Oynamak istemiyorum translate French
355 parallel translation
Kağıt oynamak istemiyorum, Charles.
Je ne veux pas jouer aux cartes, Charles.
Sadece seninle oynamak istemiyorum, hepsi bu.
Je ne joue pas. Un point c'est tout.
Daha fazla oynamak istemiyorum, hemşo.
Je ne joue plus. Pas à la maison.
Cora'yı oynamak istemiyorum.
Je ne veux pas jouer Cora.
Yani... Dama oynamak istemiyorum.
Je veux dire... je n'ai pas envie de faire une partie de dames!
Bir daha asla oynamak istemiyorum.
Je ne veux plus jamais y jouer.
Artık oynamak istemiyorum.
Je ne joue plus.
Oynamak istemiyorum.
Je n'ai plus envie de jouer.
Oynamak istemiyorum! - Bu ben değilim!
Ce n'est pas moi!
Neyse, Düşünüyordum da belki yarını düşünerek uyuyamamışsındır ve belki bir kaç el iskambil oynarız İskambil oynamak istemiyorum.
Je pensais que vous seriez éveillé, pensant à demain, et que vous voudriez jouer aux cartes. Je ne veux pas jouer aux cartes. Vous êtes ronchon.
Bu yabancıyla çoluk çocuk oyunu oynamak istemiyorum.
Je ne veux pas jouer à ce petit jeu avec ce coronel gringo.
- Sizinle oynamak istemiyorum!
- Je ne veux pas jouer avec vous!
Sizinle oynamak istemiyorum!
Je ne veux pas jouer avec vous!
- Artık oynamak istemiyorum.
- Je n'ai plus envie.
Hiçbir oyunu oynamak istemiyorum.
tu ne veux pas jouer à ce jeu? Je ne veux jouer à aucun jeu
Saçma saman oyunlar oynamak istemiyorum
Trop compliqué à mon goût.
Hayır, Gelmeyeceğim Oynamak istemiyorum.
Non, je ne viens pas Toi reviens immédiatement.
Bu aptal oyunu oynamak istemiyorum!
Je veux pas jouer á ce jeu á la con!
Bu oyunu oynamak istemiyorum.
Je veux pas jouer à ce jeu.
Size fettan ya da masum kadın rolü oynamak istemiyorum.
Je ne veux pas être coquette avec vous, ni jouer l'innocente.
Hayır, sayılarla oynamak istemiyorum.
Je ne veux jouer aucun numéro!
Ben... Oynamak istemiyorum.
Arrêtez, je ne veux plus jouer...
Bahçende oynamak istemiyorum
Je ne veux pas jouer dans ton jardin
Oynamak istemiyorum.
Ça ne me dit rien.
- Oynamak istemiyorum!
- Je ne joue pas à ça!
Ben artık filmde oynamak istemiyorum.
Je ne veux pas retourner dans le film.
- Oynamak istemiyorum.
J'en ai juste marre, c'est simple.
- Oynamak istemiyorum dedim.
Hé, laisse tomber, je te dis!
- Artık oynamak istemiyorum, Sissy.
- Je veux plus jouer, Sissy.
Dinle, lanet oyunlarını oynamak istemiyorum, Hendershot.
M. Hendershot, je ne rigole pas.
Oynamak istemiyorum.
Je ne veux plus jouer.
Aynı oyunu tekrar oynamak istemiyorum.
Je ne veux pas vous voir jouer ce jeu pour de vrai.
Ödevini yap da git oyna. Oynamak istemiyorum.
Mais... je ne veux pas aller jouer!
Ama ben oynamak istemiyorum. Benim...
C'est pas jouer que je veux, c'est rendre le cahier!
- Bu oyunu oynamak istemiyorum.
Je ne veux pas me mêler de politique! Vous ne le savez pas, c'est ça?
Onunla oynamak istemiyorum.
Je ne veux plus jouer ici.
Böyle kumar oynamak istemiyorum.
Je ne veux pas jouer comme Cela.
Hayır, kırmızı ışıkla oynamak istemiyorum.
- Non, pas maintenant.
Oynamak istemiyorum...
Je ne veux pas jouer...
Bu lanet oyunu oynamak istemiyorum. Sahip olduğum tüm duyularıma ihtiyacım var.
Non, très peu pour moi!
Artık bu sıkıcı oyunu oynamak istemiyorum.
Je ne veux plus jouer à ce jeu stupide.
- Artık oynamak istemiyorum.
- Et merde. Je joue plus.
- Ben de oynamak istemiyorum.
- J'ai plus envie de jouer.
- Sizinle oynamak istemiyorum. Oynamak istemiyorum. - şşş, şşş, şşş, şşş, şşş!
Mais regardez ces serpents, dans ses cheveux!
Hayır, oynamak istemiyorum.
Non, pas maintenant.
Artık oynamak istemiyorum.
Je ne veux plus jouer.
Artık oynamak istemiyorum.
je ne veux plus jouer.
O ben değilim! - Oynamak istemiyorum.
Je veux plus jouer.
Oynamak istemiyorum.
Je joue plus.
Haydi, oyun oynamak istemiyorum.
Ben, je ne joue pas, moi.
Briç oynamak varken erkeklerin vakitlerini Porto şarabı içerek geçirmelerini istemiyorum.
Je hais qu'on perde son temps à boire du porto quand on peut jouer au bridge.