Fakat sen translate Portuguese
1,608 parallel translation
Seni uyardım. fakat sen aileni terketmeyi seçtin.
Avisei-te, mas escolheste desistir da família.
Fakat sen bir tanrı değilsin.
Mas tu não és deus.
Fakat sen onlardan birisin, birşeyler biliyor olman lazım.
Mas, tu és um deles. Deves saber de alguma coisa.
Fakat sen bunu anlayamazsın.
Mas não seria capaz de entender isto.
Aile terapinizi böldüğüm için üzgünüm fakat sen hâlâ karşıya geçmek istiyor musun?
- Não vamos voltar... Não quero acabar com a terapia em família, mas ainda querem atravessar?
- Eminim istiyorsun, fakat sen artık saha ajanı değilsin.
- Acredito, mas já não és agente de campo.
Fakat sen gidebilirsin.
Mas podias ir tu.
Hâla annesiyle yaşayan işsiz biriyle çıkmak zorunda kalmam yeterince kötü bir durum, fakat sen onun yakışıklı asgari ücrette çalışan biri olduğunu söylemiştin.
Já é mau suficiente ter que sair com um falhado que ainda vive com a mãe, mas levaste-me a crer que era o preguiçoso e atraente do salário mínimo.
Sen şampanya içemezsin fakat senin yerine biz içebiliriz.
Tu não podes beber! Vamos beber por ti!
Biliyorum fakat sen de onları birlikte gördün.
Viste-os.
Fakat sen kaybolduğunda, ben de kayboldum...
Mas tu ficaste perdida assim como eu.
Hayır, sağol. Fakat sen de bana bakıp duruyordun.
Você estava me olhando também.
Sonunda kendi evime sahip oldum, fakat sen, bilardo masası almama izin vermedin.
Finalmente tenho a minha casa, mas nunca me deixaste ter uma mesa de snooker.
- Fakat sen güçlü bir bowling oyuncusu değilsin.
- Mas tu não jogas bem. - Não é isso que interessa.
Fakat sen, etkileyici özgeçmişinle ve iş etiği diye adlandırdığın sözlerinle ben senin farklı olabileceğini düşündüm.
então tu, com um currículo impressionante e esse grande discurso sobre a tua "ética no trabalho". Eu, hum... eu pensei que serias diferente.
Çünkü bu yerde çalışabilmek için bir çok insan ölebilir fakat sen sadece işe tenezzül ediyorsun.
Porque este lugar, onde tantas pessoas morreriam por trabalhar tu só condescendes em trabalhar.
Nadiren, benim gibi olmayan insanlara bunu söylüyorum fakat sen gerçekten sakin olmalısın.
Raramente digo isto a pessoas que não sejam "eu" mas tu tens que te acalmar.
- Fakat sen ölmedin? - Hayır.
- Mas tu não estás morto?
Fakat sen biraz üzgün görünüyorsun.
Mas acho que talvez tu estejas um pouco triste.
İyi bir karşılama olmadı, fakat sen ona aldırma.
É capaz de não te receber em condições, mas ignora-o.
Fakat sen...
Mas tu és...
- Fakat sen mutlu musun?
Mas, és feliz?
Fakat sen de varsın.
Mas tu estás na foto!
Fakat sen öğrendin.
Mas aprendeste tu.
Fakat yerleri süpürme görevini sen çektin ve herkes gibi...
ou algo parecido. Tu é que tiraste "aspirar" do pote das tarefas e o outros...
Fakat Luigi, eminim sen zaten İtalyanca konuşabiliyorsundur.
Mas, Luigi, de certeza que tu falas Italiano.
Küçük kızımı seviyorum, fakat dükkânı işletecek olan sen olmalısın.
Amo a minha filhota, mas és tu que devias gerir a loja. Por isso, é tua.
Biliyor musun, sen onları daha iyi yerlerde görmek için herşeyi yaparsın, fakat sonunda onlar hayatlarını uçurumdan yuvarlarlar.
Fazemos o melhor que podemos para os criar mas no fim, acabam por levar a vida deles por eles mesmos.
Ayrıldığımızda, sen beni terkettiğinde, biliyorum ki bağımız kopacak ve ben içten içe kanayacağım. - Fakat bir süre sonra beni unutacaksınız.
Quando nos separarmos, quando... me deixar, acho que esse laço se quebrará e sangrarei por dentro.
"Fakat hala umut var ve ve eğer kabul edersen, görevimi sen devralacaksın."
"mas ainda há esperança, porque a minha missão fica agora entregue a ti- - se a aceitares, claro."
Sen her zaman birileriyle oldun, çünkü bu sana iyi hissettiriyordu ; fakat aslında bu doğru değildi... çünkü sen hiç orada olmadın.
