Yapmak mı translate Portuguese
9,770 parallel translation
En yeni fikrin kamp yapmak mı?
Acampar é a tua nova ideia?
Kızın yatağına çiş yapmak mı?
Fazer xixi na cama dela?
A Planı çocuk yapmak mı oluyor yani?
No próprio dia, já está grávida?
Edith ortalıkta olmadığına göre konuşalım. Ne yapmak istiyorsun gerçekten?
Agora que a Edith não nos ouve, o que queres realmente?
Eyvallah sağolasın, Messier, ama bir şey yapmak zorundayım.
Agradeço, Messier, mas preciso de alguma coisa para fazer.
Artık tüm market alışverişlerini ve ayak işlerini ben yapmak zorundayım.
Agora tenho de fazer todas as compras, as tarefas.
Yapmak zorunda olmadığım şeyler hakkında bile ve bununla gurur duymuyorum.
Até sobre coisas que não era preciso. E não tenho orgulho nisso.
Yani yalanlarımın kalitesiyle gurur duyuyorum çünkü bilirsiniz bir şeyi iyi yapmak başlı başına bir ödüldür. Fakat güveniniz benim için çok şey ifade ediyor ve çok pişmanım.
Quero dizer, as mentiras eram bem trabalhadas, e fazer algo bem é a nossa recompensa, mas a vossa confiança significa muito.
ve eğer bedavaya alışveriş yapmak istersen diğerini geri çevirmekten memnun kalırım.
E se vos apetecer roubar alguma coisa, tenho todo o gosto em fingir que não vi.
- Bunu şimdi yapmak zorunda mıyız?
Precisamos mesmo de fazer isso agora?
Aynen, isim yapmak için kıçımı yırtıyorum.
Exactamente. Tenho trabalhado duro, a construir um nome para mim.
Burada alıntı yapmak istiyorum "Bir Takım" olduğu belirtildi.
E cito... "Uma equipa."
Filmden sonra, canım yapmak istedi.
Depois do filme, apanhei-lhe o gosto.
Ani bir kararla bölgeden çıkmamız emredildi. Hemen uçağa atladım. Sana sürpriz yapmak istedim ama yüzünden anladığım kadarıyla- -
Mandaram-nos sair rápido, e eu mudei de avião, e pensei que podia fazer uma surpresa, mas consigo ver pelo teu olhar que...
Bunu yapmak zorundayım.
Preciso de fazê-lo.
Bir şey yapmak zorundaydım.
Não tive nada a ver com isso.
Artık Supergirl konuşmalarımızı yapmak için masanın etrafına toplanmak zorunda değiliz.
Não podemos ir para a tua secretária para falar das coisas da "Supergirl".
Araştırma yapmak için izin alırım.
Tiro um ano para pesquisar.
Kendine ait bir projeye yatırım yapmak yasal değildir.
É ilegal se for o próprio a investir no projeto.
Bunu kendin yapmak istersin sandım.
Pensei que quererias ser tu a fazê-lo.
Bunu yapmayacağım çünkü yapmak istesem bile Donna burada değil.
Não vou fazer isso, porque, mesmo que fizesse, ela não está aqui.
Hayatta bir amacım yoktu, kendimi yalnız hissettim ve panik ataklarım başladı. - Bunu yapmak zorunda değilsin.
- Não tem de fazer isso.
Zamparalık yapmak için büyük bir uçak almıştım.
Tinha um grande avião para me andar a vangloriar.
Üniversitede 3. yılımı bitiriyorum ve ne yapmak istediğime dair bir fikrim yok.
Estou a terminar o meu primeiro ano e não faço ideia nenhuma do que quero fazer.
Çok param gidecek ama bunu seninle seks yapmak için kullanacağım. Yani buna değer.
Bem, isso é muito do meu dinheiro, mas eu costumo fazer sexo contigo, por isso é uma troca justa.
SOC ve Alex Baker Yunanistan Başbakanı ile bir anlaşma yapmak üzere, bunu durdurmam lazım.
A SOC e o Alex Baker estão prestes a fazer um acordo com a Primeira-Ministra da Grécia e eu preciso impedir.
Şimdi, bir bakalım ilacı tekrar yapmak için neye ihtiyacım vardı?
