Fın translate French
41,773 parallel translation
Fakir ve işçi sınıfından beyazları topluca Cumhuriyetçi Partiye katılmaya ikna eder.
Il persuade la classe ouvrière blanche de rejoindre les républicains en masse...
Amerikan iş dünyasının ve girişimci sınıfın özgürlüğünü genişletme fikri... 1982 mali yılında 1,8 milyar dolar tasarruf edeceğiz.
L'idée était d'étendre la liberté du monde des affaires et des entrepreneurs... Nous économiserons 1,8 milliard de $ sur l'année fiscale de 1982.
Sınıf arkadaşlarımdan biri, tartışmayı kazanmak uğruna bütün sınıfın önünde bunu yüzüme vurdu.
Une de mes camarades me l'a balancé devant toute la classe pour gagner un débat.
Çocuğum Teddy'nin sınıfında.
Mon fils est dans la classe de Teddy.
Bu fırtına sadece yoldaki bir tümsek.
Cette tempête n'est qu'une ornière sur la route.
Buraya geldiğimizde buranın çok özel bir yer olduğunu düşünmüştüm ama bu fırtına...
Et cette tempête.
Kimse bu büyüklükte bir fırtına beklemiyor muydu?
Et personne n'a anticipé une telle tempête?
Görüş mesafesi sıfır. Tamamen kör olursun.
Il n'y a pas de visibilité, tu serais complètement aveugle.
Toz fırtınasının ortasında gücü kaybettikten sonra hâlâ hasar kontrolü yapıyorum sense yük roketlerini mi konuşmak istiyorsun?
J'évalue toujours les dommage dûs à la perte de l'énergie en pleine tempête de poussière, et tu veux me perler des cargos?
ABD ve AB bizimle kaldığı sürece Çin ilerideki zafer fırsatını hayatta kaçırmaz.
Aussi longtemps que les USA et l'UE restent à bord, la Chine ne va pas risquer de rater sa part de gloire.
Numuneler analiz için fazla kirliydi ama rüzgarın fırtınayla doğudan geldiğini düşündüm rüzgar doğuya kavisli olduğu için. Kaynağını takip etmek mümkün değil.
Les échantillons étaient trop contaminés pour l'analyse mais j'ai supposé qu'elles venaient de l'est avec la tempête à cause de l'arc décrit par le vent, pas moyen de déterminer l'origine.
O yüzden her roket fırlatımının önemi çok büyük.
Les enjeux pour chaque lancement de fusée sont énormes.
Hepsi fırlatın diyor.
Ils sont tous prêts au décollage.
Yaşamın Dünya'dan öteye gitmesi için bu fırsat penceresinin açılması müthiş bir şey.
C'est comme stupéfiant que cette fenêtre d'opportunité soit ouverte pour que la vie puisse aller sur Mars.
Pek az kişi, bu Afrikalı Amerikalıların yeni ekonomik fırsatların peşinde oralara göçmediğinin farkındadır. Onlar terörden kaçarak gittiler.
Peu de gens se rendent compte que ces Afro-Américains ne sont pas venus pour trouver du travail, mais bien pour fuir la terreur.
Afrikalı Amerikalıların daimi olarak ikinci sınıf statüye indirgenmesini sağlayan yasalar kabul edildi.
Des lois ont été votées pour faire des Noirs des citoyens de seconde zone.
Beyaz çocuklarla beyaz olmayan çocukları bir potada birleştirmek ve bu sayede melez ve kırma yığınlardan oluşan bir insan sınıfı yaratmak istiyorlar.
Ils veulent jeter nos enfants avec des enfants noirs dans le creuset de l'intégration pour en faire une génération de mulâtres et de bâtards.
Bir değişim yaratma fırsatımız var, genel suç işleme oranının düştüğü bir dönemdeyiz, ayrıca geçen yıl hapse girme oranı kırk yıldır ilk kez inişe geçti.
Nous pouvons changer les choses. La criminalité violente est en baisse, le nombre d'incarcérations également, et ce pour la première fois depuis 40 ans.
Hükümlü kiralama ortadan kalkınca yeni bir sistem doğdu, Jim Crow sistemi Afrikalı Amerikalılara daimi olarak ikinci sınıf statüsü veriyordu.
Quand celle-ci a disparu, un nouveau système est né, le système Jim Crow, qui reléguait les Afro-Américains à un statut de citoyen de 2nde classe.
Amerika'nın İsa'ya kavuşma fırsatı
Le moment où l'Amérique vient à Jésus
Amerika'nın İsa'ya kavuşma fırsatı
C'est le moment pour l'Amérique de venir à Jésus
- Sadece buradan çıkman için harika bir fırsatın- -
J'ai dit qu'il y avait une excellente chance que tu puisses obtenir...
