English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ Z ] / Zamanımızda

Zamanımızda translate French

660 parallel translation
Bizim zamanımızda oyuncaklar çok daha basitti. Nuh'un gemisi ve tahta askerler vardı. Böyle teferruatlı şeyler yoktu.
Tu sais, je me demande parfois si tous ces nouveaux jouets, ce n'est pas un peu trop.
Bizim zamanımızda farklıydı. Parası iyi, adil bir işti.
Il y avait une bonne paie et du respect pour tous.
Bizim zamanımızda, bir genç kur yapmak için sokağın ortasında dikilmezdi.
De mon temps, un jeune homme ne faisait pas sa cour dans la rue.
Hiç düşündün mü, üç yıldan fazla bir süredir en keyifli zamanımızda bile, hiç söylemediğimiz bir kelime var.
En 3 ans, on ne s'est jamais dit une seule fois : "Je t'aime".
En iyi zamanımızda bizi elden çıkarıyorlar!
Dans la force de l'âge, et on nous met au rancart!
Diğer harcamaları askıya alalım. Evet ama yönetim kurulu başkanı olarak Fulton'un keşfini bizim zamanımızda yaptığına dikkat çekmek istiyorum.
En tant que président du conseil, je rappelle qu'on a financé ses recherches.
Zamanımızda, efendim, dediğiniz anlamda gazlamaya gerek yok.
À nos âges, nous n'avons aucune envie de nous marrer, comme vous dites.
... ama zamanımızda böyle mucizeler yok artık sizi yeterince dinledim, anlattıklarınız saçma.
De tels miracles existent-ils encore? J'en ai assez entendu. Voilà une pauvre affaire.
Bizim zamanımızda insanlar farklı yaşardı, farklı severlerdi.
De mon temps on vivait autrement, on aimait autrement.
Bizim zamanımızda insanlar arkadaşları için kendini ateşe atmaya hazır olurdu.
De mon temps, on se jetait au feu pour ses amis.
Bu şekilde farklı bir tarih akışı yaratarak,... kendi zamanımızda bıraktığımız insanların hiç bilemeyeceği bir olay örgüsünü tetiklemiş oluruz.
Vous mettriez alors en branle... une suite d'événements historiques différents... et les gens que vous auriez laissés à votre époque... n'en sauraient jamais rien.
Zamanımızda manastırlarda bowling bandları olduğunu bilmiyordum.
J'ignorais qu'il y avait des bowlings dans les couvents.
"bizim" zamanımızda bir ziyafet yanlış olmaz.
Il n'y a rien de mal à festoyer pendant notre temps de travail.
Zaman çok kötü, iyi adamlarımızı yanımızda görmek isteriz.
Les temps sont difficiles.
Bay Mallen, bunu açıklamak biraz zor ama hatırlayacağınız gibi evleneceğiniz zaman aramızda ufak bir tatsızlık olmuştu.
M. Mallen, c'est un peu difficile à dire, mais lors de votre mariage, il y a eu entre nous quelques frictions...
Dr.Bohmer, bizim operasyonlarımızda zaman konusunda çok hassas olmalıyız.
Docteur Bohmer, nos opérations doivent être chronométrées avec précision.
O zaman, Cenevre'den bıktığınızda, Bay Leyden nasıl derler, bir taşla iki kuş vurmanızı isterim.
Eh bien, alors, M. Leyden, quand vous vous serez fatigué de Genève, Je veux que vous, comment vous dites, Fassiez d'une pierre deux coups
Fark yaşlarımızda mı yoksa değişen zaman mı?
C'est sans doute dû à notre différence d'âge. Et donc, de génération...
Las Palmas'a vardığımızda sizin kaptan orada değilse işte o zaman sizinle gerçekten ilgileneceğim.
Á Las Palmas, si votre capitaine n'est pas là, je m'occuperai vraiment de vous.
"Çoğu zaman yeni biriyle tanıştığımızda, "... bazı fiziksel özellikler dikkatimizi çeker.
"Quand on fait connaissance avec quelqu'un, on remarque des choses."
