Elimizde translate French
10,602 parallel translation
Elimizde George Clooney var.
George Clooney est là.
IBM 4361 Supermini şebekesi, 300 adet tahsisli hat ayarlarız. Ana bilgisayara da doğrudan yönetici erişimini verdik mi onlar elimizde demektir.
Plus une batterie d'IBM 4361, 300 lignes téléphoniques et l'accès administrateur au mainframe.
Yani elimizde % 1'lik bir hiç var.
Ça fait 1 % de peau de balle.
- Elimizde değil ki.
Ça ne dépend pas de nous.
Elimizde onları oyalayacak bir şey var mı?
On n'aurait pas quelques os à moelle pour faire patienter les médias?
Otoparkın görüntüleri elimizde.
On a une vidéo de surveillance du parking.
Elimizde 1991 dolaylarından Southernell iki slotlu jetonlu telefon olmaması ne kötü.
Quel dommage que nous n'ayons pas un téléphone payant Southernell de 1991...
Williams'ın aradığı son numara elimizde.
On a le dernier numéro composé par Williams.
Telefonu elimizde Haddad.
On a son téléphone, Haddad.
İsmi elimizde var ve uçuş listesiyle karşılaştırdım.
On a son nom, et j'ai vérifié sur la liste des passagers. Elle est a bord.
Elimizde bir Zygon devrimi var.
Nous avons une révolution Zygon sur les bras.
Kanıtlara ve tutarsızlıklara bakıyoruz ama Andrew Campbell'ı olay yerinde gören birinin tanıklığı elimizde yok.
On cherche des désaccords... Mais nous n'avons pas de déposition directe stipulant que quelqu'un ait vu Andrew Campbell sur la scène de crime.
Bir şey olmaz, elimizde ilaç var artık.
Ça va aller. On a des médicaments.
Elimizde hiçbir şey yok.
On a rien du tout.
Gerçeği kadar hızlıdır, ama Meksika'da olduğumuzdan elimizde ne varsa onu kullanmak zorundayız.
- Il faut faire avec. - Oui.
Elimizde ne var?
Alors?
Bugün ne var elimizde?
Qu'avons-nous aujourd'hui?
Ne kadar var elimizde?
T'en as ramené combien?
Evet. Bu sayede de takas edecek bir şey oldu elimizde.
Oui, c'est une monnaie d'échange.
- Elimizde tedavi var.
- Nous avons le vaccin.
Tamam, elimizde ne var?
Qu'est-ce qu'on a? C'est mon café?
Anlat bakalım. Elimizde ne var?
De quoi avez-vous besoin?
Adı, mesela. Geçen yıl, Olivia Harris'in öldürülmesinde yakayı sıyırmış olabilirsiniz ama elimizde çöpünüzden alınmış ve ölü iki sağlık görevlisinin kanına uyuşacağını bildiğim kanlı elbiseler var.
Vous vous en êtes tiré pour le meurtre d'Olivia Harris l'an dernier, mais les vêtements ensanglantés dans votre poubelle correspondront au sang des ambulanciers.
Elimizde tetiği sizin çektiğinizi gösteren güvenlik kamerası görüntüleri var.
On a un enregistrement qui vous montre en train de tirer.
Şimdi, anlaşmadan payına ne düşüyor bilmiyorum ama elimizde Sırp gangsterlerin buraya girip çıktıklarını gösteren bu kalınlıkta keşif fotoğrafları var
Je ne sais pas ce que vous en tirez, mais nous avons des tonnes de photos de gangsters serbes entrant et sortant d'ici.
Tam şurada bir kafes dolusu var elimizde.
Et il y en a une cage pleine.
Şu an elimizde Commodore 64...
Je te rappelle ce qu'on possède :
- Barış için elimizde olanı yok etti bu.
Ça détruit toutes les chances de paix.
Zaten Balık Yemi elimizde, Sasha.
On a déjà Baitfish, Sasha.
İki türlü de elimizde bir isim var.
Mais dans tous les cas, on a un nom maintenant.
Durun. Elimizde değil henüz.
Nous ne l'avons pas encore.
Charles'a karşı elimizde bir tek bu koz var.
C'est le seul avantage que l'on a sur Charles.
Elimizde tehdit kanıtı var.
Nous avons des preuves sérieuses d'une menace évidente.
Maalesef elimizde bilgi varmış.
Malheureusement, on a trouvé.
Elimizde bir isim var.
On a un nom.
Elimizde ailesinin geçmişiyle ilgili bir dosya var.
Nous avons l'un de ses dossiers avec l'histoire de sa famille.
Ama ne yazık ki elimizde sadece bu kaşık var.
Malheureusement, tout ce que j'ai c'est une fourchette.
Diş kayıtları elimizde.
Nous avons des dossiers dentaires et des radios.
Diş kayıtları ve röntgenler elimizde.
Nous avons les dossiers dentaires et les radios.
- Çünkü elimizde malzeme yok.
- Car nous n'avons pas d'équipement.
Elimizde, şeyhin kaybolduğu gece sizin ve kocanızın oteli kontrol ederken çekilen video görüntüleri olduğunu bilmelisiniz.
Nous avons une vidéo de vous et votre mari à l'hôtel du cheikh la nuit de sa disparition.
Elimizde ne var?
On a quoi?
Sağ kalan kazazedeler geliyor! Bizim elimizde ölmelerine istemeyiz!
On a des vivants qui arrivent, les gens, et on veut qu'ils restent comme ça.
Elimizde izin belgesi yok.
Nous n'avons pas de consentement.
Pekâlâ, elimizde telefon yok, kimlik yok, yüzü tanınmaz hâlde.
D'accord, donc nous n'avons pas de téléphone, pas d'identité, et un visage mutilé impossible à reconnaître.
Laptopu elimizde.
Nous avons son ordinateur.
Elimizde avucumuzda ne varsa...
Tout ce que l'on a...
- Pekala, elimizde ne var?
Qu'avons-nous?
Otopsi yapıyorlar, rapor yakında elimizde olur.
Ils font une autopsie et nous aurons bientôt le rapport.
Ve ona elimizde olan bütün parayı vermişti.
Et il lui a donné... tout l'argent qu'il avait.
Yarın fotoğrafları çıkartıp elimizde ne var bakarız.
On les développera demain. Pour voir ce que ça donne.