Elle translate French
851,575 parallel translation
Liz'i çok kolay bir şekilde hallettin. Evet, eğer onun yanında duran on arkadaşı olmasaydı,
J'aurais pu mettre à terre Liz dans la cuisine aussi si elle n'avait pas eu ses dix amies à côté d'elle.
Taylor'ı benim kadar özleyen kimse kalmamış gibi hissettim.
J'avais le sentiment qu'il ne restait plus personne... à qui Taylor manquait autant qu'elle me manque.
Ve şimdi, onun benimle bağlantısı yüzünden öldürüldüğünü öğrenmek...
Et maintenant, découvrit qu'elle a été tuée à cause de son lien avec moi...
Hayır, sadece herhangi bir federal değil, o Remi'nin davasına atandı.
Non, pas n'importe quel agent fédéral. Elle a été assignée à l'affaire de Remi.
Tasha'yı zaten içinde bulunduğu durumdan daha fazla tehlikeye sokamayız. Cep telefonunu arabada bulamadık, belki de yanında götürdü.
On n'a su trouvé le téléphone dans la voiture, mais peut-être qu'elle l'a prit avec elle.
Bana yaklaşmaya çalıştığında ne olduğunu bilmeliydim.
J'aurais dû le savoir quand elle s'est approchée de moi. Peu importe maintenant.
O kaçmak zorunda kaldı, Ancak bilmeniz gereken bir alarm vardı.
Elle a du partir, mais il y a eu une alarme que vous devriez savoir.
Bir işaret ışığı gönderiyor.
Elle envoie une piste.
Böylece, sana verdiği koruma gücü ne olursa olsun, iptal edilmiş görünüyor.
Donc peu importe la protection qu'elle te donne elle semble révoqué.
Bu, o ve çocuğun hakkında doğru olanı yapmak için tek şansın.
C'est ta seule chance de faire ce qu'il faut pour elle. Pour ton enfant.
Kendini kurtarmak için çıldırmış gibi görünecektir.
Ça va donner l'impression qu'elle a parlé pour sauver sa peau.
Onun ulaşılamayacak kadar uzakta olduğunu bilmeliyim.
Je dois être sûr qu'elle est hors de portée.
Uçaktan indiği zaman, yeri öğrenmiş olursunuz.
Quand elle tombera, vous aurez la location.
Eger bize yalan söylüyorsan Guantanamo'ya iner.
Si vous nous mentez, elle atterrit au Guantánamo.
Bütün sistemi önyükleme moduna geçirdi.
Elle a mit le système en mode d'amorçage.
Açıkçası orada onun herhangi bir terminalden alamadığı bir şey var.
Il y a clairement quelque chose dedans qu'elle ne peut pas avoir de n'importe quel terminal.
Bununla uğraşmaya başlarsa, hiç iyi bir şey olmayacak
Rien de bon n'arrivera si elle joue avec ça.
Ve bu bombalar bir anti-sabotaj cihazı, tarafından korunmaktadır.
Et elle est protégée... par un dispositif.
- Ama bir robotumuz yok, - Bu yüzden elle halletmek zorundayız. - Evet.
- Et on en a pas, donc va devoir le faire manuellement.
- Telsizden yardım isteyeceğim
Non... Elle a perdu beaucoup de sang.
Tamam, tüm birimlere tüneli aşmak ve binaya girmek için gerekli izin verilmiştir.
Nous sommes dans l'immeuble. Weller, Tasha est à terre, elle saigne.
Weller? Bunu nasıl bilemedik?
Comment était-elle au courant?
Bizi buraya koydu.
- Elle nous a mis dedans.
O nasıl olabilir?
- Comment elle a pu?
Bu demek oluyor ki bugün mevcut yönetimi yok etmeye çalışacak.
Ça veut dire qu'elle va essayer de faire tomber l'administration actuelle aujourd'hui.
- İnsanları kovuyor mu?
- Elle vire des personnes?
- Hayır, um... O yalnızca geleceğim hakkında düşünmemi sağladı.
- Non... elle me poussait juste à penser au futur.
Bu iş bittikten sonra, bana istediğim yere gitme seçeneğini veriyor.
Une fois que tout sera terminé, elle me donne l'option de partir où je veux.
Bu yüzden hükümeti yok edebilir.
Donc elle peut anéantir le gouvernement.
Geçen hafta Bangkok'a gitti.
Elle est partie à Bangkok la semaine dernière.
O çok akıllı, bir parça da başına buyruk biri.
Elle est très intelligente, un peu non-conformiste.
Uh, mesela Jane'i serbest bırakmayı planlıyor.
Par exemple, elle prévoit de libérer Jane.
Bunu düşünüyor.
Elle y pense.
- O bunu seçmedi, Kurt.
- Elle n'a pas choisi ça, Kurt.
Ne planlıyor?
Qu'est-ce qu'elle prévoit?
Shepherd, onun için bir uydu fırlatmamı istedi.
Shepherd m'a demandé de lancer un satellite pour elle.
Her iki paralık tüccarın yaptıklarını yapsaydı ne olurdu?
Et si elle faisait comme les dealers à deux francs?
- Gözlerin onun üzerinde mi, Jane?
- Tu as les yeux sur elle, Jane?
O da bunu yapmaya çalışıyor.
C'est ce qu'elle essaie de faire.
Bahse girerim güdümlü sinyal onun üzerindedir.
Je paris que la balise est sur elle.
Ben onun üzerinde olduğunu hissetmiyorum.
Je ne sens pas la balise sur elle.
Onunla ne yapmak istiyorsun? Zapata, şimdi Ward'y geri döndüm. Sırada ne var?
Tu veux faire quoi d'elle?
- O iyi.
- Elle va bien.
Tam da ait olduğu yerde.
Là ou elle doit être.
Gerçekten Jasper'i korkutuyor. Özür dilerim dostum.
Elle fait flipper Jasper.
Ona ne kadar vereceklerinden tam olarak emin değilim, bu yüzden...
J'ai dû deviner le dosage. Je suis pas vraiment sûr de combien elle doit en prendre, donc...
Kot pantolonunu patlatan bir düğmenin, Göbeğinin karnı bana hemen hemen aynı olsa da. Öyleyse merak ediyorum sadece bu büyülü,
Elle vient de raconter cette histoire intense d'un bouton qui sautait du haut de son jeans, alors que son joli ventre me semble le même pour moi.
Bana aramayı bırakmamı söylemedi.
Elle ne m'a jamais dit d'arrêter de chercher.
Hayır, tamam, kurnaz olmalıyız.
D'accord, on doit être subtile. On ne peut pas mettre Tasha encore plus en danger qu'elle ne l'est déjà.
Uh... uh, Shepherd DHS savunmasını geçersiz kıldı, aynen burada yaptığı gibi, patlayıcılar sayesinde diğer altı Federal binayı zaptetmeyi denedi. denedi mi? Mesajı vermek için ulusal güvenliğin, diğer 4 saldırıyı durdurmasını göze aldı,
Shepherd a passé les séfenses du DHS et essayer de faire progresser son chemin dans six autres immeubles fédéraux avec des explosifs, comme elle a fait ici.
Birazcık sisli bir aşamadadır. Dozu üzerine tahmin etmem gerekiyor.
Elle est dans un état second.
ellen 595
eller 50
ellerim titriyor 21
elleri 19
eller havaya 54
ellerin 45
ellerim 62
eller yukarı 378
ellerini yıka 31
ellerini uzat 28
eller 50
ellerim titriyor 21
elleri 19
eller havaya 54
ellerin 45
ellerim 62
eller yukarı 378
ellerini yıka 31
ellerini uzat 28