Ne zaman bir yere seyahat etsek etrafımızda genç, güzel insanlardan oluşan küçük bir topluluk olurdu.
Il y avait toujours un groupe... d'êtres jeunes et beaux autour de nous, quand nous voyagions.
Şey, aramızda kalsın ama hiçbir zaman şöyle esaslı bir satış konuşması yapmadım.
Ma foi, de vous à moi, je n'ai jamais réussi à faire un gros coup.
Eminim, bunca zaman onu yanımızda bu yüzden sürükledin!
C'est pour ça qu'on a traîné ce malheureux avec nous!
Tıpkı savaşlar gibi krallar da bizden uzakmış gibi görünüp her zaman yakınımızda olmuşlardır.
ont toujours semblé loin d'ici. Ils sont petits à cette distance, comme les guerres.
Kendi zamanımızda değiliz, Susan.
Tu sais, nous ne sommes pas dans le Londres de notre époque, Susan.
Eğer benimle aynı fikirde değilseniz o zaman bırakın bu insanlarla gideyim, ve size yeni bir lider atamanızda yardımcı olayım.
Si aucun d'entre vous n'est d'accord avec moi, alors laissez-moi partir avec ces gens, et je vous aiderai à choisir un nouveau chef.
Ancak ondan sonra, kazandığımızda gerçek güçlükler o zaman başlar.
Mais c'est seulement après, quand nous aurons vaincu, que commenceront les vraies difficultés.
Yıllar önce, büyük mücadele zamanında Çİn İmparatoru'nun ordusundaydım ve düşmanlarını yenip tahtını tekrar güvene aldığımızda,
J'ai commandé les armées de l'empereur de Chine en des temps difficiles. Une fois ses ennemis écrasés et son trône en sécurité, il m'a fait ce cadeau.
Araziyi ardımızda bıraktığımızda bunun için bir hayli zamanımız olurdu.
On aura tout le temps pour ça plus tard.
kendini evinde say artık aileden biri sayılırsın... sana kanımız kaynadı çok iyi anlaşacağımız ortada... başımızın üstünde yerin var evin demirbaşlarından biri olabilirsin... fazla bir şeyimiz yok ama neyimiz varsa paylaşırız... burada kimse burnu büyük değildir herkesin payına bir şeyler düşer... yine de ev sahibi geldiği zaman tedbirli olmak iyidir... kendini bizden say bunun lafı bile olmaz... çünkü aramızda görüştükten sonra deriz ki artık kendini... artık kendini bizden say!
C'est la maison Considère-toi chez toi Considère-toi de la famille On t'a pris en sympathie On va bien s'entendre
Ancak uyuşturucu işte fonksiyon göstermiyorsa, o zaman düşünce kalıplarımızda bir değişiklik olmuş olmalı.
Mais si le tranquillisant ne fonctionne pas, alors une altération de notre mode de pensée doit se produire.
O zaman onu yanımızda götüreceğiz.
Alors nous devrons l'emmener avec nous.
- Bu, sizin zamanınızda hiç yapılmadı mı?
Ça ne se disait pas au temps de Monsieur?
Üzüntülü zamanınızda sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim ama bu kıyafetin içindeyken kapınızdan geçip gidemezdim en azından size hizmetlerimden sunmadan.
Excusez-moi de troubler vos pleurs. Mais mon habit sacerdotal m'oblige à vous offrir une consolation.
O zaman yanımızda sadece çikolatalar vardı.
Nous n'avions sur nous qu'un morceau de chocolat.
Her zaman aynı hikaye, 300 yıldır dönüp dolaşıyor, eğer çok zekiysen, neden başından beri bizim tarafımızda değildin?
C'est toujours la même histoire, ça dure depuis 300 ans ; si tu es si intelligent, Pourquoi n'étais-tu pas à nos côtés depuis le début?
Kötü zamanınızda Freddy'yi aldım ve şimdi beni atmaya çalışıyorsunuz!
Je te rends service, je prends Fredo quand tu as des ennuis, et tu me fous dehors!
Çoğumuz için mümkün mü, uygulanabilir mi? İşlerimizde ve meşgul hayatlarımızda istediğimiz zaman bir koltuğa oturabilir miyiz?
