English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ Z ] / Zamanlarımda

Zamanlarımda translate French

305 parallel translation
Ve şimdi, gecenin sessizliğinin dışında,... iki yalnız çocuğu bir araya getirdin,... ve bana bir arkadaş gönderdin,... gözlerime ışık olacak ve zor zamanlarımda yardımcı olacak.
Et que ce soir, dans le silence de la nuit, Tu aies réuni deux âmes égarées et que Tu m'aies envoyé un ami pour être mes yeux et me conforter dans les temps difficiles.
Evet, boş zamanlarımda.
- Oui, à mes moments perdus.
Boş zamanlarımda oyunlar yazarım.
- Pour moi?
Üstelik bu zor zamanlarımda bana çok iyi davrandı.
II a été très gentil avec moi dans les moments difficiles.
Boş zamanlarımda yemek yapmayı öğreniyorum.
J'apprends la cuisine à mes moments perdus.
Evet. Masraflarımı karşılamak için boş zamanlarımda çalışacak bir iş bulmalıyım.
Je pense travailler à côté pour payer mes études.
Çünkü boş zamanlarımda Şeriflik yaparak ; atları yan yana bağlatmamak, sokağa kağıt attırmamak gibi küçük işlerle uğraşabilirim.
Je peux assumer toutes les tàches d'un shérif, le stationnement des chevaux, surveiller la propreté de la ville, pendant mon temps libre.
Evet, Suçluydum, zayıf olduğum ilk zamanlarımda.
J'ai eu le même genre de faiblesse.
Bunu sana anlatışımın nedeni, kafamdaki dertten bir süre uzaklaşmak. Boş zamanlarımda, yazarım.
Et, je vous l'avoue avec quelque embarras... à mes moments perdus, j'écris!
Benim için çok şey ifade ediyor. Zor zamanlarımda hep yanımda oldu. Gidersem yıkılır, yapamam.
Elle m'a aidé quand j'étais dans le besoin.
Kalbimin ve bacaklarımın götürdüğü yere. Sadece boş zamanlarımda kırsal bölgelerde geziniyorum.
Je voyage comme bon me semble, là où mes pieds me guident.
En iyi zamanlarımda bile.
Même quand je suis en pleine forme.
Boş zamanlarımda da özel bir televizyon kanalı için çalışıyorum.
Et je suis aussi programmatrice à mi-temps sur une petite chaîne de télé.
Böyle zamanlarımda bana aldırış etme. Kahrolası ateş.
Fais pas attention quand je m'emballe, c'est la fièvre.
Üzgünüm çünkü, bir tanem, yoksulluğumuz hayatımızı sürdürmeye elvermeyecek kadar uç noktalara geldi. Bunaklık zamanlarımda bana sahip çıkması için çok sevgili minik yavruma bakmalıyım.
Je suis triste parce que notre misère est si extrême que je ne peux plus nous faire vivre... et je dois m'en remettre à toi, ma petite chérie, pour nourrir ma vieille carcasse.
Sadece boş zamanlarımda.
Seulement à mes moments perdus.
Bunlar en zor zamanlarımda bile asla elden çıkarmadığım birkaç değerli aile yadigarıdır.
J'ai ici de précieux bijoux de famille dont j'ai toujours refusé de me séparer, même dans les pires moments.
Boş zamanlarımda kozmetik ürünleri satıyorum.
Je vends des produits de beauté à mes moments perdus.
boş zamanlarımda...
Quand je suis libre, dans mes loisirs...
aksi takdirde nadir boş zamanlarımda ; Yazarım.
Sinon qu'à mes rares moments perdus j'écris
İhtiyarlık zamanlarımda oğlum olacaksın ayrıca güçten düşünce elim ayağım.
Vous serez le fils de mon vieil âge... et le membre de mon infirmité.
Ya boş zamanlarımda kendi odamda takarsam?
Et si je ne le porte que dans ma chambre?
Boş zamanlarımda evimizin dizaynı konusunda... çalışıyorum.
Je travaille à la décoration de notre maison... Quand j'ai du temps libre.
Mikrofonu görüyor musun? - Ne zaman yaptın bunu? - Boş zamanlarımda.
Il a combiné ses pilules pour le cœur, et ces cachets.
Boş zamanlarımda mobilya yapmayı ve odada nereye konabileceği üzerinde tartışmayı severim.
J'aime acheter des meubles et réfléchir à l'endroit où les placer dans la pièce.
Yoksa boş zamanlarımda, Bakanlığın... ajanlarını vurup dünyayı mı yönetiyorum?
Ou est-ce que je tue des agents pour devenir maître du monde?