Estás sempre com alguém porque te faz sentir bem, mas nunca dura, porque nunca estás.
- Seni anlıyorum. Fakat adil bir seçim sonucu sen seçildin.
- Compreendo-te, mas foste eleito democraticamente!
Sen sevdiğin için tekneyle gezintinin güzel bir fikir olduğunu düşünmüştüm fakat Tanrım!
Sabes, pensei que um passeio de barco seria boa ideia porque tu gostas, mas meu Deus!
Ve normal olarak herkesin kendi yolunda yürümesi gerektiğine inanırım fakat sadece sen yolunda yürümüyorsun.
E normalmente... acredito que toda a gente tem que seguir o seu próprio caminho, mas tu não estás a seguir o teu. Está bem?
Fakat şansım olmadı çünkü sen benden önce davrandın.
Mas nunca tive hipótese, porque tu descobriste primeiro.
Bakın ikiniz için de çok mutlu oldum, fakat sana bir fırsat öneriyorum burada, ve sen bunu kaçıracaksın, elinden uçup gidecek.
Fico contente por vocês, mas ofereço-te uma oportunidade e vais perdê-la!
Tabii ki sen olacaksın Fakat bu gece...
Claro que vais. Mas esta noite, tens que a arrancar a outra pessoa, ok?
Fakat, herkes gibi sen de biliyorsun ki canın ne isterse onu yapacaksın.
Mas, sabes que mais, toda a gente que te conhece sabe que farás aquilo que queres fazer.
Fakat anlayamadığım bir sebepten dolayı sen en iyi arkadaş gibi davranıyorsun.
Por alguma razão, actuas como uma melhor amiga
Fakat sen hemen onunla tanışıp külodunun rengini öğrenmişsin bile!
E tu a primeira coisa que fazes é ter sexo com ela!
Tamam, besbelli ki sen yaşamıyorsun, fakat bazı insanlar yaşıyor.
Bom, não tu, obviamente, mas muita gente.
Fakat, sen gideceksin.
Mas... mas... Mas tu vais sair.
Sen sakarsın fakat hoşsun.
Desajeitado, mas bonitinho.
Fakat, Stuky-Poo, Eğer ben karar verirsem istediğim bel soğukluğu... sen ilk erkek olacaksın arayacağım.
Mas, Stukas, se eu quiser contrair gonorreia, eu chamo-te.
Ona ne istiyorsan haber verebilirsin ; fakat ülkene dönene kadar sen Pakistanlısın.
Continua a dizer que és paquistanês, assim, iremos para casa mais depressa.
Fakat ben değil, incinen sen olursun.
Mas não é a mim que vais magoar.
Fakat bana hayatımdaki en büyük acıyı sen yaşattın.
Mas é a pessoa que mais mal me causou.
Jason, aileme karşı pek çok hata yaptım... fakat en çok kırdığım kişinin sen olduğunu düşünüyorum.
Jason... eu cometi muitos erros com a nossa família mas, tu és aquele que eu penso ter magoado mais.
Ve sen, yani kendine bak... fakat Katie ile tanıştım harika bir insan.
Quero dizer, olha para ti. Mas depois conheci a Katie, e ela é... ela é perfeita para mim.
Fakat, sen onların üstesinden gelemezsen onu mutlu edersin.
Mas se não se superam, isso dar-lhe-á muito prazer.
Sen gittiğinde bebekler gibi uyuyordu fakat daha sonra göğüs ağrısı ile uyandı.
Dormiu como um bebé, depois de a senhora ter saído,... mas acordou, por volta das 4 da manhã...
señor 97
senor 39
señorita 20
senorita 19
señora 23
seni çok seviyorum 321
senatör 298
senator 30
seni seviyorum 4697
sense 26
senor 39
señorita 20
senorita 19
señora 23
seni çok seviyorum 321
senatör 298
senator 30
seni seviyorum 4697
sense 26
seni çok özledim 187
seni 1182
senpai 28
sensei 83
seni görmek istiyorum 81
sen nasılsın 397
sentinel 21
senin adın nedir 33
seni istiyorum 270
senden çok hoşlanıyorum 54
seni 1182
senpai 28
sensei 83
seni görmek istiyorum 81
sen nasılsın 397
sentinel 21
senin adın nedir 33
seni istiyorum 270
senden çok hoşlanıyorum 54
senin adın ne 311
senden hoşlanıyorum 151
seni anlamıyorum 181
senin 814
seni seviyorum baba 42
seninle 184
sence 570
sen benimsin 132
seninle olmak istiyorum 35
seni gördüğüme sevindim 550
senden hoşlanıyorum 151
seni anlamıyorum 181
senin 814
seni seviyorum baba 42
seninle 184
sence 570
sen benimsin 132
seninle olmak istiyorum 35
seni gördüğüme sevindim 550