Oraya mı translate Portuguese
7,347 parallel translation
Kartları oraya mı sakladın?
Foi lá que as escondeu?
Oraya mı gidiyoruz. Hava alanına mı?
É para aí que estamos a ir?
Sanırım İngilizler oraya ayakyolu diyorlar.
É, creio eu, o que os ingleses chamam uma casa de banho.
Yüzünü çok sıcak yapacağım ki Yaşlı Nick seni kamyonetiyle hastaneye götürsün. Oraya varınca doktorlara, "İmdat, polis!" diyeceksin.
- Vou aquecer o teu rosto e o Velho Nick vai ter de te levar ao hospital, e ao chegar lá vais dizer :
Oraya çoktan baktım.
- Sim, já fui ver.
Oraya vardığımızda da ilk yapacağımız yerlilerini katletmek olacak.
E quando chegarmos lá, a primeira coisa que faremos será caçar e matar os nativos.
- Oraya erken gidersek biraz daha pratik zamanımız olur diye düşündük.
Descobrimos que chegando mais cedo, teremos mais tempo para os ensaios.
Oraya hiç uymadım.
Nunca me encaixei lá.
Seni oraya ben götürürüm, tamam mı?
Vou levar-te até lá, está bem?
Biz oraya çıkacağımıza onun aşağıya inip ayağımıza gelmesi daha iyi değil mi?
Não faz mais sentido incitá-lo a vir procurar cá abaixo, do que irmos nós lá acima procurá-lo?
Bu tanıdığım adam Jonas'ı oraya götürmüş.
Esse gajo que eu conheço, levou o Jonas até lá.
- Oraya vardığımızda olurum.
Quando lá chegarmos, estarei.
Seni bırak diye yollamadım oraya Annabelle.
Não te mandei para lá para desistires, Annabelle.
Belki de sen daha tetiği çekmeden oraya gelip boynunu kırarım.
Talvez eu consiga ir aí e lhe parta o pescoço antes que puxe o gatilho.
Anladığım kadarıyla siz de oraya gidiyorsunuz, doğru mu?
Imagino que seja esse o seu destino, certo?
Dur bakalım, atları oraya götürmesi kolay.
- Espera aí. Guardar os cavalos é tarefa fácil.
Daha gidecek çok yolumuz var ama el ele verip oraya varacağımızı biliyorum.
"Ainda temos um longo caminho a percorrer, " mas, a pouco e pouco, " sei que chegaremos lá.
Oraya gidince, bu SİM kartından kurtulacağım Ve emirleri bekleyeceğim.
Quando chegar lá vou ligar para este telemóvel. E espere pelas minhas ordens.
Katana oraya gitmene yardım eder.
A Katana pode ajudar-te a chegar lá.
Oraya giren birini bile tanımıyorsun.
Raiso, nem conheces ninguém que tenha lá estado.
Sonra görevli memurdan öğrendiğime göre hiçbir izin olmadan oraya girip ve Julian Michaels'ı mı sorguladın?
E descobri pelo responsável da investigação... que você entraste nessas instalações sem autorização... e interrogaste o Julian Michaels?
Oraya vardığımı polislere duyuruyordum.
Anuncio a minha chegada à polícia.
Bu iyi olur, çünkü oraya bir kere girdiğimizde zamanımız olmayacak, duydun mu?
Isso seria ótimo, pois assim que lá chegarmos, não vamos ter muito tempo.
Sadece oraya otur ve sana verdiklerimi ye, tamam mı?
Senta-te aí e come o que eu te der, sim?
Sadece düşünüyorum, eğer daha hızlı koşsaydım belki oraya daha çabuk varırdım
Só penso que, se tivesse corrido mais depressa talvez tivesse chegado mais rápido.
Oraya girmeni istemiyorum, tamam mı?
Não quero que vás ali para dentro, está bem?
Sanırım kız kardeşimi oraya gömmüş olabilirsiniz.
Acho que talvez possa ter enterrado a minha irmã lá.
Seninle zina yaptığımı öğrenmenin sonucunda duyduğu korkunç ıstıraptan ötürü oraya yatırılmış.
Tem de permanecer lá, devido à sua mágoa incontrolável depois de ter descoberto o meu caso convosco.
Sadece oraya ulaşmamız lazım
Só temos que chegar lá.
Bak, Bak senden oraya vardığımızda... doktor, hastane ya da benzeri şeylerden bahsetmemeni istiyorum.
Olha, saberei o que fazer quando lá chegarmos... tu não vais falar acerca de médicos, ou clinicas, ou algo desse género.
Bak oraya vardığımızda.
Olha, mesmo quando lá chegarmos.
Bak, oraya vardığımızda neyle karşılaşacağımı bilmiyorum... ama kendini kaybetmiş olmanı istemem.
Olha, eu não sei o que vamos encontrar quando lá chegarmos... mas preciso que estejas nas melhores condições.
Sand, ilk takım ağaçların oraya.
Sand, primeiro grupo, nas árvores.
- Vakit kalırsa oraya da bir uğrarım.
- Poderia lá ír se houver tempo.
Oraya yatırmıştım.
Eu enfiei-o lá.
O yüzden oraya varınca ne olacağına bakalım sadece.
Portanto, teremos de ver o que acontece quando lá chegarmos.
5 kiloyu oraya kolayca sokarım.
Posso colocar cinco quilos aí fácil.
Ve oraya gelmek için ne yaptığımın önemi yoktu acıyı hissetmediğim sürece.
E não importava o que tinha de fazer para conseguir isso, desde que não sentisse mais dor.
- Oraya gidelim ve Peregus'la anlaşma yapalım, geri kalan tüm paramızı veririz.
- Devemos ir à Guilda. Pedir ao Peregus. Usemos todo o dinheiro que nos resta.
Oraya vardığımızda.
Quando lá chegarmos.
- Buranın yaklaşık 20 kilometre kuzey batısında. - Oraya gitmemiz lazım.
Doze milhas náuticas a Noroeste, logo após a linha do horizonte.
Seni oraya en başta götürmemeliydim zaten. - Tamam mı?
Não era suposto ter-te levado àquele sitio em primeiro lugar.
Amcamla görüşmem bitene kadar aracımı oraya bırakacağım da.
Achas que eu posso ficar aí? Só para esperar até que eu possa ver o meu tio...
Oraya vardığımızda ortaya çıkıp hikâyeni anlatacaksın.
E, quando chegarmos, levantar-te-ás e contarás a tua história.
Oraya gelirsem kafanızı kopartır.. .. boyunluk diye asarım, tamam mı?
Eu corto-vos as cabeças, e enfio-as pelo vosso pescoço abaixo.
Benim oraya saygım çok büyük.
Respeito-o muito.
- Daha oraya çok var mı?
Ainda é longe?
Hayır. Araba kiralıyorum. Sanırım oraya kendim gideceğim.
Não, aluguei agora um carro, e acho que vou até lá.
- Birkaç ay öncesine kadar ise ailemin evinin önündeki divandan farkım yoktu tabii arada bir oraya buraya gitmemi saymazsak.
Até há uns meses atrás, nunca tinha ido mais longe do alpendre dos meus pais do que um tanque de combustível a menos que estivesse a cavar valas em algum lado.
Tüm hayatım boyunca oraya gitmek istedim.
Sabes, toda a vida quis ir para lá.
Oraya çıkalım ve Freddie için oyun topunu kazanalım.
Vamos lá para dentro e ganhar a bola do jogo para o Freddie.