Aynı gün translate Portuguese
1,700 parallel translation
Dolce Gabbana, Gucci, Ferragamo. Hepsi de aynı gün soyulmuş. Benzer yöntemlerle.
Dolce Gabbana, Gucci, Ferragamo... foram todos roubados no mesmo dia, sempre pelo mesmo método.
Aynı gün öğleden sonra dört mağaza. 50 bin dolar.
Sim, 4 lojas numa tarde? $ 50,000 em roupas de designers?
Dinimizi seçenleri kucaklarız ama aynı gün papa yapmayız.
Recebemos os que se convertem, mas não fazemos deles Papa no mesmo dia.
İkisi de cinayet. Aynı isim ve aynı gün.
Dois homicídios, o mesmo nome no mesmo dia.
İki kadın da dört ay önce aynı gün... -... kayıp olarak bildirilmiş.
As duas mulheres desapareceram há quatro meses, no mesmo dia.
- Ve aynı gün iki kadın birden öldürdü. - Gerard Schaefer gibi.
- Como o Gerard Schaefer.
Tarih 12 Aralık 2001'di. Ve aynı gün kefaletle serbest bırakıldı.
John's, Newfoundland, em 12 de dezembro de 2001, e foi solta sob fiança muito o mesmo dia.
İdeali aynı gün uçağa binmek. Ama yabancı bir ülkeden olacak.
O ideal é fugir para outro país.
İkisi birkaç ay önce aynı gün ortadan kaybolmuş.
Duas delas desapareceram no mesmo dia, há uns meses.
Garcia'nın spesifik bir durumda aynı gün iki kişinin öldürüldüğünü söylediğini hatırlıyor musunuz?
Lembras-te do que disse a Garcia? Aquele exemplo específico, duas vítimas num dia?
İlk iki adam aynı gün ortadan kaybolmuş.
Os primeiros desapareceram no mesmo dia.
- Evet. Ve aynı gün dairenizde miydiniz?
- E no seu apartamento, no mesmo dia?
Aynı gün tekrar tekrar yaşanamaz mı?
O mesmo dia se repetindo?
Aynı gün daha sonra yere yığıldı.
Mais tarde nesse dia, teve um colapso.
Aynı gün, aynı saatte.
Mesma data, mesma hora.
Her gün, her hafta aynı şey. "Yarın eve gidiyorsunuz." Ve hala buradayız dostum.
Esta merda arrasta-se semana após semana,'amanhã vais para casa'.
Doktor, acaba her gün aynı saatte, yüzünüzü bir yastıkla örtüp, şekerleme yapar mısınız?
Sra. Doutora, é habitual dormir uma sesta todos os dias à mesma hora, cobrindo o rosto e os olhos com a almofada?
Petros her gün aynı asansöre binerek alışkanlıklarının kurbanı oldu.
Vejam se o Petros é um homem de hábitos, e se usava o mesmo elevador todos os dias.
Oh, tabi bunu bana her gün aynı kolyeyi takan Teğmen Murphy söylüyor.
Certo, pois, vindo de ti, a tenente que só usa um colar, usa-o todos os dias, Murphy!
Bu gün sadece evlenmekle kalmıyorum, Aynı zamanda benden nefret eden kayın annem ve babamla tanışıyorum.
Não só vou casar esta noite, como escolhi hoje para conhecer os sogros que já me odeiam.
Çok affedersin ama o gün dört ayak üzerine banyonun fayanslarını silmekle meşguldüm çünkü aynı bir kız gibi çiş yapıyorsun.
Nesse dia estive de gatas, a esfregar o chão da casa de banho porque te recusaste a fazer xixi como as mulheres.
Ama bir gün, seninle aynı düşüncede olanlarla, bu iki özelliğini kullan ve eğer yapabiliyorsan onu mahvet.
Mas um dia, com outros tão dispostos, use ambos, e se puderes, humilhe-a e destrua-a.
- Üç gün boyunca onunla aynı yerde kalmadın mı?
- Passou três dias com ela.
Bu gemiye saldıran kovan da aynı bilgiye sahip ve şimdiye kadar bizim bir gün önümüzdeler.
A colónia que atacou esta nave teve acesso à mesma informação, e neste momento tem quase um dia de avanço sobre nós.
Ertesi gün, aynı sorunu gösterince, farklı bir şekilde çözüyor.
No dia seguinte, dou-lhe o mesmo problema e ele resolve-o de maneira diferente.
Evet, aynı hikâye, farklı bir gün.
Outro dia, a mesma história.
Kadıncağız aynı gün hem kocasının hem oğlunun kötü haberlerini aldı yani.
Isso mesmo.
Önceki gün yalnızca banyo lifi kullanmadığını aynı zamanda bunu sakladığını keşfettim.
Ainda no outro dia descobri que ele não só tem uma luva de crina, mas esconde-a.
