Kanıt translate Portuguese
17,467 parallel translation
Tamam. Hala Morneau'nun otelinin camından atıldığıyla ilgili kanıtımız yok.
Está bem, e continuamos a não ter nenhuma prova que o Morneau foi empurrado pela janela do hotel.
Lütfen açık kanıt olduğunu söyle.
Por favor, diz-me que há uma prova.
Dikkat! U.S. Patent Ofisi, Şimdiki video, lazer burun kılı temizleyicimin ne kadar etkili olduğunun kanıtı olacak.
Atenção, Instituto de Patentes dos EUA, o vídeo que segue é a prova da eficiência do meu cortador de pêlos nasais a laser.
Hepiniz burada olduğunuza göre gerçeği anlatmanın zamanı geldi. Elizabeth Keen'in iyiliği ve güvenliği bu hepimizin paylaştığı derin bir endişenin bir kanıtı aslında.
Só o facto de estarmos aqui mostra o quanto nos importamos com a segurança e bem-estar da Elizabeth Keen.
Her yere kanıt bırakıyorsunuz.
Deixam provas por todo o lado.
Özel sayımızda bunu da kanıtıyla birlikte okuyun!
Leiam tudo na nossa edição especial, com provas.
Neden bu kanıtı kendiniz sunmadınız?
Porque não apresenta o senhor a prova?
Bu kanıtın üstüne yorum yapmak istiyor musunuz?
Quer comentar esta prova?
Meşru müdafaa olduğuna dair ne kanıtın var?
Provas de legítima defesa?
Planlı bir cinayet olduğuna dair ne kanıtın var?
Provas de homicídio planeado?
Bu çok tehlikeli ve deneysel bir işlem. İşe yarayacağına dair kanıt yok. Çocuğunuzun hayatına mal olabilir.
Este é um procedimento experimental perigoso, sem garantias de sucesso, ou da sobrevivência da Maya.
Bu gösterir ki... bu süre zarfında söylediğim her şey hem geçersiz, hem de senin haklarımı çiğnediğinin kanıtı. Evet anlıyorum.
Qualquer coisa que eu tenha dito entre essa altura e agora não só é inadmissível, como é uma prova de que violou os meus direitos.
Baroya gizlice girdiğinin bir kanıtı yok.
- Não tem provas de que pirateou a Ordem.
Kanıtın ne?
- Esta carta, que mostra que o Sr. Ross vai demitir-se. - Qual é a sua prova?
Zaten hiç bir kanıtı yok edemeyiz..... çünkü seni davamdan atmak üzere.
- Não podemos fazer nada a prova nenhuma. Ela vai tirar-te do meu caso.
Tutuklandığı gecede müvekkilimin... haklarını çiğnedin.. ve kamerada kanıtımız var.
Violou os direitos do meu cliente na noite em que foi detido, e temos a gravação.
Ama eğer istifa ettiğini bulursam, suç ortağı olduğunun kanıtı olur.
Eu vou. Mas, se eu descobrir que se demitiu, isso prova que é coconspirador.
Bunu Harvey'nin suç ortağı olmasına dair... kanıt olarak kullanacak, eğer bunu yaparsa, Harvey beni temsil edemez.
- O que significa isso? - Vai tentar usar isso como prova de o Harvey ser um coconspirador e, se fizer isso, o Harvey não poderá representar-me.
Sen yaptın, ben seni yaparken gördüm ve işte kanıtı.
Tu fizeste-o, eu vi-te a fazê-lo, e aqui está a prova.
Sizin benim hakkımdaki gerçeği bildiğinize dair en ufak bir kanıtı yok.
E ela não tem qualquer prova de que você sabia sobre mim.
Bunların herhangi birisi için kanıtın nerede?
Onde estão as suas provas relativamente a essas duas coisas?
Kayıtlı olmadığına dair herhangi bir kanıt gösteremediniz hala bu sebeple de bu belge davayı düşürmeli.
Ainda não apresentou provas de que não estava, e é por isso que esse documento deveria levar ao arquivamento do caso.
Rahibe Teresa olmayabilirim ama kanıt bulmak için zorlamaya başvurmam.
Posso não ser a Madre Teresa, mas não recorro à coação.
Kanıtın var mı?
Tem alguma prova?
- Bu da kanıt değilse ne olabilir artık.
