Sarı el translate French
167 parallel translation
Ve şimdi Sarı El'in Cheyenneleri arazide geziyor.
Et maintenant Main Jaune s'est enfui avec ses Cheyenne.
Sen Sarı El'in arkasından gidiyorsun.
- Vous partez trouver Main Jaune.
Bunlar Sarı El'in adamları.
Ce sont les hommes de Main Jaune!
Önce bizi Sarı El'e götürmesi gerektiğini söylüyor.
Il dit qu'il doit nous emmener voir Main Jaune en premier.
Sarı El istemezse bizi bırakamaz.
Il ne peut pas nous laisser partir à moins que Main Jaune ne soit d'accord.
Beni Sarı El'e götürmesini istedim, böylece ne yapacağını öğrenebiliirim.
Je voulais qu'il me mène à Main Jaune... pour que je découvre ce qu'il mijote.
Kendi dilini konuş, Sarı El.
Parle ta langue, Main Jaune. Je te comprendrai.
Seni savaşa ne yöneltti Sarı El?
Qu'est-ce qui t'a mis sur le sentier de la guerre, Main Jaune? .
Bütün kabileler Sarı El ile beraber ata binecek.
Toutes les tribus avec Main Jaune.
Sarı El konuştu.
Main Jaune a parlé.
Sarı El biliyor.
Main Jaune sait.
Biri Sarı El'i kandırıyor.
Où? . Quelqu'un ment à Main jaune.
Hickok söylemeyecek ama Sarı El öğrenecek..
Hickok ne dira pas, mais Main Jaune va savoir.
Ne zaman Ay gökte olunca, Sarı El öğrenecek.
Quand lune dans ciel ici... Main Jaune va savoir.
Sarı El askerin hangi yoldan gideceğini öğrendi.
Main Jaune découvrir maintenant où soldat aller.
Sarı El Hickok'u öldürmek istemiyor... ama askerin fişeklerle hangi yoldan gittiğini öğrenmek zorunda.
Main Jaune pas vouloir tuer Hickok... mais doit savoir où soldat aller avec balle.
Sarı El yalan söylemez.
Main Jaune pas mentir.
Ve eğer Custer senin Sarı El'e konuştuğunu öğrenirse seni infaz mangasına teslim eder.
Et si Custer apprend que tu as parlé à Main Jaune, tu seras fusillée.
Sarı El'e rehberlik mi yapıyordun?
Tu fais l'éclaireur pour Main Jaune? .
Sarı El'in elinden yeni kurtulmuş. Ha...
Il arrive de chez Main Jaune.
Sanırım Custer seni Sarı El'i bulman için göndermişti.
Je pensais que Custert'avait envoyé pour localiser Main Jaune. - Je l'ai localisé, non?
Eğer kızsa onu Sarı El'in kampından uzak tutmalıyız.
Si c'est une fille, on évitera qu'elle tombe dans les pattes de Main Jaune.
Sarı El çok uğraştığı bu cephaneyi alamadı.
Eh bien, Main Jaune n'a pas reçu les munitions qu'il attendait.
Sarı El'e haber vermiş olmalı.
- Elle a dû le dire à Main Jaune.
Sarı El senin ziraat aletlerinle tarım yapıyordu.
Main Jaune cultive avec vos outils de ferme.
Sarı El'in Cheyyenleri ile beraber güneyden.. Oturan Boğa'ya katılmak için geldiğini söylüyor.
Il dit que Main Jaune arrive du sud avec ses Cheyenne... pour rejoindre Sitting Bull.
Kara Kartal gelir. Sarı El kız kardeş için.
Aigle Noir est venu pour sœur de Main Jaune.
Kadın kabul ederse, Sarı El kardeş olacak.
Si elle dire oui, lui devenir frère de Main Jaune.
Sarı El hayır der.
Main Jaune dire non.
Belki Sarı El sana savaş tören verir.
Alors Main Jaune peut-être donner troupes.
Sarı El, beni buraya ilk getirdiğinde, benim bir at olduğumu söyledin.
Main Jaune, quand je suis arrivé ici vous aviez dit que j'étais un cheval. Un animal.
Sarı El, sözlerin iyi, der. Ama Şifacı sözlerin iyi değil, der.
Main Jaune dire ta parole bonne mais sorcier dire ta parole pas bonne.
Sarı El'in nesi var?
Qu'a donc Main Jaune?
Sarı El, ayı derisi kemeri aldı.
Lui prendre ceinture d'ours.
Yani, Kara Kartal, ne zaman isterse Sarı El'in kadınını alır.
Aigle Noir pouvoir prendre femme de Main Jaune quand lui vouloir.
Sarı El şikayet ederse, zayıf.
Si Main Jaune se plaindre, lui être faible.
El ele tutuşup, evi sarın.
Faites une chaîne autour de la maison.
Dışarı çıkıp el frenini boşa alacağım.
Je vais sortir, desserrer le frein à main et pousser la voiture.
Size söylemeyi unuttum. Aynı zamanda el falına bakarım. Yemek yaparım, becerikliyimdir, kendi çorap söküklerimi dikerim, asla sarımsak ya da soğan yemem.
J'oubliais : je lis des poèmes, je cuisine, j'avale des sabres, je recouds mes chaussettes, ne mange ni ail ni oignon, que désirer de plus?
Araba taklalar atarak devrilirken, o el çantasını alıp dışarıya atlayabiliyor.
Elle saute d'une voiture qui s'écrase... en ramassant son sac?
Onu dışarı çıkardıkları an el sıkışmak istiyorum.
Je veux lui serrer la main.
Dışarıda bir el arabası var. Onu getirebilir misin lütfen?
Allez chercher la brouette dehors.
El kol hareketi yapma ve sesini de yükseltme, yoksa seni dışarı atarım!
Ne faites pas ce geste et ne haussez pas la voix! Ou je vous flanque dehors!
El yapımı Porrow diyorlar. Mehtaplı gecelerde pencereden dışarı koyuyorsun onu.
Les soirs de lune, On les met dehors.
Merdivenlerdeki karışıklıkta, odama koştum, bir el ateş ettim, topluyu dışarıya attım, onu orada buldunuz.
Dans ce brouhaha, je suis monté et j'ai tiré une balle, j'ai jeté le revolver dehors, où vous l'avez trouvé.
Dışarıda bir adamları varsa, hapishaneye yürü ve el salla.
S'ils ont posté un homme, marche vers la prison et fais-moi signe.
Dışarı çıkıp kocana el sallayacaksın.
Tu vas sortir et faire signe á ton homme.
İkinci el bir jipin seksapeline sahip iyi ovalanmış bir sarışın olduğunu duydum.
J'ai entendu dire qu'elle avait autant de sex-appeal qu'une jeep qu'on aurait retapée...
Ağaçlar o kadar genişlerdi ki dört, beş kişi el ele tutuşup ağaca sarılsalar dahi kolları kavuşmazdı.
Une forêt immense, avec des arbres tellement énormes : qu'il fallait 4 ou 5 types, tendant leurs bras pour en entourer le tronc!
Hıyarcıklı veba olsanız bile umurumda değil. Parayı ödeyemiyorsanız... özel eşyalarınıza el koyar ve sizi dışarı atarım.
Vous pourriez avoir la peste, si vous ne payez pas votre loyer... je confisque vos affaires et vous expulse.
İşte annemiz geldi. Hadi ona el sallayın ve sarılın.
Faites un gros câlin á votre maman.