Aynı anda, özel dedektifler Gustav Hofer'in dulunun gömülmüş nedenlerini gün yüzüne çıkardı. Gustav'ı soğuk kanlılıkla öldürdün. Böylece servetin üstüne yatarken uşak ile kırıştırmaya devam edebilecektin.
Mas quando ela viu a terra remexida, lembrou-se do relógio de bolso e do homem obcecado pelo seu paradeiro, e perguntou-se se Dwight Dixon teria desenterrado mais do que as emoções adormecidas de Vivian.
Stone, Jason'ı öldüğü gün hiç görmediğini iddia ediyor ama videodaki tarih aynı geceyi gösteriyor.
Stone alega que nunca viu Jason no dia em que ele morreu... e o registro do relógio no vídeo é da mesma noite.
# İkimiz de her gün # Şekerler gibi aynı kaptayız
Ambos numa montra como uns doces, todos os dias
Yani babamın stüdyo tipi bir daireye taşınıp, her gün aynı yemekleri ısıtıp yemesi senin için sorun değil yani?
Então está de acordo que Papai se mude para um studio... aquecendo sobras de comida?
Her gün farklı bir sırayla, aynı menü veriliyor.
Todos os dias é um menu diferente, mas em ordem diferente.
O gün de aynı kıyafeti giyiyorlardı.
Eles andaram o dia todo com a mesma roupa
Mesela Kate Moss ve benim koka sağlayıcımız aynı kişiydi ve bir gün parti vermişti ikimiz de oradaydık.
Uh, por exemplo, uh, a Kate Moss e eu tínhamos o mesmo fornecedor de coca, e ele um dia deu um murro social e nós por acaso estávamos lá.
Her gün aynı şeyleri söyleyip duruyor.
Todos os dias, ele só sabe dizer as mesmas palavras.
Bütün gün aynı şeyi yaptım durdumé
Tenho feito coisas destas durante todo o dia!
Annenle evlendiğim gün ben de aynı şeyleri hissettim.
Senti a mesma coisa quando casei com a tua mãe.
Gerçekten her gün 8 saat benimle aynı arabada kalmaktan hoşlanıyor musun?
Gosta mesmo de ficar num carro comigo oito horas por dia, todo santo dia?
Geçen gün bahsettiğiniz firma da aynı firma mıydı?
É esta a mesma empresa em que estava a falar o outro dia?
Her gün aynı numaraları yapıyor.
Tás sempre a fazer essa merda com o cavalo.
Her gün aynı hareketler.
Todos os dias a mesma jogada.
30 gün boyunca, günde bir sefer aynı zamanda.
Uma vez por dia, durante 30 dias, exactamente à mesma hora. Quem é?
Aynı ad, aynı saat 3 farklı gün.
O mesmo nome, à mesma hora, três dias diferentes.
O gün aynı noktada çok fazla adamları vardı.
Tinham muita coisa no mesmo local.
İkisi de aynı anda kahve dükkanındaydılar başka bir gün veterinerlerinin ofisinde ve aynı tribünde tezahürat yapmışlardı.
Quase se conheceram num café local. E outra vez no consultório do veterinário. E de novo nas bancadas dos Fairview Flyers.
Yarın sadece görevime başladığım gün değil aynı zamanda yeni bir hayata başladığım gün olacak ikimiz için de.
Amanhã... Não será apenas o princípio do meu primeiro mandato. Será o princípio de uma nova vida...
Brooke, Owen'ın yaptığı hiç hoş bir şey değildi ama her gün hediye almak hoşuna gidiyor diye, onu buna yönlendirmek de aynı derece hoş değil.
Brooke, o que o Owen fez não foi nada porreiro, mas é igualmente nada porreiro dares-lhe esperanças só porque gostas de receber presentes todos os dias. A sério?
Her gün aynı şey. O hâlde serbest çalışan.
Então trabalha por conta própria.
Neden İsa kendini gösterdiğinde meşhur oluyor fakat aynısını ben yaptığımda 5 gün uzaklaştırma alıyorum?
- Obrigado, meu. Uma festa da Paris Hilton.
Beni içeri tıktığın gün de aynı takım elbise mi vardı üstünde?
Essa é a mesma roupa, que estavas a usar no dia que me prendeste?
gunther 50
günaydın 7167
günaydin 27
günaydın sevgilim 16
günü 31
güney 137
gunner 21
günün nasıl geçti 55
güneş 243
günaydın tatlım 25
günaydın 7167
günaydin 27
günaydın sevgilim 16
günü 31
güney 137
gunner 21
günün nasıl geçti 55
güneş 243
günaydın tatlım 25
gündüz 49
günahkar 29
günah 39
günaydın hayatım 17
günler 45
günaydın hanımefendi 52
günaydın çocuklar 50
güneş ışığı 22
güneşte 16
günaydın efendim 192
günahkar 29
günah 39
günaydın hayatım 17
günler 45
günaydın hanımefendi 52
günaydın çocuklar 50
güneş ışığı 22
güneşte 16
günaydın efendim 192