Se isso não é prova, não sei o que é.
Anita Gibbs'in Columbia'nın dekanına Rachel Zane'i atması için baskı uyguladığına dair kanıt.
Quero prova em como a Anita Gibbs está a pressionar o Reitor da Columbia para expulsar a Rachel Zane.
Herhangi birine bir şey yaptığıma dair elinizde en ufak kanıt yok.
Não têm o mínimo de provas de que eu tive alguma coisa a ver com isso.
Harvard'a gitmediğimi kanıtlayan tek bir güçlü kanıt bile yok.
Não há qualquer prova de que eu não tenha estudado Direito em Harvard.
Öğretim harcının ödendiğine dair bir kanıt, Boston'da kayıtlı bir adresi yok.
Não há registo de ter pagado propinas, não há registo de uma morada em Boston.
Bay Specter, Boston'da bir yerde kalmadığıma dair bir kanıt olmadığını söylediniz.
Sr. Specter, disse que não havia registo de eu ter tido um apartamento em Boston.
- Kanıtın nerede?
- Onde está a prova?
- Hiçbir kanıtın yok.
Não tem provas de nada.
Gibbs sahte olan bir kanıt getiremez, bunu sen de biliyorsun.
- Não vai apresentar provas falsas.
Sana cevap vermeden önce, Harvey'nin Mike'ı bildiğine dair bir kanıt sunarsam bana dokunulmazlık sağlayacak mısın, bilmem gerekiyor.
Antes de lhe dar resposta, preciso de saber que, se lhe der provas de que o Harvey sabia do Mike,
- Allah kahretsin, kanıtım yok yahu.
Raios partam, não tenho provas.
Onların soruşturmalarında kullanabilmemiz... ve bu komploya ait kanıt olması için ses kaydı yapacaksın. Ve böylece özgürlüğünü hakedeceksin.
Você vai estar a gravar as provas de uma conspiração que vai ser utilizada na acusação dele e para justificar a sua libertação.
Kanıt yok. Kanıt mı istiyorsun?
Queres provas?
Kendi hâlinde zararsız bir kızın ölümü bu çekişmenin bitmesi gerektiğinin kanıtıdır.
E matar uma verdadeira inocente, é a prova de que este conflito tem de acabar.
Pek çok kanıt var.
Lá se foram as provas.
Tiner kokusunu hissetmemeniz bunun bir kanıtı.
Como se provou com a sua resistência ao diluente.
Ben yetenekli bir eğitmenim. Watson bunun yaşayan kanıtıdır.
Sou um instrutor dotado, a Watson é prova disso.
Burada her ne arıyorsanız... Bilmiyorum, kanıt falan, değil mi?
Vieram em busca de pistas, não?
Eğer Ellen'i öldürdüğüne dair bir kanıt bıraktıysan onu bulacağız.
Se tiver deixado provas de que matou a Ellen, encontramo-las.
Turner'ın dairesine zorla girildiğine dair kanıt bulunamadı. Bu da öldüreyen kişiyi tanıdığını gösteriyor.
Não havia sinais de arrombamento no apartamento do Turner, então é provável que ele conhecesse o seu assassino.
Tahmin edeyim, Derek ve Ellie'nin orada yaşadığına dair hiç bir kanıt yok?
Deixa-me adivinhar, sem registo do Derek ou a Ellie terem morado lá?
Yani elimizde bu kanıt var...
Portanto, temos esta prova...
Bir yıl önce Clearfield'da kanıt dolabına girdik.
Foi parar ao depósito das provas há um ano em Clearfield.
Carter'ın kayboluşunu araştırıyordum ve arabası köprüye gelmeden önce nerede olduğuna dair hiçbir kanıt bulamadım ama yakınlarda bazı trafik kameraları var.
Venho a investigar o desaparecimento do Carter, e não encontro nenhuma prova de onde estava antes do carro aparecer na ponte, mas há muitas câmaras de trânsito por perto.
Mike Ross'un bir şeyi lekelediğine dair bir kanıtın yok.
Não tens provas de que o Mike tenha manchado alguma coisa.
Kanıtın nerede?
Que provas tens?
Beni çıkarmış olabilir ama en başta gelip beni içeri tıkan oydu.
Ele pode ter-me tirado daqui, mas não se importou de me lá pôr.