Peki ya boş zamanlarımda gelirsem?
Si je viens pendant mon temps libre?
Şey, bazı zamanlarımda.
J'ai des fulgurances.
Bir zamanlar kucağımda dalları ile bir cin vardı la la la Cin ne içindir iyi bilirsiniz? Alçak sesle ağlaması için la la la
Il était un'fois un lutin de l'onde connu pour son cri de basse profonde
Onunla tanıştığımda zor zamanlarımdı ve zorluklardan usanmıştım.
J'étais pauvre et fatiguée de l'être quand il est arrivé.
Bir zamanlar benim yaşımda olduğunu unuttun mu? Bak kimmiş.
- Tu ne te rappelles plus quand tu avais mon âge...
Bay Lermontov, bir zamanlar hayatımda danstan başka hiçbir şeye yer olmadığını düşünüyordum.
Je croyais que, dans ma vie, seule la danse comptait.
Şimdi geriye baktığımda, o zamanlar önemli olmadığını düşündüğüm şeyler görüyorum.
Maintenant des choses me reviennent.
Buna alışkındım, yanımda olup bunu bana yaptırdığın zamanlar...
Je le faisais, quand tu étais là pour m'accompagner.
Eee, hayatımda bazı zor zamanlar oldu.
Eh bien, j'ai eu quelques moments assez fantastiques dans ma vie.
Bir zamanlar, kendine ait bir yerin olsun isterdin diye kalmış aklımda.
Je croyais qu'à un moment tu voulais un endroit à toi.
Yanımda olduğun zamanlar bile, sürekli seni özlüyorum.
Tu me manques sans arrêt, même quand tu es avec moi.
Bunun gibi zamanlar vardır... gerçekten kendimden çok fazla hoşlanmadığımda.
C'est dans des moments pareils que je me trouve désagréable!
Ben o zamanlar komiydim. Daha 10 yaşımda değildim.
J'étais porteur alors, j'avais 10 ans.
François'ya tablo sattığımda... o zamanlar bir film yönetmeni değildi,.
et... dix Matisse! François Reichenbach, à l'époque, n'était pas cinéaste mais marchand d'art!
* Aşkım saklayamayacağım bir şey * * Üzüyor beni hâlâ * * Denediğim zamanları hatırladığımda *
Mon amour est une chose que je ne peux pas cacher, ça me fait toujours mal quand je me souviens des fois où j'ai essayé
Bunlar meydana geldiğinde, o sandalyelerin arasından oraya baktığımda ve genç bir bayan yüzü görürüm ve gözlerinde kendimi görürüm daima böyle olmak istedim, belki bir zamanlar...
Quand ça arrive, que sur l'un des pupitres alignés, je vois un visage de jeune femme et moi dans ses yeux tel que j'avais toujours voulu être,
Bu şirkette genç bir yönetici olduğum zamanlar hala aklımda.
Je me souviens quand j'étais jeune cadre de cette compagnie.
İngiltere'ye baktığımda da özellikle bu bölgeye, bu bir zamanlar büyük olan bu bölgeye işlerin zorlaştığını görebiliyorum.
Quand je regarde l'Angleterre, et en particulier cette région, qui eut son heure de gloire, je me rends compte que les temps sont durs.
15 yqşımda olduğum zamanlar gibi... Mary Louise McBirney'i buluşmamızda... Lou Ann's Diner a götürürdüm.
A 15 ans, j'avais emmené Mary Louise McBirney... au café Lou Anne.
Ama şimdi geriye baktığımda anlıyorum ki o zamanlar hem kendi kendime... hem de batıdaki büyük çöle yabancıymışım. Adım Britton Davis.
Je sais aujourd'hui que je me connaissais aussi mal... que le grand désert de l'Ouest.
Bazı zamanlar, burada dolaştığımda, sektörün bitpazarı olduğumuzu hissediyorum.
Parfois quand je me balade ici, j'ai l'impression que c'est le marché aux puces du secteur.
Bu da onu MGM'den ayıran en karakteristik özelliktir diyebiliriz. O zamanlar bir filme baktığımda her şey süt beyazsa, MGM bu derdim.
Ils contenaient une bonne dose de réalisme, ce qui n'était pas de mise à la MGM.
Benim de hayatımda böyle zamanlarım olmuştur.
Il y a eu des instants comme ça aussi dans ma vie.
Tabii o zamanlar gençtim... başımda kavak yelleri esiyordu.
Bien sûr, j'étais jeune, je m'emballais vite en ce temps-là.
Bir zamanlar tanıdığım kişi yok karşımda!
Tu n'es plus celui que je connaissais.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]