Sorun şu translate Portuguese
2,810 parallel translation
Sorun şu ki, roketi bulmadan bilemeyiz.
Não vamos saber até encontrarmos a sonda.
Sorun şu ki sizde bize ait olan bir şey var.
O problema é que... você tem alguma coisa que me pertence.
Sorun şu ki bu küçük Tom Thumb bizim ıstakozları çekip satmış.
O problema é que o pequeno Polgar, aqui, apanhou os nossos bichos e vende-os.
Sorun şu ki onun için bu ormanda tek başına kalmayı göze alabilecek kadar yenilgiyi kabul ediyor musun?
A questão é... És louco o suficiente para te sacrificares e enfrentar esta selva sozinho?
Sorun şu, sana izin verdiğimi ona söyleyemem. İstersen dalga geçebilirsin ama bu önemli bir konu. Bak, Joanna.
O problema é que não lhe posso dar a entender que te vou deixar entrar pelas traseiras.
Ama sorun şu ki sessizce ortadan kaybolmayacaktı.
O problema é que ele não se ia calar novamente.
Ama sorun şu ki, Gemma'nın arabasının nerede olduğu bilinmiyor.
E a pergunta é... Onde está o carro da Gemma?
Sorun şu ki bu yaptığı Laurel'ı da ifşa edeceği anlamına geliyordu.
O único problema é... vai acabar por expor a verdade acerca de Laurel também.
Sorun şu ki duman çok yoğundu.
O problema é que o fumo era demais.
Sorun şu ki bunu neden istiyorsun?
A pergunta é... Porquê?
Sorun şu ki, bilinen hiçbir seferle buraya gelmemiş.
O problema é que ele não veio através de uma Peregrinação conhecida.
Sorun şu ki, yumruğu kimin attığını bilmiyoruz.
Só que não sabemos quem o socou.
Sorun şu ki, ben ediyorum.
O problema é que eu importo-me.
Ama sorun şu ki, şehrin yarısını rüşvete bağladığı için, adama kimse dokunamıyor.
Com tanto pessoal na sua folha de pagamento, nada o atinge.
Sorun şu ki...
- Qual é o problema? - O problema é...
Sorun şu ki buradaki buzun altında ne olduğunu bilmiyoruz.
O problema é que não sabemos o que há sob o gelo.
Katil uçağı kaldırdı, sonra paraşütle atladı. Sorun şu ; tam olarak nereye indi?
O assassino pilotou o avião, saltou de pára-quedas, ao saber que ia ficar sem combustível e ia cair.
Sorun şu ki oraya giden yol yok.
O problema é que não há estradas.
Biliyorum, biliyorum, sorun şu ki, telefonumun şarjı bitti çocuklar da yavaştan korkmaya başladılar, telefonunuzu kullanabilir miyim sadece?
Eu sei! Más é que a bateria do meu telemóvel acabou e as crianças estão a ficar meio assustadas. Então, posso usar o teu telefone?
Asıl sorun şu an üstümüze yürüyen bir kaplan olması.
Aquele tigre entrar aqui é o nosso problema.
Sorun şu ki... Bu iş nasıl bitecek?
A questão é, como é que termina?
Sorun şu ki, buradaki silahların hiçbiri o kalibreyi kullanamaz.
O problema é : nenhuma destas armas usa esse calibre.
Sorun şu ki bazen ben de kendimi kemik torbasından ibaret hissediyorum.
O único problema é que, às vezes, sinto-me como se eu mesmo não fosse nada mais do que um saco de ossos.
Sorun şu ki en eski dostum ve eşiyle bu yaz İtalya'ya tatile gidecektik.
O que se passa é que Nós deveríamos ir para a Itália, neste Verão com um velho amigo e a sua esposa.
Sorun şu ki, kaldıramadım.
Mas é assim, não consegui perceber porque não aconteceu nada.
Sorun şu ki, ben sadece müzik kutusuyla iyi olacağımı düşünüyorum.
O problema é que acho que só vou conseguir cantar bem numa jukebox.
Sorun şu, vadi halkı oradan korkuyor.
O problema é que o as pessoas têm medo de montanha-la.
Ama sorun şu ki karşı madde ile temas ettikten bir kaç saat sonra nesne ısınıp yanmaya başlıyor.
Mas o problema é que após algumas horas de contacto... a matéria em contacto com matéria invertida... arde.
Yine gevezelik ediyorum. Sorun şu.
Sabes qual é o problema, não sabes?
Sorun şu ki, bazıları gelir ve bir metresleri varken bir metres fantazisi ister.
A questão é que muitos tipos desejam a fantasia da amante secreta, se a tiverem.
Sorun şu ki ne zaman katılsam, kazanamadım.
A questão é que, de todas as vezes que entrei, perdi.
Sorun şu ki gidecek başka bir yerim yok.
Sim, mas não tenho para onde ir.
Ama edebilirim. Sorun şu ki ;
Mas, de facto, podia-me queixar.
Ama sorun şu.
Eis o problema.
Sorun şu ki karımı da sıcak çarpmıştı ve buradaki hava da giderek kötüleşiyor.
E a minha esposa está com insolação, e o calor está a ficar insuportável, por isso...
Sorun şu ki Greyson, seninle görüşürse anlaşmayı yapacak.
O problema é que o Greyson só faz negócio contigo.
Sorun şu ki burada değil.
Acontece que não está aqui.
Şu anki çatışmaları göz önüne alırsak herhangi bir sorun çıkmayacaktır.
Tendo em conta o quadro atual, não me parece que haja problema.
Sorun şu ki babaları ellerine para vermiyor.
O problema é o papá não deixar que elas peguem no dinheiro.
Şu sıralar aşk hayatımla ilgili bir sorun yaşıyorum o yüzden ikimizin konuşması biraz garip olabilir, biliyorum ama bu konuda, bildiğin gibi diğer tüm arkadaşlarım tam bir angut.
Estou a lidar com uma situação. É sobre a minha vida amorosa. Eu sei que pode ser um bocado estranho estarmos a falar disto, mas neste assunto, todos os meus outros amigos são tão estúpidos.
Sorun değil. Su istemiyorum.
Tudo bem, eu não quero água.
Şu an için başımda epey bir sorun var.
- Tanto com que lidar neste momento.
Su altında kalmak da bir diğer sorun.
Ficar submerso é o próximo problema.
Sorun şu ki, ameliyat bir servet değerindeydi.
O problema era que a operação custava uma fortuna.
- Sorun olursa aramanı söylemiştim. Şu an pek- -
Bom, eu disse para me ligar se tivesse dúvidas.
Benim için sorun yok. Dürüst olmak gerekirse o şeyin ne anlama geldiğini şu an öğrenmek dahi istemiyorum.
Para ser honesta contigo, nem quero pensar no que isso possa significa.
Sağ ol ama dairemi su basmasından başka sorun yok.
Obrigado. Bem, não, a unica coisa era a inundação no meu apartamento.
Pekâlâ, şu Bayan Ay-Nazi'ye sorun, ayın karanlık tarafında mıydım, değil miydim?
Pergunte aqui à Sra. Nazi da Lua se estive ou não no lado negro da Lua.
- Sorun nedir? - Mesele şu ki.
- O que é que isso importa?
Sorun şu :
A questão que ele coloca é...
Asıl sorun şu ki...
Esse é o problema.