Imkansız değil translate French
395 parallel translation
- Bu imkansız değil ki.
- Ça ne l'est pas.
Ama hiçbir şey imkansız değil.
Enfin, on sait jamais, y a rien d'impossible...
Bu dalış imkansız değil.
Cette plongée n'est pas impossible.
Bunu bilin. Zor, ama imkansız değil.
Difficile, mais pas impossible.
- Bu zor olur. Ama imkansız değil.
Ce sera difficile... mais pas impossible.
Teklifin kalanına gelince, bu imkansız değil neredeyse olasılık dışı.
Quant au reste de la proposition ce n'est pas impossible. C'est simplement improbable, et par dessus tout, une impertinence.
Bu imkansız değil.
- C'est pas possible.
Bu yol zor olabilir ama imkansız değil.
Cela peut être difficile, mais pas impossible.
Bu beyefendi, imkansız değil, ne kadar fantastik gözükse de.
Ceci, Monsieur, n'est pas insurmontable. Aussi fantastique que cela semble...
Geleneklere uymaz, fakat imkansız değil.
Ça n'est pas impossible.
Bana inanın, imkansız değil.
C'est possible, croyez-moi.
- Amerika'da hiçbir şey imkansız değil.
- En Amérique, rien n'est impossible.
Yani o kadar da imkansız değil.
Ça vous paraît-il possible?
Bu, imkansız değil.
C'est certainement possible.
Hiçbir şey imkansız değil.
Rien n'est impossible.
Ama imkansız değil, Mr Spock.
Mais pas impossible, M. Spock.
- Bu ülkede hiçbir şey imkansız değil.
- Rien n'est impossible dans ce pays.
Acılı olur, ama imkansız değil.
Douloureux, mais possible.
- Evet, yaklaşmanıza izin verirse imkansız değil.
Oui, c'est pas impossible s'il vous permet de l'approcher.
Hiç bir şey imkansız değil.
Rien n'est impossible.
Zor olabilir, ama imkansız değil.
Ce sera peut-être difficile, mais ce n'est pas impossible.
Zor, Teğmen Starbuck ama imkansız değil.
Difficile, mais pas impossible.
- Bu imkansız. - Değil.
C'est impossible!
Ama bu imkansız, değil mi?
Mais ce n'est pas possible!
Hüner ya da değil, Bu kadar iyi ekmek yapmam imkansız
Jamais je n'y arriverai.
Bir tek bu da değil Bay Talbot fiziksel çaba göstermesinin imkansız olduğu bir operasyon geçirdi.
Non seulement cela, mais M. Talbot a subi une intervention... qui interdit tout effort physique.
- İmkansız, üst katta değiller. Otelo da yok, Sicilyalı'nın oğlu. Bayan Tergel de evinde değil.
Otello et le fils de la Sicilienne ont aussi disparu.
İmkansız değil. Sonradan hiç paramın kalmayacak olması dışında.
Ce n'est pas impossible, mais après cela, je n'aurais plus d'argent.
Çocukken oynadığım yerlerle ilgili, şunu bunu düşünmeye başlamam imkansız bir şey değil.
Mais il n'est pas exclu que ces lieux, tout sonores encore des échos de ma jeunesse, m'aient évoqué des souvenirs de cette époque.
Bu imkansız, Cinayet işledi, özgürlüğü satıIık değil.
C'est impossible. Il a été jugé coupable de meurtre. Sa liberté n'est pas à vendre.
İmkansız değil, değil mi?
Ce n'est pas impossible, n'est-ce pas?
İnanmak neredeyse imkansız, değil mi?
Presque impossible à croire, n'est-ce pas?
İmkansız değil. Oldu işte.
Pas du tout, ça vient d'arriver.
İmkansız, değil mi anne?
Mais... Impossible... n'est-ce pas, Mère?
Bu kazak çok büyük değil. Büyük olması İmkansız. - Neden?
Ce pull-over n'est pas trop grand et il ne peut pas l'être.
Bu imkansız Senatör, mümkün değil.
lmpossible! Plus tard...
İsteği olağan dışı değil ancak gerçekleştirilmesi imkansız.
Sa requête n'est pas anormale... toutefois, impossible à satisfaire.
Bulduğumuz tüm bulgular Karın Deşen Jack'i gösteriyor, bu ise imkansız, değil mi?
Tous les éléments jusque-là accusent Jack l'éventreur, ce qui est en soi impossible.
- Bu imkansız! - Değil.
C'est pas possible?
Çok şaşırtıcı, değil mi? - Aynı zamanda da, imkansız.
C'est tout de même étonnant, non?
Sadece tuhaf değil... imkansız!
Pas absurde, impossible.
Teorinizin yanlışlığı sadece sağlam temelli olmamasında değil, aynı zamanda kanıtlanması imkansız, değil mi?
Mais votre théorie est fragile et impossible à prouver.
Fazlasıyla spekülatif ama imkansız da değil.
Elle est certes spéculative mais non moins plausible.
İmkansız veya değil hepimiz bir an evvel medeniyete dönmeliyiz.
Impossible ou pas, il faut revenirà la civilisation.
İmkansız değil.
Ce n'est pas impossible.
İmkansız değil.
Pas impossible.
Henry Kissinger'ın ne zaman... uğrayacağını bilmek imkansız, değil mi?
On ne sait jamais quand Henry Kissinger va débarquer, hein?
O kadar imkansız bir şey değil, Ondan hoşlandığını biliyorum.
Tu as raison.
- İmkansız. 2O milyon frankına bahse girerim ki değil.
Je te parie 20 millions de francs que si.
Fille de Fermier'nin o yarışı kazanması mümkün değil. İmkansız.
Il n'y avait aucune chance que Fille De Fermier puisse gagner cette course!
Bu yüzyılları değil 10.000 yılı bulacak fakat imkansız olmayan bir süreç.
Cet objectif ne sera pas atteint dans cent ans... mais dans mille ou dix mille ans. Néanmoins, il reste possible.
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değildim 75
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değildim 75