Agora, deixa-me ver... O que é que eu preciso para reproduzir a cura?
Bunu yapmak zorundayım.
Tenho de fazer isto.
Yapmak zorundaydım.
Tinha de ser. É a última oportunidade.
Ve bunu yapmak için herşeyi bilmek zorundayım.
E, para fazer isso, tenho que saber das coisas!
Yapmak zorundaydım.
Tive de fazê-lo.
Sadece yapmam gerekeni yapmak için bana yardım edeceksiniz.
Força. - Só vai ajudar-me na minha missão.
Her zaman adli antropolog olacağım ama Booth ve ben son zamanlardaki olaylar ve bebek yüzünden sizin gibi, değişiklik yapmak istedik.
Sempre serei uma antropóloga forense, mas o Booth e eu... Depois de tudo o que passamos ultimamente e com o bebé a caminho, nós, assim como vocês, precisamos de uma mudança.
Yapmayacağım bir şey değil cidden. Aynen işte. Bu fırsatı eğlenceli bir şeyler yapmak için değerlendirsene.
Exatamente, porque não aproveitas para te divertir, encontrar um passatempo?
Fakat sorun şu bunu yapmak için, ana hücreye maruz kalmamış bir hayvana ihtiyacımız var.
Mas, eis o problema. Para o fazermos, precisamos de um animal que tenha mutado, mas, que não tenha sido exposto à Célula-Mãe.
Beş, bu da seni oldukça güvenilmez yapar ve bunları tahrik olmak için, arabaya binip az önce yaptığımızı yapmak için yeterli bulduğum halde uzun vadede kesinlikle tipim değilsin.
O que faz cinco uma bela extremamente indigna de confiança e quando eu acho o suficiente para uma atração entro neste carro e faço o que nós fizemos Definitivamente não é o meu tipo.
Bunu yapmak zorundayım Clara.
Tenho de fazer isto, Clara.
.. Bunu yapmak istememiştim ama bu şey kartımı yedi.
Não sei o que aconteceu, mas comeu-me o cartão!
- Yalnız yapmak zorundayım.
- Tenho de o fazer sozinho.
Bunu gerçekten yapmak zorunda mıydın?
Tinhas mesmo de fazer isso?
Dinle, acilen buraya gelmen lazım. Frank korkunç bir şey yapmak üzere.
Precisa vir aqui, o Frank vai fazer algo terrível.
Hey, evi özlediğini düşündüm bu yüzden sana Lübnan kahvesi yapmak için çiçek aldım.
Pensei que talvez sentisses falta de casa, e consegui água para fazer café libanês.
Ancak suçlu olduğunu düşünüyormuşum gibi görünerek bunu yapmak zorundayım.
Mas terei que fazer parecer que és culpada.
Sana anlatıldığı gibi yapmadın, artık kendim yapmak zorundayım.
Não fizeste o que te disseram, e agora tenho de eu o fazer.
- Sizinle aynı sebepten buradayım. Daha iyisini yapmak için, Büro'yu daha yüksek standarda çekmek için.
Estou aqui pela mesma razão que tu... para fazer melhor, para levar o Bureau a um padrão mais elevado.
Kendime hayat kurtardığımı söylerim ama orada üç dört kişi varken bunu yapmak için bir sebebim varmış gibi davranamam.
Eu disse para mim mesmo, estou a salvar vidas. Mas depois de 3 ou 4 tipos não dá mais para fingir que estou a fazer pelas razões certas.
Seçim yapmak zorundaydım.
Tive de fazer uma escolha.
Sanırım sen de yine alışveriş yapmak isterse diye burada bekleyeceksin.
Então, ficas de olho nele para o caso de fazer mais compras.
İşletme birimlerimize olan yaklaşımım, önce yeni teknolojilere yatırım yapmak ve teknolojinin geleceği noktayı anlayarak prototipler geliştirmektir.
A minha abordagem dentro das nossas unidades é primeiro investir em novas tecnologias e desenvolver protótipos com o objectivo de entender o potencial tecnológico.
- Bunu yapmak için hazır mısınız?
Está preparada ou não?
Bunu yapmak için, ana hücreye maruz kalmamış bir hayvana ihtiyacımız var.
Mas, precisamos um animal que tenha mutado e não tenha sido exposto à "Célula-Mãe".