kaynakları kesildi, ama benim kaynağım çok kesindi.
Mais mon informateur a été très clair.
Elbette etmez. O adamı benim kadar tanımıyorsun, Elizabeth.
Tu ne le connais pas aussi bien que moi, Elizabeth.
Elbette anlıyorum, zaman değişti de, falan da, filan da... Nerede yaparsan yap, benim arazimde yapmanı kesinlikle men ediyorum.
je comprends, je comprends même très bien, les temps sont changés et moi, je t'interdis de faire toutes tes petites saloperies sur mes terres. parce que ici, rien n'est changé.
Elbette olur. sabırlı olun, anlatacağım. Meymene'nin özü sözü doğru bay kişisi benim dostum Osman Bay, en sevdiği oğlunu evlendiriyordu Üç Türk ilinin vali ve paşalarını ağırlıyor, binlerce insanı konuk ediyordu...
C'était dans la province de Maimana... sous les auspices de mon vieil ami Osman Bey... un grand Seigneur du Nord.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]