Zamanı değil translate French
11,357 parallel translation
Cassandra hiç zamanı değil. Hadi Jones'u bulalım.
Cassandra, c'est vraiment pas le moment.
Şimdi bunun zamanı değil.
Ce n'est pas le moment.
- Hala geç değil. Hiçbir zaman...
C'est jamais trop tard.
Haberin olsun, ana bilgisayarları zaman paylaşımı için uygun hale getirmek sadece devreleri açmak kadar kolay değil.
Mais convertir les unités centrales pour le temps partagé ne se fait pas en appuyant sur un bouton.
Bunu söylemek için uygun bir zaman değil ama ileride lazım olabilir.
Ce n'est pas le meilleur moment pour te dire cela mais
Şu an bunun için uygun bir zaman değil, Joe.
Ça va être dur.
Aslında şu an da pek doğru bir zaman değil.
Là, je peux vraiment pas.
Her zaman kolay değil.
Ouais, ce n'est pas toujours facile.
- Hayır, iyi bir zaman değil.
- Non c'est pas le bon moment.
Doğru zaman değil diye düşündüm.
Ce n'était pas le bon moment.
- O zaman müsait değil.
Alors, non.
O zaman üzgünsün ama tamamen değil.
Donc vous êtes désolé, mais pas vraiment.
O zaman, amacımız bir ipucu aramak değil mi?
Alors pourquoi ne pouvons-nous pas déterrer des indices?
Burada her zaman bir evin olduğunu biliyorsun, değil mi?
Ma maison. L'incertitude qu'ils m'attendent en Inde.
Zaten ne zaman ne olacağını bilmediğimiz için eşyaları açmanın hiç mantığı yok değil mi?
Bref, à quoi bon tout déballer quand on ne sait pas ce qu'il se passe?
Her zaman değil.
- Pas toujours.
Sen ve senin fikirlerin bu ülkenin ihtiyacı olan şeyler değil ve bu yüzden de hiçbir zaman başkan olamayacaksın.
Vous et vos idées ne sont pas ce dont ce pays a besoin, et je peux entrevoir que vous ne deviendrez jamais président.
- Burada değil. - Nerede o zaman?
Alors où est-il?
Çünkü bununla ilgili konuşuyorsan pek iyi bir zaman değil.
Parce que si tu parles de ça, c'est pas trop le moment.
Bu Kupür Kitabı gibi değil, yaparsak çok zamanımızı alacak.
Et le Livre de Coupures ne va sûrement pas prendre de congé pendant ce temps, donc...
Şu an isim zamanı değil, şu an listeleme yapıyorum.
- Je m'appelle Flynn Carsen. - Ce n'est pas le moment de se présenter.
- Zaman yolculuğundan nefret edeceğim, değil mi?
- Je vais détester voyager dans le temps.
400 yıllık öpüşme yeterli bir zaman değil miydi?
Quoi, un baiser de 400 ans, ça n'était pas assez long?
Yatağa yatma zamanı geldi, değil mi?
On devrait aller se coucher, tu crois pas?
O zaman o neden burada değil?
Alors pourquoi n'est-il pas là?
Her zaman değil.
Pas toujours.
- O zaman "Bir şey değil" de.
Alors dis "de rien". De rien.
Nemli bir günde zamanı durdurmamız benim suçum değil.
C'est pas de ma faute on a gelé le temps un jour humide.
Tamam, dinle o zaman. Sen ölümsüzsün değil mi?
Bon, écoute-moi maintenant.
O zaman bu kitap bir sorun değil mi Sue?
Et bien ce livre est un problème, n'est-ce pas Sue?
Şu anda hiç iyi bir zaman değil.
Ce n'est ni le moment, ni le lieu.
- Her zaman bu şekilde değil.
- Ce n'est pas toujours comme ça. - Il y a une fête?
Ama bunun için zaman yok değil mi?
Mais on n'a pas le temps de le faire.
Yani o zaman Theo gerçekten de Theo ama ailesi gerçek ailesi değil mi?
Donc maintenant, Théo est Théo, mais ses parents ne sont pas ses parents?
- Henüz. Theo'nun anne ve babası psikopat birer katilse o zaman ona güvenmememiz gerekir, değil mi?
Si les parents de Théo sont des psychopathes On ne devrait pas lui faire confiance, non?
Yani eğer Tracy üvez ağacından geçebiliyorsa ve hiç bir doğa üstü bunu yapamıyorsa o zaman Tracy doğa üstü değil demektir.
Donc si Tracy en a été capable, et si aucun être surnaturel n'en est capable... Tracy n'est pas surnaturelle.
Belki hiçbir zaman Herkes'e karşı dolaplarını gün yüzüne çıkaramayacağım ama öncelikli endişem bu değil.
Je ne ferai jamais la lumière sur votre machination contre Tout-le-monde, mais ce n'est pas mon but.
Bebeğim, gerçekten iyi bir zaman değil.
Pas le bon moment, chéri.
Haplar benim için her zaman gerçeklikten kaçmak için bir araç olmuştur ve bu son zamanlarda içimden bunu yapmak gelmiyor değil.
Les pilules furent toujours pour moi un moyen d'échapper à la réalité, et dernièrement c'est quelque chose que j'ai eu envie de faire.
Yılın hangi zamanı gittiğin önemli değil Kono.
Peu importe le temps j'y vais, Kono,
Beni bulmaya çalışman gururumu okşadı ama şu an hiç iyi bir zaman değil.
- Toi! Écoute, je suis flatté que tu aies essayé de me retrouver mais ce n'est pas le bon moment.
Her zaman Emma ve senin yanında olacağımı biliyorsun değil mi?
Tu sais que je serai toujours là pour toi et Emma, n'est-ce pas?
Birini kurtarırken bir başkasına zarar veriyorsun. Her zaman değil.
Parfois, il n'y a pas de conséquences.
Teşekkür ederim, Louis, ama sende rahatlık bulmak için hiç doğru bir zaman değil.
Mais la tristesse ne fait pas saigner les hommes, Marie.
Şimdi, bence düğün için tartışma zamanı geldi değil mi?
Bon. J'aimerais qu'on parle du mariage.
-... ama bize ders vermek de değil. Amacın ne o zaman?
Vous prétendez que vous ne recherchez pas la vengeance, mais vous ne nous donnez aucune leçon, alors qu'est-ce que vous faites?
Daha çok zaman istedim yardımcı değil.
J'avais demandé du temps, pas une assistante.
O yüzden muhtemelen şu an Parrish'le yalnız kalmak için iyi bir zaman değil.
C'est pas le moment de se retrouver seul avec Parrish.
Artık zamanı gelmişti, öyle değil mi?
Il était temps, n'est-ce pas?
Zaman zaman mücadele ederdik değil mi, Bayan Campbell?
Vous vous battez depuis longtemps, n'est ce pas, Mme Campbell?
Ben de düşündüm ki, o zaman benim için geçerli değil diyelim...
Donc je pensais que si un jour, sait-on jamais, je puisse..
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değildim 75
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değildim 75