Kl translate Portuguese
69,907 parallel translation
Hiç mantıklı gelmiyor değil mi?
Isso não faz qualquer sentido, pois não?
Kankalar gibi şu kafa sallama şeyine ve karşılıklı olarak duygularımızı bastırmaya ne dersin?
Porque não fazemos aquela coisa de manos em que acenamos como idiotas e suprimimos as nossas emoções? Sim.
Benden, acıklı bir kaza planında ona yardım etmemi istedi. Böylece anne ve babam onun peşine düşmeyecekti.
Ele quis encenar um acidente para os nossos pais não o procurarem.
Dışardan ne kadar yakışıklıysa içi o kadar kokuşmuş.
Quanto mais giros por fora, mais podres por dentro.
Kanıt ya da kitap olsun ve ya olmasın Bu ayrıcalıklı, alçak dingillerin dünyalarını darma duman edeceğim.
Com prova ou sem prova, com livro ou sem livro, eu vou mover mundos e fundos contra estes depravados miseráveis.
Ethel, meseleyi açıklığa kavuşturduğun için sen de sağ ol.
Obrigada a ti pelo teu depoimento.
Bunu yapıyoruz çünkü Grundy, Archie'yi bir nevi cinsel olarak büyüledi ve Archie mantıklı düşünemiyor.
Vamos fazer isto porque a Grundy tem o Archie sob um feitiço sexual qualquer e ele não escuta a razão.
Şaşkınlığım ve hayal kırıklığıma rağmen annem sizi misafir listesine eklemiş.
Para minha surpresa e desgosto, a mãe adicionou-te à lista de convidados.
Karşılıklı imha.
a aniquilação mútua.
Umarım bu garip değildir ama Jason manyak yakışıklıymış.
Espero que isto não seja esquisito, mas o Jason era lindo de morrer.
En yakışıklı.
O mais lindo.
Seni hayal kırıklığına uğrattık.
Deixámos-te ficar mal.
Dolayısıyla bir sonraki mantıklı soru şu ki :
Então, a pergunta lógica seguinte é :
Evet, ama futbol sahasındayken, tribünler tıklım tıklım dolabilir.
Mas quando estou no campo de futebol, as bancadas podem estar à pinha...
Onu hayal kırıklığına uğratmandan nefret ediyorum.
Detestaria que o desiludisses.
Ve Josie hayal kırıklığına uğratma.
- E, Josie, não desiludas.
Archie'nin babasıyla ne yaptığınızı mantıklı göstermeye çalışıyorsun. Bunun bir parçası olmak istemiyorum.
Seja como for que racionalizas o que fazes com o pai do Archie, não quero participar.
Lon Scott Payne'e ödeme yapacaktı, dolayısıyla mantıklı geliyor.
Bem, o Payne está na folha de pagamentos do Lon Scott, portanto, faz sentido.
Hiç mantıklı gelmiyor.
Isso não faz qualquer sentido.
Hayır, süt içebilirsin, çünkü daha sağlıklı.
Não, podes beber leite. Porque é mais saudável.
Kendi karışıklıklarından kaçan çete ve asiler Tanzanya'ya göç etmişti.
Gangs criminosos e rebeldes surgiram na Tanzânia para fugir da sua própria instabilidade.
Kaybolanlar sade bir grup. O yüzden dikkat çekmemeleri mantıklı.
Os desaparecidos são um grupo discreto, então passam meio despercebidos, o que faz sentido.
Çalışanlardan birinin de işin içinde olması daha mantıklı.
Isso faria muito mais sentido se algum dos empregados estivesse envolvido.
Taramanın karışıklığına bağlı.
Depende da complexidade da digitalização.
- Yakışıklı görünüyorsun.
- Estás bonito. - Obrigado.
Bunlar mantıklı mı, bilmiyorum.
Não sei se isto faz sentido.
Onu bir kez bile hayal kırıklığına uğratmayan torunu.
A neta que nunca o desapontou.
Lanet karışıklık.
Sim, complicado é uma merda.
Basit, dolambaçsız acıklı olmayan ilişkiler.
Relações simples, directas e sem dramas.
O adamı hayal kırıklığına uğrattım.
Falhei com aquele homem.
Güzel sağlıklı bir kızın oldu.
Tens uma menina linda e saudável.
- Merhaba yakışıklı.
- Olá, bonitão!
Yakışıklı olmadığımız biliyoruz.
Sabemos que não somos bonitos.
Yakışıklı olmadığımızı onun da bildiğinin farkındayız.
Sabemos que ela sabe que não somos bonitos.
Soru şu ki yakışıklı olmadığımızı biliyor olmasını bildiğimizin farkında mı?
A pergunta é... pensas que ela sabe que nós sabemos que ela sabe que não somos bonitos?
Bir saniyeliğine beni yakışıklı bulma ihtimali olduğunu varsayalım.
Bem, vamos supor por um momento que ela me acha bonito, topas?
Belki yakışıklıyım belki de değilim.
Talvez seja bonito, talvez não seja.
Yakışıklısın.
E és bem-parecido.
Ne kadar yakışıklı olduğunun farkında mısın?
Sabes o quão bonito és?
Senin gibi bir yakışıklıyla mum ışığında yemek yiyecek her genç kız şanslıdır.
Qualquer miúda teria sorte de passar uma noite num jantar à luz das velas com essa linda cara.
Arkadaşı o zaman, yarası olan yakışıklı adam.
O seu amigo então, tipo bonito com uma cicatriz.
Seni bu karışıklığın içine çekmek istemedim.
Não te queria envolver nesta confusão.
Bu ayrıcalıklı sınıfa kabul edildiğine herkes şahit olacak. Ve bunu mahvetmek istemem.
Toda a gente vai ver que estás a ser bem-vinda ao círculo, e eu não quero estragar isso.
Acıklı bir hikaye.
Essa é uma história triste.
Yakışıklı çocukmuş.
Bem, ele é um rapaz com bom aspecto.
Çocuklar dayanıklıdır.
As crianças são resistentes.
Aynı benim gibi, yakışıklı ve yalnız.
Como eu, simples bem parecido e magro.
İyi günde ve kötü günde, karşılıklı mutluluk sağlık ve rahatlık için birbirinize bir söz vermelisiniz.
Para a alegria mútua, para a saúde e o conforto dado a cada um na saúde e na doença.
Seni gıdıklıyorum, bebeğim.
Cócegas querida.
Her zaman çok yakışıklı ve utangaç biriydi.
E ele também era tão bonito e tímido.
Evet, bir de feci yakışıklısın.
Pois é, foste avaliado, meu lindo.