Zamanın translate French
110,560 parallel translation
Zamanın akışı bir illüzyondur ve hayat da aslında bir sihirbazdır.
Le passage du temps est une illusion, et la vie est le magicien.
Bütün zamanın mefhumunun aynı anda gerçekleştiğini düşünün.
Imaginez que le temps se produise en même temps...
Fazla zamanın yok. Giyinmen gerekiyor.
Vous n'avez pas beaucoup de temps.
Ne zamanın takvimi?
Un calendrier de quand?
Daha fazla zamanınızı almayalım.
Nous ne vous retiendrons pas plus longtemps.
Ve zamanını kart oynayarak ziyan etmesine izin verme.
- Et ne le laissez pas perdre son temps aux cartes.
Planlarınız her zaman böyle belirsiz midir?
Est-ce que tous vos plans sont aussi flous?
Kıyafetin sistemi kötü şekilde zarar görse de günlük kayıtları olayların zaman çizelgesini mümkün olduğunca doğrulabilir.
Ses systèmes ont été sérieusement endommagés, mais ses historiques corroboreront notre chronologie des événements, dans la mesure du possible. Merci.
- Hayırsa o zaman emir almadan niye ateş açsın?
- Alors pourquoi aurait-il ouvert le feu sans ordres?
- Buraya nasıl çıkardın o zaman?
- Comment l'avez-vous fait entrer?
- Orada olamadığım için üzgünüm canım ama kendime zaman ayırmamın vakti gelmişti yani.
Désolée, je ne suis pas là, mon cœur, mais on sait qu'il est temps que je m'occupe de moi.
- O zaman hiç mantıklı değil.
- Ça n'a pas de sens alors.
Duygusal bağ kurmamaya çalışıyorsun. Ama bu her zaman kolay olmuyor.
On essaie de garder un certain détachement, mais ce n'est pas toujours facile.
Mükemmel bir beyefendi olarak hiçbir zaman bunu yapmaya çalışmadın, bir kere bile.
Le parfait gentleman et vous n'avez jamais rien tenté, pas une fois.
Hiç bir zaman da olmadı, yirmi yıldır. Burada olduğum sürede.
Et il n'y en a jamais eu, depuis vingt ans que je suis là.
O zaman suçlu değildi ve şimdi de suçlu olduğuna inanamıyorum.
Il n'était pas coupable et je ne peux pas croire qu'il le soit maintenant.
Ve bana senin hiç bir zaman yeterli olmayacağını söyledi.
Il m'a dit que vous n'iriez jamais bien loin.
O zaman biraz saçına ihtiyacın olacak.
Euh, tu vas avoir besoin de ses cheveux.
Fazla zamanımız yok.
il est en route. Nous n'avons pas beaucoup de temps.
O zaman El Cuegle avlanma sahasını İspanya'nın dışına genişletmiş.
Alors El Cuege a étendu son terrain de chasse
Biliyor musun tatlım, her zaman birilerini koruman gerekmiyor.
Tu n'as pas à toujours protéger tout le monde.
Çok uzun zaman önce onunla karşılaştın.
Tu l'as rencontré une fois, il y a très longtemps.
Din, kartografya, hasat zamanı görünen takımyıldızlarını baz alarak.
Religion, cartographie, la date des récoltes tout cela basé sur lorsque les constellations étaient visibles.
Ve bu sembollerden bazısı takımyıldızı ise, onları harita üzerine koymanın sebebi zamanı belirtmek için olabilir.
Nous pensons que, si c'est une carte des étoiles, et que certains de ces symboles sont des constellations, peut-être que la raison de les cartographier est de dire le temps.
O zaman otelden herhangi biri olabilir.
Donc ça pourrait être n'importe qui dans cet hôtel.
Giyinip Babanın evine zamanı geldi.
Tu dois t'habiller et faire ta valise pour aller chez papa.
Ve o zaman pencereden atladın.
Et quand tu as sauté par la fenêtre.
Ama ne zaman hiissetiğimi hatırlıyorum Çünkü sana ne diyeceğim, orada hiçbir şey yok Hayatını kurtaran güzel bir kadın olarak göz kamaştırıyor.
Mais je rappelle exactement quand je suis tombé amoureux, car je vous dirai qu'il n'y a rien de plus éblouissant qu'une femme magnifique vous sauvant la vie.
Onu rahat bırakırsın yoksa seni öldürürüm, ki bunu Uzun zaman önce yapmalıydım.
