Gözlüklü translate Portuguese
483 parallel translation
Gözlüklü yabancı işte. Adam delirdi.
É o homem dos óculos.
O halde... Church'ü izleyen, kalın gözlüklü, iri yarı bir adamınız yok, öyle mi?
Então não tinha... não tinha um homem entroncado com óculos grossos a vigiar o Church?
- Koca gözlüklü iri bir adam.
- Um homem grande com óculos.
Parti mahvettiğin için! O gözlüklü kuş gibi
Apareces na minha festa, como aquele abutre com óculos.
Gözlüklü kızlar hakkında ne derler bilirsiniz.
Sabem o que dizem sobre raparigas com óculos...
"Erkekler, gözlüklü kızlara ilgi göstermezler."
"Os homens não ligam a raparigas com óculos."
Bay Drayton, boynuz şeklinde gözlüklü İngiliz adam.
- Aquele inglês de óculos. - Eu sei.
Yani olay sırasında gözlüklü müydün?
Diz que usou óculos enquanto tudo acontecia?
Bu iş bitene kadar, kemik çerçeveli gözlüklü... uslu bir ev kadını olacaksın.
Até isto terminar, vai agir como uma dócil dona de casa... com um par de óculos decentes.
Bay Paquette, bayan o gece gözlüklü müydü?
Ela usava óculos nessa noite?
Ne bileyim, sakallı ve gözlüklü olacağınızı ummuştum.
Imaginei-o de barba e monóculo.
Gözlüklü adamlar, çok daha kibar, tatlı ve savunmasız oluyor.
Os homens que usam óculos são muito mais delicados e meigos e indefesos.
Zamandan başka hiçbir şey istemeyen gözlüklü, basit bir adam.
Um homenzinho de óculos que não queria outra coisa, além de tempo
Yüzünde küçümseyici bir ifade olan gözlüklü, son derece çirkin bir adam gören oldu mu acaba?
Esperem aí. Algum de vocês viu... um tipo de óculos com uma cara repugnante?
Oradaki J.R. Şu gözlüklü salak da, Iggy.
Este aqui é o J.R. O idiota de óculos é o Iggy.
Dışarda ise anahtarlarımı taşıyan gözlüklü bir sahtekar var.
E por aí anda um bandido com óculos e com a minha chave!
Kısa kızıl saçlı ve gözlüklü.
Baixo, ruivo e de óculos.
Gözlüklü adamla...
Ele tinha óculos...
Sırada kim olduğunu söyleyeyim. Siyah giyen gözlüklü kadın.
Era bom que a "senhora de preto" começasse a usar óculos.
50-60 kilo civarında, açık kahverengi saçları olan, gözlüklü biri.
Mede cerca de 1,75 m, tem cabelo castanho claro, está a ficar calvo, usa óculos...
Şey, kısa boylu bir adam... kahverengi saçlı ve gözlüklü.
- É um tipo pequeno, cabelo castanho, usa óculos...
Uzun, sarı saçlı ve gözlüklü. - İyi davulcu.
Era um mocas alto e loiro, com óculos...
Kısa boylu, gözlüklü, sıska yüzü olan bir adamdı.
Era baixo e tinha óculos. Magro de cara, mas muito agradável no trato, pois ria-se sempre que falava.
Daha yaşlı olan koyu renk gözlüklü, diğeri sessiz ve yakışıklı.
- Viu algum grupo assim? - Sim, senhor.
Güneş gözlüklü rahibe?
A freira com os óculos escuros?
Beni gözlüklü bavulunuzla ringe koyun, acıyı göreceksiniz!
Ponha o trombolho no ringue comigo e vai ver a dor!
Elliot, tutkal yiyen, gözlüklü, şişko çocukların ismidir.
Elliott é um puto gordo, de óculos, que come massa.
- O güneş gözlüklü adamlar da seni kaçırdı yani?
Foste raptada por esses homens de óculos escuros?
İri adam, siyah saçlı, gözlüklü.
O grandalhão, cabelo escuro, óculos.
- Kim? Gözlüklü radyolog.
A radiologista...
- Kim? Gözlüklü radyolog.
A radiologista.
- Gözlüklü radyolog. - Yapma adamım, uyuyordum!
- Vá lá, pá, eu estava a dormir!
Bu boylarda, gözlüklü, sosyal hizmetler çalışanı.
Desta altura, com óculos graduados. É trabalhador social.
Gördüğüm kırmızı elbiseli ve deniz gözlüklü bir adam mıydı?
Viste agora mesmo um homem de fato vermelho e óculos?
Gözlüklü birinin donunu indiremezsiniz.
Não podem tirar as calças de um fulano de óculos.
Şu gözlüklü çocuk.
Aquele com os óculos.
Orayı şişman, gözlüklü bir adam işletiyordu.
O tipo que geria aquilo era muito gordo, tinha óculos.
Gözlüklü birisine vurmazsın, değil mi?
Não baterias num tipo com óculos?
Şu siyah gözlüklü olanı da istemiyorum. O kaffir'lerin hiç birini bir daha burada görmek istemiyorum.
Eu não quero que ninguém com óculos escuros, qualquer um desses negros, aqui nunca mais...
Bu çok kötü çünkü gözlüklü, kel erkeklere bayılırım.
É pena, porque tenho uma grande atracção por homens carecas e de óculos.
- Evet, beni buradan aramasını söyledim ve telefonu açan kişiden kel, tıknaz ve gözlüklü birini istemesini söyledim.
- Disse-lhe para telefonar para cá... e para dizer a quem atendesse o telefone... para chamar um tipo careca e de óculos.
Gözlüklü ve şapkalıydı.
Com óculos e um chapéu.
- Kısa, tıknaz ve gözlüklü.
- Um baixote careca, com óculos.
Buldum jipte. Büyük güneş gözlüklü.
É o que está de óculos escuros.
Birden komiklikten uzaklaşan gözlüklü, tıknaz ve kel adamın teki olacağım.
Um careca, de óculos, que, de repente, já não é tão engraçado.
Gözlüklü kısa bir adam geldi. Karpuz kafalı bodur bir şeydi. Ama gitti.
Esteve cá foi um tipo baixinho, de óculos, parecido com o Humpty-Dumpty, com cabeça de melão mas foi-se embora.
Nerede olduğunu bilmiyorum. Uzun saçlı, ağzı süt kokan, saçları yüzüne düşen, gözlüklü ve hep hapşıran adamı arıyorum.
Não tenho ideia onde estou, e estou à procura de um cobarde de cabelos longos, que lhe caem sobre o rosto, ele usa óculos e está sempre a espirrar.
Gözlüklü, kel ; onlarla hep burada takılan adam değil mi?
É o careca dos óculos que vem sempre com eles.
Gözlüklü.
Usa óculos.
Güneş gözlüklü bir timsah mı?
Um crocodilo com óculos de sol?
Kel ve gözlüklü olman gerekir.
Tinhas de ser careca.