Rachel ikinci sınıf okuyan bir hukuk öğrencisisin.
Vous êtes une étudiante en droit de deuxième année, Rachel.
Evet, belki ikinci sınıf hukuk öğrencisi olabilirim ama sekiz senedir yardımcı avukatlık yapıyorum.
Oui, je ne suis peut être qu'une étudiante en droit de seconde année, J'ai été une assistante juridique depuis les 8 dernières années.
- Evet altıncı sınıf, en iyi bendim.
Oui, la sixième année. Je dominais.
Deliren biri varsa o da sensin çünkü oradan kurtulma fırsatını geri çeviriyorsun.
Et si quelqu'un est fou, c'est toi, car tu es celui qui refuse une chance de sortir de là.
Ya da iki sene boyunca bir daha bulamayacağın sevdiğin kadınla baş başa kalma fırsatını kullanacak mısın?
Ou tu vas prendre la seule chance que tu auras d'être seul avec la femme que tu aimes pour les deux prochaines années?
Sonunda adamın Harvey ile tanışma fırsatım oldu.
J'ai eu l'honneur de rencontrer ton pote Harvey.
Çünkü o hapiste, sen de iddianameyle karşı karşıyasın bu da en zayıf noktamızı o yapıyor.
Parce qu'il est incarcéré, et que vous allez être mis en examen, ce qui fait de lui votre talon d'Achille.
Şimdi avukatın olarak sana bir fırsat getirdim.
En tant qu'avocat, je vous propose une opportunité.
Çünkü zayıf noktasının ne olduğunu çözmemizde faydası olabilir.
- Ça pourrait déterminer son point faible.
Birinci sınıf.
Première année.
Kanıtlara baktım ve adamı tanıma fırsatım oldu. - Yapmadığına dair kanıtın var mı?
J'ai inspecté les preuves, et appris à le connaître.
Bir de birinci sınıf bir bilim fakültesi gibi.
Ça, et un club de science de lycée de premier ordre.
Rüzgârın fısıldayan tınısı gibi.
Comme une chanson flottant dans l'air.
- O bunu söylemek için çok kibar biri ama sen istediği her şey için umursamadan ortalığı yıkıp gerisine düşünmeyen zayıf, egoist küçük bir kızsın. - Tamam Lee, bu kadar yeter.
- Lee, ça suffit.
Nükleer bir silahı yakından görme fırsatını kaçırsa mıydım yani?
Et rater l'opportunité de voir une arme nucléaire de si près?
Bay Burns, karınız nazikçe sınıf velimiz olmaya gönüllü oldu, bu yüzden birkaç şey...
M. Burns, votre femme était volontaire pour être parent délégué, donc il y a des détails...
Ama herkes sınıf velisi olmayı reddetti.
Mais tous les autres ont refusé d'être délégué.
Sınıf annesi olduğunu neden söylemedin?
Pourquoi tu ne m'as pas dit que t'étais mère déléguée?
Tahmin et şimdi kim sınıf annesi oldu?
Devine qui est mère déléguée maintenant? Moi!
- Gerçekten mi? 3. sınıf sitcom programının, arka sahnesinde neler olduğu hiç umrumda değil.
Je me fiche de ce qui se passe dans les coulisses de ma série de 3e zone.
Evet, benim sınıfım.
Oui. C'est ma classe.
İşe yarayacağını düşünürsen her zaman bir fıçı rom, açıp içebiliriz.
On pourrait toujours déboucher un baril de rhum, si tu penses que ça pourrait aider.
Toz fırtınası bölgesinin önümüzdeki onyıllarda çok daha kurak olacağını düşünüyoruz.
La région du Dust Bowl devrait devenir beaucoup plus sèche dans les prochaines décennies.
50 yıl sonra, toz fırtınası bölgesinde ve burada sürekli kuraklık olacağını öngörüyoruz.
On prévoit des sécheresses persistantes dans le Dust Bowl, et ici dans 50 ans.
Bu kalabalığa hitap etme fırsatını bana verdiği için sayın genel sekretere ve burada toplanmış, harekete geçmeye hazır seçkin iklim liderlerine teşekkürlerimi sunarım.
Merci, M. le Secrétaire Général, de m'accorder la parole. Merci aux leaders sur les questions climatiques réunis ici, et prêts à agir.
yoksa "Sıfır sıfır" diye başlayan bir kod adınız var mı?
Langford ", ou c'est double-0 que je devrais utiliser?
Kum Fırtınası'nı hatırlıyor musun?
Tu te rappelles de l'opération "Tempête du désert"?
8. ya da 9. sınıf mıydı?
C'était en 4e ou en 3e?
10. sınıf, aynısı.
En 2nde. C'est l'originale.