Laisse-le tranquille ou je te tue, ce que j'aurais dû faire il y a longtemps.
O zaman bu olay her geldiğinde, Mart ekinoksuna çok yakın olması gerekiyor.
Donc quel que soit cet événement qui arrive, ça doit être proche de l'équinoxe de mars.
Ama Eve'i bir tür insan olarak görmüyorum Çok zaman harcadık, biliyorsun... aynalama.
Mais d'après moi, Eve n'est pas du genre à passer son temps, tu vois... à s'admirer.
Babamın dükkana getirdiğini hatırlıyorum Annem hastanede olduğu zaman oynamam için.
Je me souviens que mon père l'a amené au magasin pour que je joue avec pendant que ma mère était à l'hôpital.
Vücut sürükleyicimizle konuşmanın zamanı geldi.
C'est le moment de parler à notre voleur de corps.
Yedi kez para cezasına çarptırıldı ve hiçbir zaman hapse girmedi.
Elle a été verbalisée sept fois et n'est jamais allée en prison.
O'nun buraya gelmesine ne kadar zaman kaldığını bilmiyorum.
Je ne pense pas qu'il reste beaucoup de temps avant que ça arrive.
Ne zaman geleceğini söylemedi.
Il n'a pas dit quand il venait.
Bize yardım edebilecek bir arkadaşı varsa, O zaman o arkadaşın kim olduğunu bulmalıyız. Ve eğer bu ona tünel göstermek demekse...
S'il a un ami qui peut nous aider, alors il faut découvrir qui est cet ami, et si cela veut dire lui montrer le tunnel...
İncil okumanın zamanı değil.
Ce n'est pas le moment pour une leçon de catéchisme.
Öyleyse, o zaman belki de burada tahmin edildiği gibi olmamıştır.
Eh bien, peut-être qu'il n'a pas pu vous suivre comme prédit.
O zaman nerede onu gizlediğimiz önemli değil.
Ça n'a donc aucune importance d'où nous la cachons.
O zaman onu tutuklamadığını varsayıyorum.
Je suppose que tu ne l'as pas arrêté.
Trenwith arazisine hiçbir zaman ayak basmayarak bana iyilikte bulunacaksınız.
Et je vous saurais gré d'éviter de mettre le pied à Trenwith.
Francis her zaman, onlarla arasının iyi olmasının önemli olduğunu düşünürdü fakat o bu bölgede büyüdü tabii.
Francis a toujours pensé que c'était important d'être en bons termes avec eux, mais il avait grandi dans le coin.
Tanrı size rehberlik etsin ve her zaman onun yolunda yürümenizi sağlasın.
Puisse le seigneur vous guider et vous enseigner à le suivre.
Pekâlâ, korkak gibi davrandığınız için teşekkür ederim o zaman.
- Merci d'être des fiottes. - Pour pas faire de menaces en l'air?
Jesse, Genesis'i kullanmanın tam zamanı olabilir.
Jesse, il serait temps de te servir de Genesis.
- Cevabını aldın o zaman.
Alors vous avez votre réponse.
Louis, eğer banka hesaplarımızın boş olduğunu ve durumumuzun kötüleştiğini söyleyeceksen, konuşmayı başka zaman yapalım.
On doit parler. Si tu es venu m'annoncer que le compte est vide et qu'on est à terre, cette conversation attendra.
O zaman şanslısın çünkü tam aksini söyleyecektim.
Tu es en chanceux, je suis venu pour le contraire.
O zaman, birleşme hakkında konuşmaya hazırsın.
Tu es peut-être prêt à parler fusion.
O zaman neden bana, onun, hayalini asla başaramayacağını anlatmak yerine ona yardım etmenin bir yolunu bulmuyorsun?
Alors au lieu de me dire pourquoi il n'accomplira pas son rêve, trouve un moyen de l'aider à l'accomplir.
zamanında 22
zamanın var mı 17
zamanın var 16
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanınızı boşa harcıyorsunuz 17
zamanın doldu 28
zamanını harcıyorsun 17
zamanı 41
zaman 286
zamanla 88
zamanın var mı 17
zamanın var 16
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanınızı boşa harcıyorsunuz 17
zamanın doldu 28
zamanını harcıyorsun 17
zamanı 41
zaman 286
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanlama 22
zamanım yok 137
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanımız azalıyor 34
zaman geldi 92
zamanım var 22
zamanım olmadı 22
zamanlama 22
zamanım yok 137
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanımız azalıyor 34
zaman geldi 92
zamanım var 22
zamanım olmadı 22