Est-ce possible, pour nombre d'entre nous, à notre travail, avec les vies trépidantes que nous menons, de nous asseoir dans un fauteuil confortable quand nous le voulons?
Ve şimdi yanımızda, yağmurdan zamanında kaçarak içeri girmeyi başaran o meşhur üç temsilci var. Seni tüylü küçük şey, değil misin?
T'es poilue, toi?
Bir İmparator'un yüzüne söyleyemezsiniz ki! Ama yaşarken hakkımızda söylenen şeyler tarihin söylediği şeyler değildir her zaman.
Mais ce que l'on dit sur quelqu'un de son vivant n'est pas toujours ce qui reste dans l'histoire.
Atları aldığımızda ya da alırsak, o zaman ne olacak?
Si on réussit à avoir ces chevaux, on fait quoi après?
Bay Haus kendisine ne zaman ihtiyacımız olsa yanımızda olacaktır.
Je suis sûr que M. House sera toujours présent pour nous.
Bak. Ormanın dışına çıktığımızda koruculardan yeterince uzakta oluruz. O zaman dinlenebiliriz.
Une fois sortis des bois, hors d'atteinte des Owsla, nous pourrons nous reposer.
Bu deliklere dalıp çıktığımızda kendimizi hayal edilemeyen ilginç bir zaman diliminde ve bölgesinde bulacağız.
On y plongerait pour ressortir... dans une époque ou un lieu inconnus.
Çünkü onun hareminde veya... sefil ya da lüks gettolarımızda kapalıyken gardiyanımızı, patronumuzu gözetleyecek, gözlemleyecek zamanımız oldu. Efendimiz!
Car enfermées dans la nuit de son harem, ou isolées dans nos ghettos misérables ou luxuriants, nous avons eu le temps de l'épier, de l'observer, notre geôlier, notre maître!
Skoplarımızda en son o zaman görüldüler Lord Vader.
C'est la dernière fois qu'on les a eus sur nos écrans.
Bunun yanı sıra, bütün bir aileyi katleden bir cani de çünkü o odadan çıktığı zaman bizi, kafamızın karıştığı ve korktuğumuz bu rüyalar âlemine çekerek ruhen bizi öldürdü çünkü ondan biraz önce, ölmek üzere olan birisini görmüştük ve şimdi karşımızda, aslında mükemmel durumda olduğunu söyleyen bir uzman vardı.
Et en plus, c'est un boucher! Il a assassiné toute une famille, parce qu'en entrant dans cette chambre il nous a tué psychiquement, en nous forçant à entrer dans ses rêves, nous laissant désemparés et effrayés. On vient de voir une femme à l'agonie et le "spécialiste" annonce qu'elle est en pleine forme!
Ve dua ettiğin zaman bu embriyoya benzeyen ruhlar özgür kalıyorlar ve hayatımızda yaptığımız her eylem ister iş yapmak olsun, ister sevişmek olsun... veya yemek yememiz olsun, her ne olursa yaptığımız her eylemimiz bir dua, bir dinsel tören olmalı dünyada.
Chacun des nos actes... qu'on fasse des affaires, qu'on fasse l'amour, qu'on mange ensemble, chacun de nos actes doit être une prière, une sorte de sacrement.
Şu güne değin dünyamın içeriğine baktığım zaman tamamen iyi bir insan olduğumu düşünüyorum arkadaşlarım dediğim küçük bir insan topluluğu ve bu küçük dünyamızda, hobimiz olan tiyatro filan gibi şeyler yüzünden tanıdığımız az miktarda kişi.
Au moins, dans mon monde qui consiste dans le petit cercle de gens qui sont mes amis ou les quelques personnes de notre monde et de nos hobbies, le théâtre et autre...
Ve Çavuş Hulka her zaman yanımızda bulunup başparmağımız olamayacak.
Et le Sergent Hulka ne sera pas toujours là pour être notre gros orteil.
O her zaman çalıştı. Gelflings kullandığımızda daha iyiydi.
Ça a toujours mieux marché quand on a utilisé des Gelflings.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]